4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2449
Okunma

Dilin özgün kuram ve yazım kuralları şöyle dursun, daha alfabesini bile tam olarak özümsememişimdir!
Bazı harfleri ve sesleri doğru dürüst kullanabildiğimi söyleyemem. Özellikle /-R/ sesinin hakkını veremeyenlerdenim!
Hele anlamını ve yazılışını bilmediğim sözcükleri kullanmaktan kendimi bir türlü alıkoyamamaktayım!
Bazen destansı uzunlukta, bazen de tüyü yolunmuş kuş kısalığında bir şeyler karalayarak şiir/düzyazı yazmaktayım!
Eskiden karakalemle çok daha okunaklı ve kusursuz çalışmalar sergileyebilirken, şimdilerde bilgisayarla nice affedilmez yanlışlar yapmaktayım. Efendim, klavyenin azizliği olsa gerek!
Sade teknikte mi her dem arıza;
Taktikte, yöntemde, uygulamada...
Kusuru bilimde sakın arama;
Niyette, dimağda asıl arıza...
Şiirde hatasız hece saymayı becerebilmekte miyim acaba? Bazen ‘Fazla mal göz çıkarmaz!’ anlayışına, bazen de ‘Aman, az eksik olsa ne yazar?’ pişkinliğine sığınarak çala kalem hatta çala klavye yazmayı sürdürmekteyim!
Hece ve aruz vezinleriyle yazamadığım ya da tıkandığım zaman serbest ölçüde olabildiğince serbestçe (!) şiir döktürmekteyim.
Şairlikte ve yazarlıkta bilgi birikimine ve deneyimine saygı duyulması gerekenlerin uyarı ve önerilerini ciddiye almak mı? Hadi oradan!
İlle çok ve sık yazmak, yazdıklarını sitelere eklemek ve kendi kendine havalara girmek ne güzel, değil mi?
Bir de şakşakçı güruhunu kendime çekebilmişsem, keyfime hiç diyecek olmasa gerek!
Eskiden çalışmalarımda büyük hata yaptığımda ve/veya affedilmesi güç yanlışlarla muhatap olduğumda sıkıntıdan ve öfkeden kalemimi kırar atardım. Şimdi ise zorla alabildiğim kırık dökük bilgisayarımı gözden çıkaramam ki…
Hatır için çiğ tavuk yenir mi? Zor be dostlar!
Her zaman saygı duyduğum Ziya Paşa’nın bir beyti aklıma geliverdi:
Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz,
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Aynı minval üzere, âcizane, derim ki:
Biliyorsan konuş, aksi hâlde sus;
Küsme talihine olsa da makûs...
Dinle, anla, öğren; güçlensin zihnin;
Göster iradeni, yok olsun cehlin...
Neyse, konuyu fazla dağıtmadan sadede geleyim!
Üniversite diplomaları ile sertifikaların yanı sıra şöyle ya da böyle alınmış unvanlar kimseyi şımartmamalıdır. Üstelik önce iğneyi kendimize, sonra da çuvaldızı başkalarına batırmalıyız.
‘En güzel, en doğru, en kusursuz, en görkemli ve en güçlü ben yazarım.’ diyenlere sadece gülümsemek gerekir.
Hele çalışmasının altına bir sürü unvan (!) ekleyen megalomanlardansanız, size söyleyebileceğim bir söz bulmakta zorlanırım.
‘Kendine yet, var’la yetin, haddini bil!’ zaman zaman terennüm ettiğim, uymaya ve uygulamaya çalıştığım güzel bir anlayış, öneri ve uyarıdır. Elbet tüm uyarılarım ve eleştirilerim önce kendimedir.
Sürçü lisan ettiysem affola!
Saygıyla…
08.10.2012