Okuduğunuz
yazı
16.11.2012 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Kalın Giyiniyorum Bu Aralar
Kalın giyiyorum bu aralar Kış geldiğinden değil Üşüdüğümden de değil Acılarımı sarmaya çalışıyorum sadece
İçimde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yok. Gözlerime bakan herkes durulmuş, sakin bir liman, dinlenmek için yosunlu bir çimen, huzur verici bir şeyler görmekte. Misafirliğe gelip kalmak isteyenler oluyor gözlerime, güzel de uğurluyorum, su yerine gözyaşı döküyorum. Çabuk gelsinler diye değil, akıp gitsinler diye.
Gözlerime bakan bir deniz görüyor
Ben sensizim Ben sensizim Ben sensizim!...
Bunu tekrarlıyorum içimden, ezberletmek için içime ama içim ezberlemiyor. Reddediyor her defasında. Şimdi ne kadar sensizim ben? Sensizlik senin var olmadığın yer değil, düşünülmediğin yerdir, hissedilmediğin yer sensizdir. Hissediliyorsun sen burada, en çok yağmurlarda, en çok geceleri, en çok her zaman, her an.
Artık mutluluk çok uzaklarda, senli zamanlarda kaldı. Artık tutamayacağım kadar yoksun. Herkese şifa dağıtırken yüreğim, kendime şifa olamadım. Şimdi en eziyetli işkenceler yapmak istiyorum kendime. Bana kendimden başka kimse bir şey yapamaz çünkü. İçimin denizi tükendi. En çokta bu yüzden yok etmek istiyorum kendimi. İçimde sen olmadan ruhsuz bir beden gibi, canı kesilmiş bir ruh gibi dolanırım ortalıkta.
Normal görünmeye çalışıyorum şu aralar. Herkes gibi sabahları koşturuyorum sanki acelem varmış gibi. Saate bakıyorum mesela otobüs geciktiğinde. Normal görünmeye çalışıyorum. Bir de daha kalın giyiniyorum artık, soğuktan değil. Yaralarım daha az acısın diye ve başka cisimler daha az dokunabilsin bana diye. Yaralarımın üzeri kalın kıyafetlerle örtülürse belki gün ışığı almazsa düzelir gibi geliyor. Hayatım normal insanlar gibi geçiyor, her şey de çok normal görünüyor içim hariç. İçimde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yok.
Kendi doğrularımı unuttum çoktan. Yaşamak adına. Başkalarının doğrularını yaşıyoruz. Bu gidiş kaç ayrılık eder bilmiyorum, yürek denilen bu kaba sığar mı? Dolar mı? Taşar mı? Bilmiyorum…
İçimin fırtınaları vuruyor gözlerime, bu ara hep ağlamaklı, denizin rengi kaçmış, gözyaşlarım şeffaf. İçimden kalma temizlik gibi. Ölmek gibi bembeyaz
Öyle sardım ki yaralarımı, öyle kalın giyiniyorum ki artık kat kat. Yaralarım belli olmasın diye, içimin inceliğinden kimsenin haberi yok. Katlanan yaralarımı bir kez daha ben katladım. Son bir acıyla, içimi koparan son bir sızıyla. Bu kadar yarayla iyi olunur mu bilmiyorum. Her hareket ettiğimde aklımı başımdan alacak kadar acıdığında unutturabilir mi yaralar kendilerini?
Normal görünüyorum işte. Herkese göre normal ama kendime değil. Herkes gibi günlük koşturmacalar yaşıyorum. Anlık telaşlar, hayatın telaşına ben de ayak uyduruyorum. Az da olsa konuşuyorum, soru soranlara cevap veriyorum. Hatta gülümseyen olsa, gülümsüyorum bile. Acısa da gamzelerim. Gülüşlerinin oturduğu gamzelerim.
Kendime kaldığım zamanlarda daha bir kendim oluyorum sanki. Bu aralar canımı acıtmak istiyorum acıtabildiğim kadar. Yürek çığlıklarım belki susar o zaman. Bedenim başka bir acıya aşina olsun diye. Başka yerler unutturuyor bazen olduğumuz zamanı. Ben uzaklara gitmek istiyorum mesela, yaşadığım yerden çok uzaklara. O zamanvakit denilen şeyden de uzaklaşırım belki. Belki başka yerlerde başka zamanlar da vardır.
Kendime kalacağım bir şehir var mı oralarda?
Kendime kalamadığım yerlerde sabahlıyorum, bazen ilaç yardımıyla, bazen de gözlerimin yorgunluğu, şişmişliği ve gözaltlarımın morluğuyla. Güneş doğdukça sabahlıyorum öyle ya da böyle. Güneş doğmasa yaşamayacağız belki de. Aynı güneşin altında ısınırken ayrı yerlerde üşüyoruz. Halbuki donan ellerimiz aynı.
Önce ölüme en yakın olan soğuk ellerimden ölmek istiyorum. Ellerim olmadan parçalamak istiyorum yüreğimi, dilimdeki tüm küfürler yüreğime, yine içimden sessizce. Her şey sessizce olup bitiyor zaten fırtınalar koparken içimde. Bu defa sessiz değil, sesli gitmek istiyorum. Kıyametleri koparıp, parçalarımı her yana savurup. Saçlarımı rüzgara bırakıp…
Kalın giyiniyorum bu aralar, üşüdüğümden değil, kendimi bıraktığım boşlukta beni sarsınlar diye, hissedemeyecek olsam da, sarsın yaralarımı istiyorum. Sarmazsa eğer yaralarımla birlikte küfleneceğiz. Biraz yalnızlıktan kokacağız, sarmazsa eğer bu kalın kıyafetler, ben değil yaralarım üşüyecek.
Yastıksız yatamazdım ben, boynum boşluğa düşerdi hep, ben düşermişim gelirdi. Şimdi bu boşlukta yastığa da gerek yok. Kıyafetlerim sarsın yeter, üşümek de yok artık. Soğuğa rağmen, çünkü üzerimizden mevsimler geçecek. Solmuş bir çiçek bedenim, yaralardan gerisi hissedilmeyen.
Kurudu tüm yapraklarım, döküldü kırmızı tırnaklarım. Hadi toplayın parçalarımı, tutunamadığım yerlerden tutun beni. Tutun ve gömün. Kaldırın beni bu boşluktan gökyüzüne gömün beni. Orası mavinin en huzurlu tonudur çünkü. Yastık da gerekmez düşlerime devam etmek için. Bulutlar da sarar beni, kıyafetlerimle birlikte bilirim. Dünyadan daha güzel misafir eder beni gökyüzü, tüm maviliğiyle, tüm kucak açmışlığıyla.
Sensizlik ne kadar acısa da anlatılmıyor işte, anlatamıyorum. Anlatamadığım kadar acıyor içim. Ne kadar acıtsam da canımı içimi dışa çıkaramam ki.
Not : Yazımı Güne layık gören Değerli Seçki Kuruluna Sonsuz Sevgi ve Teşekkürlerimle, Selam olsun...
Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kendimden gitmek ne demek. O vakit sevdiğimden uzaklara gömülürüm ki, hiç istemem. Ama gelin görün ki tüm bu çığlıklar benim yüreğimde de isyanda. Bir çift göz değdiriyorum acılarıma, sonra dökülüyor dilimden Deniz gözlüm seni ne çok seviyorum. Acılarınıza sizde sevdiğinizi ilaç eyleyin değer olduğuna inanıyorsanız. Uzaklığı boş verin her soluduğunuz da yanınız da. Elbette dokunmak ister eller... İşte burada sessizlik hüküm giyer.
İç sesimizin çığlıkları da olmasa, iyi ki içimden konuşabiliyorum diyorum. Uzak değildir elbette yanıbaşında hissettiğin kişi... Mesafeler hissettiğimiz uzaklıkta...
Sevilya hn. teşekkür ediyorum güzel yorumunuza... Yazabilsek de, kalın giyinsek de biliyorum dinmeyecek içimizdeki ses. Çalışıyoruz sadece dindirmeye karınca misali, gitsek de yol alamıyoruz...
Bu yazıda kendimi buldum,yüreğime ve anılara gömdiğüm her şey bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden.Unuttum demekle unutmak mümkün olsaydı kimse acı çekmezdi,acısı geçer ama sızısı kalır deyip avunuyoruz.İçimizi,ruhumuzu kimse göremiiyor biz her şeyi farklı boyutlarda yaşıyoruz,yaşarken ,yaşamaya .çalışırken acılara tutanarak yaşamanın ne demek olduğunu gözler önüne sermişsiniz.Akıcı ,doğal bir anlatımınız var,sanki bir gemiye binmişiz de denizde yol alıyormuş gibii nsanı alıp götürüyor.Kalabalıklar iöinde yalnız olmak zor,insan en çok yalnız ve sevgisiz kalınca üşürnüş derler,doğruymuş.
herkesin fırtınaları, güneşli günleri,kanaması durdurlamayan yaralrı vardır kapatmak için kalın giyindiği ya da rengini değiştirmek için makyaj yaptığı. saygılarımla. kutlarım kaleminizi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.