7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1275
Okunma

İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 20
-Merhaba efendim… Nasılsınız?
Delikanlı yaklaşıp elini uzatmıştı bile kızın babasına ve hemen elini öpmüştü.
-Berhudar ol evladım. Sen nasılsın?
-Teşekkür ederim efendim.
Tabii sonra abisine elini uzattı. Ayaküstü biraz sohbet sonrası delikanlı memleketine gitmek üzere ayrıldı yanlarından.
…………………………………………
Günler çabuk geçiyordu. Tatil bitmiş okula dönmüştü delikanlı. Siyasi atmosfer daha kızışıyor, okula dışarıdan sızmalar oluyordu. Ufak ufak kavgalar başlamıştı. Üstüne üstlük şahsi meselesi olanlar da kavgayı siyasi gibi gösteriyor, taraftarlarıyla o insanı dövüyorlardı. Böylece kişisel konular, siyasi hareketler, öğrencilik hepsi birbirine karışmıştı. Artık her insan, yaşlısıyla, genciyle, çocuğuyla kendini çok önemli görüyor, çocuklar bile kendilerini adeta devlet başkanı sanıyorlardı. Gözlüyordu genç adam olanları. Her kafadan bir ses çıkıyordu.
Okul, patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Arayı bulmaya, gençleri sakinleştirmeye uğraş veren öğretmenler olduğu gibi, gizli toplantılarla daha da kışkırtmaya çalışan öğretmenler de vardı. Durum kontrolden çıkmak üzereydi.
Karnede yedi adet kırık not vardı. Aileden de gizlemişti. Derslere dönse okulda kavgalar başlayacaktı. Diğer arkadaşları da aynı durumdaydı. Bir yandan okulda kendi tarafındaki olanlarla seri toplantı yapıyorlar, diğer yandan karşı tarafın önde gelenleriyle toplantı yapıyorlar; okulda kavga olmaması için uğraş veriyorlardı. Biliyorlardı ki; kan bir kez döküldü mü, bir daha asla durmazdı. Kan davası oluşur ve sürer giderdi. Neyse ki karşı taraftakiler de düşünce olarak olumlu insanlardı.
Delikanlı ve diğer birkaç arkadaşı, artık geceleri hep dernekte oluyor, uykusuz kalıyorlardı. Tesadüfen tüm sınıfı kendi görüşündeydi ve yatakhane yoklamasında idare ediyorlardı.
Bir sabah dört gün uykusuzluk sonrası okula geldi. Ders başlamak üzereydi ve hemen sınıfa gitti. Hem uykusuz, hem açtı. Sıraya oturur oturmaz uyumuştu farkında olmadan. Tüm ders öğretmenleri “Uyandırmayın” demişlerdi. Belki de kıyamamışlardı. Diğer arkadaşları yemekhaneye gidecekken omzunda bir el hissetti. Kafasını kaldırdı; çok değer verdiği, çok sevdiği, baba gibi gördüğü öğretmeniydi.
-Hadi bakalım. Uykunu aldın. Doğru yemeğe!
-Sağol hocam. Özür dilerim.
-Benden değil oğlum, kendinden özür dile. Okulda kavga çıkmasın diye kendini yok ediyorsun. Farkına var artık! Devlet yok mu? Onlar uğraşsınlar. Sen derslerine baksana!
Sessizce ve mahcup yemekhaneye yöneldi.
Elini cebine attı giderken; bir ölü serçe vardı. Uyurken cebine koymuşlardı. Tüm sınıf aynı görüşteydi ve bunu nasıl yaparlardı? Aklına geldi sonra… Bir ders Beden Eğitimi idi. Belki o sırada, sınıfta kimse yokken birileri gelip koymuştu. Anlamını düşündü bunun. Basbayağı bir ölüm tehdidiydi. Arkadaşlarına da söylemeliydi ve hemen tedbir alınmalıydı.
Yemekten sonra konuştular kumsalda. Artık herkes tehlikedeydi, daha dikkatli olunmalıydı.
Kız arkadaşı ile de sorunlar yaşıyordu. Haklıydı kız aslında… Delikanlı kendini öylesine gençlik sorunlarına kaptırmıştı ki… Çok zaman kavga ettikleri için ona da morali bozuktu. Başlamadan biten bir şeyler vardı sanki arada.
………………
Ufak tefek kavgalarla yılsonu geldi. Yedi zayıf duruyordu yerinde. Üç tanesi önemli dersler, dört tanesi ise hiç bir öğrencinin kalmayacağı çok basit derslerdi. Önemsiz denilen derslerin hocalarına gitti, rica etti; hepsi de “Olmaz” dediler. O yıllarda dört ders bütünleme sınavları hakkı veriyordu. Dörtten fazla olursa sınıf tekrarı demekti. Diğer üç önemli dersin hocasıyla görüştü; onlar da bir şart koştular. Onluk not sisteminde sadece tek yazılı sınav yapacaklardı ve yedi alırsa, diğer notlarına bakmaksızın geçer not vereceklerdi.
Delikanlı üç gün üç gece sürekli çalıştı. Günde sadece bir saat ya da iki saat uyudu. Kimseyi yanına yaklaştırmadı. Beklenen gün geldi. Üç dersten de aynı gün sınav olacaktı. Çünkü notların idareye verilme süresine sadece bir gün kalmıştı.
Girdi sınava delikanlı. Aynı gün notları öğrendi. Birinden dokuz, diğer ikisinden sekiz almıştı. Rahat bir nefes aldı. Artık bütünlemeye kalmıştı. Dört ders de çalışmak istemiyordu. Hepsi yetenek dersleriydi.
…………....
Böylece yılsonu geldi. Kız arkadaşıyla artık küslerdi. Üzülse de elinden bir şey gelmiyordu. Dernek faaliyetleri ise devam ediyordu. Hissediyordu ki; hayatı artık çok şeylere gebeydi.
……………….
Memleketinde de tatil boyunca dernek çalışmalarına katılıp okula döndü. Dört dersin tamamında, biri tek ders sınavında olmak üzere, başarılı oldu ve sınıfı geçti. Artık son sınıftı…
Gençlik hareketleri artık çığırından çıkmıştı. Kan su gibiydi ve kardeş kardeşi gözünü kırpmadan yok etme çabasındaydı. Yeni yılda yapılacak olanları görüşmek için, beş arkadaş dernekte toplantı tertip ettiler. Hepsi derneğe gittiler.
Toplantı başlamıştı ve delikanlı düşündüğü şeyleri anlatıyordu. Birden kapı açıldı ve çok samimi bir arkadaşı geldi. Delikanlının bir yakınının geldiğini söyledi. Delikanlı da toplantıdan çıktı. Onların devam etmesini söyledi.
Yolda yürüyorlardı… Sordu delikanlı:
-Kim geldi?