5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1327
Okunma


Ben, içinde bulunduğum yumurtayı küçücük gagamla kırmayı başarmış, özgürlüğe ve masmavi gökyüzüne gözlerini açmış, bir yavru leyleğim. Baharın doğurgan sabahında, leylak kokularını taşıyan esintinin başımı okşadığı yuvamızda gagam iştahla açılmış, yukarılara, anneme doğru, şaşkın şaşkın bakınıyorum. Bu yuva senelerdir aileme ait. Her sene aynı yuvaya gelirler. Diğer kuşlar da kendi yuvalarına. Kimse kimsenin yuvasını gasb etmez. Her kuş, diğer kuşun haklarını saygılıdır. Kocaman bir ağacın üstünde, çalılarla örülmüş harika bir yuva. Manzarası şahane. Uzaklarda tuzlu havasını hissettiğim deniz, hemen altımda türlü maceralarla denize ulaşan kanal, yeryüzüne, bütün haşmetiyle fışkırmış yeşillik, karşı tepelerde canlıların ölümlü olduğunu hatırlatan kaya mezarları, ağacın çevresinde cikciklerimizi dinleyip, hınzır hınzır dolaşan kedi. Bütün bunlar annemin beni uçurup, kendi yuvamı kuracağım zamana kadar hayatı öğreneceğim yuvam. İnsanlar bizi seviyor.
‘’Bizi her sene dört gözle beklerler’’ diyor annem. Yuvamıza konduğumuzu gördüklerinde;
‘’Geldiler, geldiler’’ diye çığlık atarlar.
‘’Biz onlar için bir nev’i uğur taşıyanlarızdır. Bizi gördüklerinde eğer uçuyorsak, yolculuğa çıkacaklarına inanırlar. Hele yuvamızdan gözüken iki başa, iki de ufak başın eklendiğini gördüklerinde sevinçlerine diyecek yoktur’’
İnsanlar bizim takırtı çıkarttığımızı zannederler. Hâlbuki o takırtılarla biz konuşuruz.
‘’hoş geldin’’ deriz karşı yuvadakilere.
‘’Ebegümecilerin tohumları olgunlaşmış, çok lezzetliler, tadına bakın deriz. Yumuşamış ılık topraklardan solucanlar başlarını çıkarmış, yavrularınıza götürün deriz. Aman sakın karetta karetta yavrularına dokunmayın, onların nesli tükenmekte deriz. Tatlı su az ilerde, ancak oralarda dolaşan kediye dikkat edin deriz. Bazen de uzun uzun serenat yaparız birbirimize.’’ Diğer takırtı yaparak kuru gürültü çıkaranlardan değiliz biz. Her takırtımız bir mana içerir.
Yaz mevsimi, böyle mutlu, kutlu geçer. Güneş eskisi gibi ısıtmamaya, rüzgâr yüzümüze yağmur damlalarını vurmaya, altımızda ki yeşillik şahane sonbahar renklerine bürünmeye başladığında artık bizlerin diğer sıcak ülkedeki evimize göç etme zamanımız gelmiş demektir.
Göç etmeği öyle sıradan bir durum sanmayın sakın. Kafilenin sağ salim menzile erişebilmesi için sıkı kurallarımız vardır bizim. İçgüdülerimizle aklı olanlardan daha güzel bir düzen kurmuşuzdur. V şeklinde uçarız. Bu uçuş şekli bizi rüzgârlardan daha az etkilenmemizi sağlar. V’nin tam ucunda en deneyimli büyüğümüz bize liderlik yapar. Buraya gelebilmesi için çok deneyim yaşaması gerekir. Öyle pat diye getirilmez o makama. İlk önce V’nin bacaklarının en sonunda başlar uçmaya. Benim bu sene bulunacağım makam da orasıdır. O en arka uçtan yavaş yavaş, seneler içinde gelir en uç noktaya. Artık oraya geldiğinde, göç ne zaman başlayacak, hangi rota alınacak, hangi hava akımları ile karşılaşılacak, Nerede mola verilecek, uzun uçuşlar başlamadan önce nerede konaklanacak, yemlenme ve su ihtiyaçları giderildikten sonra okyanuslar aşılırken yorulduklarında su üstüne konup dinlenebilmek için ağızlarında taşıdıkları dallar nereden toplanacak, hep o bilir. Yorulduğu zaman ara ara en sona alınıp dinlendirilir. O zaman, ondan bir sonraki deneyimli büyüğümüz başa geçer. Liderlikte ve diğer hizmetlerde, kimseye ayrıcalık tanınmaz. Hizmetler hak edene verilir. Görevlerinde yükselebilmeleri için, o, V’nin en ucundan yavaş yavaş en başa gelmeleri lazımdır. Kimsenin eşine dostuna akrabasına, bu yakınlıklarından dolayı ayrıcalık tanınmaz. Bu seneki göç yolunda liderimiz babam. Mesela ben babamın bana ayrıcalık tanımasını, beni en başta uçurmasını isterdim. Ne de olsa babam değil mi? Ama böyle bir kayırma zinhar yoktur bizim dünyamızda. O yüzden varacağımız yere liderimizin deneyimlerine ve onun Aklıselimine güvenerek sağ salim varırız.
Eskiden, çocukların daha naif oldukları dönemlerde, onlar
‘’Biz dünyaya nasıl geldik?’’ diye sordukları zaman;
‘’Seni leylekler getirdi yavrum’’ diyen anne ve babalarına safça inanırlardı. Şimdiki çocuklar ise böyle bir cevap aldıklarında krokiler çizerek size nasıl dünyaya geldiklerini bir güzel anlatırlar.
Keşke çocukları dünyaya ağzımızda bir sepetle biz getirebilseydik. O zaman onlara Piramit’in en tepesine merdivenleri teker teker çıkmadıkça ulaşılamayacağını, aksi takdirde aşağılara düşüş gününün geleceğini ve düşüşün çok acı olacağını, bu düşüşün sadece kendisine değil, topluma da zarar vereceğini, aşağılardan yukarıya emek vermeden ve layık olmadan çıkan liderlerin önderliğinde bir yere varılamayacağını öğretir, bu güzel dünyanın daha yaşanabilir yer olmasını sağlardık. KEŞKE