7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
842
Okunma

....
Ağırdan bir gece çökmeye başladığında siyahıyla kapanırdı perdeler.Dışarıda tek tük insanın gölgeleri oynaşırdı sokak lambalarının altında.Birazdan tenhalıkların çoğalacağı fazlasıyla aşinaydı.
Son kalan insanda evine çekilip taş duvarlı evine sığınacaktı.Sıcak bir çorba, belki siyah bir zeytin, ziyafet salonu olacaktı uyumadan öncesindeki midesine.İstavrit kılcığını çöpten toplayıp mutlu olan kediler, dünden ezberlemişti sokakta uyuyacağı yerleri.
Hava açık ve yıldızlıydı.Gökte,yerde,havada koca bir sessizlik büyüyordu.Koca mahallede tek açık pencereden sızan cılız IŞIK Martin’nin oturduğu evden çıkıyordu. Herkes uyurken, O, gece bekçiliğindeydi sokak lambalarının.Yaşlı, kısık gözlerle en çokta lambaların etrafında dönen kelebekleri izliyordu. IŞIK
la oynaşan her kelebek onu eski günlerine götürdüğünü hissettiğinde yetmiş yıllık bir hayatı bir güne sığıyordu.Çorak kalmış gözleri yinede ağlamalarını yitirmemişti.Yıllara meydan okuyamasa da saçındaki siyahlar, beyaz kadar hür bırakmaya karar vermişti düşlerini.
Kuruyan boğazını ıslatmak için mutfağa geçip, bir bardak su doldurdu. Kurumuş dudaklarına eski öpüşme izlerini bırakırcasına küçük yudumlar alıp, koydu mutfağın tezgahına.Kenarı kırık cam bardağın dudağını kanatmasına umursamadan,emdi ağzına inen ıslaklığı.
İçindeki acıların yanında kanayan dudaklar bir hiçti onun için. Birden bire bir iç çekip derin bir nefes aldı.Yalın ayak, odasında attığı voltalardan eskittiği kilimlerden yürüyüp, fayans yüzeylere basmaya başladığında gelmişti lavabonun yanına.
Kendine gelmek için yıkadı defalarca yüzünü.Yüzündeki hüznü arındırmak için hırçındı suyu yüzüne çalışı. Nasırlı parmaklarla saçlarını taradı.Duvardaki aynaya bakmadı.Dün gece kırdığı aynaların yerdeki parçalarından bir parça alıp baktığında görmüştü yüzünden sarkan beyaz sakalları.
Dudağının kenarından süzülen kan, kırmızı çalmaya çalışsa da elinin tersiyle silip, gerisin geri yürüdü eski katlığı yere oturmaya. Daldı kaldığı yerden eski hatıraların gölgesinde ısınmaya.Açık penceresinden giren serin bir anısı titretirken, üşütmüştü onu.
Yüreğindeki zulasına sakladığı her anı onu ısıtsa da sevişir gibi, pencereden giren bir sonbahar akşamı rüzgarı soğuktu mevsimine özgüydü.Duvarlara sonra gök yüzüne baktı.Her şey hareketsizdi; son çırpınan kelebeklerin direk diplerindeki dökülüşünü birde yaprakları saymadı Martin.
Düşen yaprakları izlerken farkına varmadan tırnaklarıyla kazımıştı yandaki duvarı.Tırnağının içinde sarı boyalar duvarda beş çeltikli kanla çizilmiş bir iz kadı.
Martin kendi hazırlığına koyuldu.
Yatak odasına girmeden, önceden hazırladığı valize bakarken tebessüm etti.Delik şemsiyesi dış kapının dibinde hazırdı.Son birkaç daha yazmalıydı sabah güneş doğmadan.Yazdı birkaç kelime o sırada dışarıda ince kızıl bir şafak belirdi.
Camdan dışarı son baktığında kaldırımlara biriken çoğalmış gazelleri gördü.Birazdan uyanacak çöpçülerin işinin ne çok çoğalacağı geldi aklına.Sonbahar dökümü yapraklar dünden sarardığını bildiğinden, dün geceki açık havada gördüğü yıldızlara kanmadı.
Havanın yağmur kokusunu çoktan anlamıştı.İşe yetişir gibi son kelimelerini yazıp kalktı ayağa.Acele etmese de çıkmalıydı artık bir an önce dışarı.Son kez baktığı penceresinden alfabeden “ V” çalan kuşlar geçiyordu. Hava gri bulutlu bir ağlamayla, uzaklara şimşekler çaktırırken Martin yazısını tamamlamıştı.
Valizini sol koltuğunun altına bir fotoğrafı gömleğinin içine koydu.Çıkarken dışarı eksik yazıyla bir yazmıştı kapıya astığını.Yağmur başlarken hatırladı göçmen kuşların yönünde gittiğini birde içindeki eksikliği.İmlasız yazıydı onunki.
“SENİ SE .İYORUM…” Ve si yoktu.Her şey göçüyorken göçmen kuşlarla.Sustu Martin ıslandı dışarıdaki yağmurla açmadan şemsiyesiyle.Eli hep sol böğründe kaldı ıslanmasın diye sevdiğinin resmi….
İŞTE BÖYLE….. ))
BU ARA İŞLER KARIŞIK VİRÜSLERLE....