7
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
4588
Okunma
Nereden başlamam gerektiğini bilemedim şimdi. Olsun, ne de olsa senin de başın sonun belli değil…
- Hadi birer fincan kahve yap da gel, tembel !
Özel bir insansın sen. Çevresine huzur ve mutluluk saçan, bu sebeple de seni lisanslı sevmek lazım. Gerçi bazı kaynaklar melek olduğundan da dem vuruyor ama neyse; şımarma hemen. Zaten kanatların yok, pek inandırıcı olamıyorsun o konuda.
Bazıları dostluk kavramını yeniden nitelendirirler ve bu değere olan yıkılmış inancımızı yeniden inşa ederler. Çok olağan bir durum değildir varlıkları. Sırf sevinesin diye seni öyle kategorize edeceğim.
Dostluk, dillere pelesenk olmuş içi boş bir söylem haline geldi artık maalesef. İlk istasyonda kaç paralık olduğunu gösteriyorlar bu tipitipler. İçten pazarlıklı olduğunu, samimiyetsizliğini bildiğim halde o kelimeyi defalarca dile getiren sevgili dostlarıma da, bu vesile ile ağız dolusu sevgilerimi(!) sunuyorum. Neyse meselemiz onlar değil şimdi.
- Gülme be, ciddi bir şey anlatıyoruz şurada. Tövbe tövbe…
Dostluk özveriydi, emekti, riske girmekti ve sen bunu biliyordun. Çünkü sen de tıpkı benim gibi kazıkları yemekten geliyordun. Sanırım buydu geçmişten beri birbirimizi tanıdığımız hissi veren. Bu devirde “biz” olmak önemliydi ve bilirsin ki çok mütevazı insanlar olarak iki deli, bunu başardık.
Bir dost senin gibi bakmalı, senin gibi konuşmalı ve senin gibi koşmalı dostuna. Aferin sana. Ben zaten bu konuda oldukça başarılıyım da, sen de işi biliyorsun.
- Ne?
- Sensin ukala !
İki cambaz bir ipte oynamaz derler ya, biz oynuyoruz hatta yer yer halay çektiğimiz bile oluyor. Bu tezi ortaya koyanlara şey olsun, ııı örnek olsun. Gerçi ben seni idare ediyorum üzülme diye, neyse…
- Kaşlarını kaldırma bak, içim gıcıklanıyor…
- Gülme..
Hatırlıyor musun?
Bir yaz gecesi, dalga sesleri eşliğinde içmiştik ya; işte o benim hayatımdaki en güzel, en lezzetli kahvelerden biriydi. Hemen şımarma. O kahve benim tarafımdan içilmekle şereflendirilmişti, sebebi buydu yani…
- Hatırlamıyor musun?
- Ee yaşlılık be kuzu. Sen de haklısın..
- Ne ? Sensin o !
Yani diyeceğim o ki, benim gibi bir dosta sahip olduğun için gerçekten çok şanslısın. Allah beni senin başından eksik etmesin. Bana bir şey olmasın yeter ki. Hayata renk katan benim çünkü…
- Ne alaka ukala ya? Hiç de değil…
İşte ben böyle değerli, böyle sevilesi insanım. Söylemek istediklerimin özeti buydu. Sen de aslında tam bir baş ağrısısın biliyor musun? Hiç çekileceğin yok ama Hayat.İşte…
- Şşşş. ayıp !
Daha bir de “Annemin, Allah belanı versin dediği gün tanışmıştık seninle “ diyor, o sözü bana atfediyorsun.
Üvey evlat mısın nesin. Benimle uğraşacağına kendi haline yan. Annen bile, başını okşayacağına beddua etmiş, ben sana değer vermiş bağrıma basmışım; buldukça buturuyorsun...
- Sen ‘hadi ordan’ !
Beni seviyorsun biliyorum. Ayıp olmasın diye ben de seni seviyorum…
Bugün senin doğum günün. Bugün ne güzel bir gün. Şimdi kaç yaşına girdin desem yirmi iki dersin biliyorum. Doksan da yaşasan yaşlanmazsın. “kurulanırım geçer” dersin. Aaah ah sen…
- Salla başını salla. İşine geldi tabi.
Ben senin için en anlamlı hediyelerden biriyim, söylemene gerek yok. Aslında bir hediye paketine girip sana gelecektim, uçakta kargo bölümüne portakal suyu vermiyorlarmış, vazgeçtim..
Neyse. Yine bir gün karşılıklı içmek kısmet olacaktır inşaallah. Uçakta az veriyorlar zaten.
Sevdiklerinle nice, nice, nice güzel yıllara; sevgi, huzur, sağlık, umutla, omuz omuza…
Gül yüzünden derin tebessümlerin hiç eksik olmasın…
Sevgimle Hayat…
İ y i k i V a r s ı n !
İ y i k i V a r ı z !
İmza: uyuz :)
Tuncer Canseven