12
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2773
Okunma
Zaman zaman herkesin gurbeti, memleket özlemi vardır. Vatandan uzak gurbetse, hüzün ve buram buram hasret kokar. Manevi çöküntüsü derindir.
Bayram gelir, hafta içiyse diğer günler gibidir. Dini farklı olduğundan günlük hayatınıza devam etmek, işe ya da okula gitmek zorundasınız. Vatanı aradığınızda herkes bir arada ve neşeli sesleri gelir. Son yıllarda bayram anlayışı tatil demek olsa da, özünü çoğunlukla koruyor. Küçük çocuğunuza kurban bayramını ne olduğunu anlatamıyorsunuz. Kesilen kurban dahi, evinize iki üç gün sonra geliyor. İlk gün kesilir diğer günlerde de size verilen numaranın çıkmasını beklersiniz.
Oysa çocuğunuz Noel, paskalya ve ölü bayramını duyduğu, gördüğü için daha iyi idrak eder.
Karabasanlarla dolu bir gecenin sabahı bir dost kapısı çalamazsınız, çünkü yakında ya Türk yoktur, ya da yeterli iletişim… Size kalansa, bir parkta banka oturup, ruh halinizin geçmesini beklemektir… Vatanda aileniz ya da mutlaka dostlarınız vardır, teklifsizce yirmi dört saat kapılarını çalacağınız…
Acı, mutluluk sadece telefonun diğer uçunda yaşamakla sınırlıdır. Ne kadar hissedebilirsiniz ki?
Bu kadar değildir ki gurbet… Birde, hayatın yaşayarak öğrenip, tecrübe edineceğiniz olayları vardır. Ölüm ve hastalık gibi...
Yıllar evvel, apartmanda uzun süre yokluğunu fark ettiğim yaşlı beyi merak edip, kapıcıya sorduğumda, altı ay evvel öldüğünü öğrendim. Yine yakın tarihlerde, bir binanın önünde cenaze arabası, dört görevli tabutu taşımak için ve bir kaç kişi de bekleyen vardı kiliseye götürmek için. Oysa bizim kültürde, binanın kapı önleri günlerce kalabalık olur, mutlaka herkesin haberi olurdu.
Türkiye’de, kahvaltıda duyduğunuz sala, ev halkı için bir anlık kulak kabartılması, kimin öldüğü öğrenilip, tanıdıksa gitmek, değilse günlük hayata devam edilmesidir. Sizde alışık olmadığınız bir etki yaratır. İnsanların hayata devam etmesi, boğazınıza koca bir yumruğun oturmasına neden olur. Çünkü bütün hayatiniz boyunca bir eli geçmeyecek kadar az cenaze görmüşsünüzdür. Bir yakınınız için dudaklarına son kes pamukla su verilmesi istendiğinde, korku, panik ve şokta olursunuz. Görmediğiniz bir olaydır; taş kesilirsiniz. Yaşanan herşey insanı tecrübeli yaparken, siz soğukkanlılıktan çok uzaksınızdır. Ölümün ateş olduğunu sanırsınız. Başınıza geldiğinde ateş değil, tevekkülle, sabırla yanmak olduğunu anlarsınız.
Hastane odasında ciddi bir ameliyattan sonra annenizin yanında refakatçi kalmanız istenir, sayılı gündür, gideceksinizdir. Yine gurbetin sizden esirgediği beceriyi bulamazsınız, altına bir sürgüyü dahi süremezsiniz. Çünkü hiç görmemişinizdir. Olduğunuz ülkede, bir düğmeyle sizin ihtiyaçlarınızı karşılamaya geliyorlardır. Bu beceriksizliğiniz akabinde anneniz der ki; “Yavrum bizim için uzun ömür dileme, sağlıklı yaşam dile. Gördün; sevgi yetmedi…” O an gözlerinizden akan yaşlara artık mani olamazsınız.
Velhasıl din, dil, kültür ve vatandan ayrıysanız, işte bu ziyadesiyle hüzünlü bir gurbettir.
18.10.2012 paris