2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
602
Okunma

Evvel zaman içinde, zamanların birinde; halkı yoksul bir ülke varmış. Dış devletler, ülke başkanlarının gururunu okşamak amacıyla, naziklik olsun diye, ”gelişmekte olan ülkesiniz” Diyorlarmış. Ülkedeki belediyeler, oy almak için patates, kömür, dağıtırlarmış. Valiler, Kaymakamlar; iktidar oyunu fazlalaştırsın diye; suyu, elektriği olmayan köylere; buzdolabı, çamaşır makinası gibi ev ürünleri yardım fonu adı ile devletin parası çar çur edilirmiş. Türlü hileler insanları kandırmak için yapılıyormuş.
Mevcut iktidar, tekrar iktidar olmak maksadıyla dünyanın en kuvvetli ülke başkanlarının onayını alıyor, onların planlarını uyguluyordu. Kuvvetli ülkenin dediğini yapmazsa, hemen iktidardan düşürülüyordu.
Ülkedeki yazarlar, şairler korkutulmuş, susturulmuş. Gazeteler iktidar nasıl isterse o şekilde haber ve makale yazarlarmış. Magazine yönelmişler. Artistler nasıl yaşıyor, kim kiminle birlikte gibi ahlak bozucu programlar yapıyormuş televizyonlar. Muhalefet, yeterince politika üretemediği, anarşi ve terörün olduğundan ötürü, halk istikrar için reklamını iyi yapan partiye oy veriyorlarmış. Hatta iktidar, o kadar hayalleri yüksek tutmuş ki; oy oranını yüzde altmışa çıkarmış. Tek partili bir devlet gibi olmuş. Yurdun korunması için zafiyet içine düşülmüş.
Ülkedeki bazı bölgeler, iller terör yüzünden güvenlikle gidilip gelinemez duruma gelmiş. Ürettiği ve elde ettiği artı değerlerin, zenginlik kaynakları terörün durması için harcanıyormuş. Ülkenin kuruluşundan beri elde ettiği kazanımları, borsa denen bir kaptı kaçtı kuruluşu ile dış sermaye sahipleri kısa vadede parasını dolandırıp, katlayarak, faiz şeklinde girip çıkıyorlarmış.
İktidar, iktidarda kalabilmek amacıyla bazı illerdeki güzel arazileri de yabancılara satmışlar. Orman arazileri de parası olan yerlilere satılmış. “Ver kurtul, sat kurtul” sloganları gelişmiş.
Hükümet çalışanlarına da yıllık üç, beş lira aylıklarına zam yaparak onların geçimlerini de zora sokmuş. Önceden hükümetin aleyhine söz söylemiş gazeteciler, askerler, profesörler hapislere konulmuş. Yargıçlar bile korkutulmuş.
Belediyelerdeki ihaleler bazı yeni zenginler yaratılmış. Zenginleşen ve ihale alan insanlar iktidar partisinin kazanmasına çalışmış. Kazancının yüzde otuzunu belediye vermiş. Alan veren rıza içinde olduğundan herkes sus pus olmuş.
Halk gizli gizli konuşur ve yakınır olmuş. Halimiz nice olacak diye. Yürüyüşler, mitingler yapılmış. Yavaş yavaş kitleler ses duyurmaya başlamış. Hükümet, ülkeyi ayakta tutmak, mali disiplini sağlamak için dolaylı vergilere ağırlık vermiş. Bunların başında, savaşlara neden olan petrole zam geliyormuş. Uluslararası pahalı petrolü piyasalar pahalandı diye dünyanın en pahalı petrolü bu ülkede tüketilirmiş.
Millet bu durumdan yakınırken çaresizce eğlenceye yönelmiş. Çal çağır dönemi başlamış. Kimse olanları anlamadığından, okumadığından hiçbir şeyin farkına varmıyormuş. Hükümet Allah adına iş yaptığını sık sık tekrarlayarak halkın susmasını sağlıyormuş. Halk duyarsızlaşmış. Kısa yoldan köşeyi dönmek için yarışma kuyruklarında tutunur olmuşlar. Başkasının sefaletine aldırmaz olmuşlar. Gittikçe ahlak bozulmuş. Üretmeden tüketen, hazır ayaküstü yiyen insanlar yaşamaya başlamış. Banka kartları bu işe öncülük etmiş.
Çal çağır döneminde, bir slogan oluşmuş,
-Bana ne!… Sana ne?....