14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1219
Okunma

İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 10
O gün tatları kaçmıştı ve okula dönüp geceyi zor ettiler. Kendilerini hemen demir ranzaların içindeki engebeli yataklarına attılar.
…………………………………
Sabah etüdünden önce yıkadıkları yüzleriyle birlikte, yaşadıkları tüm olumsuzlukları da yıkamışlardı sanki. Neşeliydi hepsi. Etüt için derslik bölümüne geçtiler.
Hergün olduğu gibi, etüt sonlarında pencere yanına gelip, giriş kapısını izlemeye başladılar. Okulda yatılı olarak erkekler okurken, gündüzlü olarak da kızlar okumaktaydı. Gelen hocaları, kızları, ziyaretçileri izlerlerdi. Aslında herkesin bir izlediği vardı. Oysa delikanlının olmamıştı hiç. Bakınırdı sadece, herkes baktığı için. Yine, pencereden öylesine bakındığı bir sabahtı işte.
Her zaman olduğu gibi, etütte olmayan öğrenciler sloganlara başlamışlardı. Camın gerisinden izlemeye başladı. Uzaktan uzağa iki grup, birbirlerini sloganlarla yenme, yok etme çabasındaydı sanki. “Ne olacak ki bu sloganlardan” diye aklından geçirdi. O kadar yoğundu ki üçer beşer kişilik gruplardan çıkan sesler… Ritim hiç şaşmazdı. Bir taraf söylüyorsa hemen diğer taraf da karşılık verirdi. Ve ona cevap diğer taraf. Böyle sürer giderdi her zaman.
-Zam, zam, zam! Ucuzluk ne zaman?
-Milli devlet, güçlü iktidar!
-Faşistlere ölümmm!
-Komünistler Moskova’ya!
-Vietnam’a özgürlük!
-Türkistan’a özgürlük!
Ve daha onlarcası… Bunları öyle söylerlerdi ki; sanki bir müziğin notalarının ahengi olurdu. Kollar iner iner kalkardı. Her an birbirlerine hücum edeceklermiş kaygısı da yaratırlardı. O hücum ise pek olmazdı. Yemekhanede yine aynı masada yemekler yenir, şakalar yapılır; yine birlikte gezilirdi.
Bunları düşünüp gözlerken dışarıyı, o ana kadar hiç görmediği bir kızın okul kapısından girişini izlemeye başladı. Şaşkındı. Onca kız gelip geçerdi, hiç bakmazdı bile. Bu başkaydı sanki… Okul forması aynıydı diğer kızlarla; ama bunun yürüyüşü ve tavırları bir başkaydı sanki. Derin bir nefes aldı. Gözlerini kaçırmak istedi. I ıh… Olmuyordu. İlk görüşte aşk bu muydu yoksa?
Etüt zili çalmıştı o esnada, herkes çıkmış, yemekhaneye gidiyordu hızlı adımlarla. O ise hala gelişini izliyordu kızın. Ta ki salına salına bina içine girene kadar…
Kız gözden kaybolunca kahvaltı aklına geldi ve dışarıya doğru yönlendi. Aklında yine o kız vardı. Yürüyüşü, gülümsemesi, yanındaki kızla konuşma tarzı… Her şeyiyle beyninde yer etmişti sanki.
Hafta geçip gitti. Delikanlı bir daha kızı göremedi o hafta. Sanki o günden sonra okula hiç gelmemişti. Kafası hep ondaydı. Teneffüslerde, öğle aralarında hep onu arıyordu. Kumsalda, bahçede, ağaçlar altında, derslik koridorlarında soluksuz geziyor; bulamıyordu. Umudunu da kesemiyordu bir türlü. Ders kitaplarını okurken, kitaplarda kızın hayali vardı hep.
Beklenen gün geldi. Büyük yürüyüş hafta sonundaydı. On kadar arkadaş bir araya geldiler. Yürüyüşe beraber gitmek için konuştular. İçlerinden üç kişi itiraz etti. Kendilerinin o örgüte üye olduklarını, yürüyüşe bizzat katılacaklarını söylediler. Hatta orada kendileri tarafsız olduğu için başlarına bir şey gelirse yardımcı olamayacaklarını da eklediler.
Geri kalan arkadaş grubu hayret etti. Bu denli samimiyken nasıl olur da orda tanımazdan geleceklerini söylüyorlardı? Siyaset bu muydu? Yutkundular birşey dememek için ve o üç arkadaşlarının yanından ayrıldılar. Sanki hepsi de bir darbe yemişlerdi. Umulmadık bir darbe. Demek siyaset böyle birşeydi.
Kalan grup otobüsle şehre indiler ve miting alanındaki izleyenlerin yanına gittiler. İzleyiciler de sakin değildi. Yine de kendi aralarında konuşuyorlar, olay çıkmaması için sadece izleyip gitmek üzere sözleşiyorlardı, birbirini hiç tanımayan insanlar. Demek taraf olmak böyle bir şeydi. Hiç tanımadığın insanlarla gönül yaklaşımın oluyordu.
Miting alanında resimler, pankartlar vardı bol miktarda. Ve tabi seyredenlere dönüp atılan sloganlar… Arada bir de küfürler. Miting meydanlarında sloganlar yükselirken, izleyenler de marşlar söylüyorlardı. “Dağ başını duman almış”, “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” gibi… Tansiyon da hızla yükseliyordu.
Birden o geceki adamı gördüler ortada. Konuşma yapan oymuş meğerse. Mikrofonu bıraktığında “Yuhhhh!” sesleri yükseldi izleyiciler arasından. Delikanlı ve arkadaşları da o kişi ile konuşmak üzere izleyicilerin arasından çıkıp yola indiler ve gözden kaçırmamak için hızlı hareket ettiler. Adam bunları görünce paniklerdi ve kendisine saldırıldığını sanarak etrafındakilere haykırdı:
-Tanıyorum bunları. Silahları vardır. Bize geliyorlar. Karşı koyun!
Bunu der demez bir grup delikanlı ve arkadaşlarına doğru geldi. Arkadaş grubu donup kalmıştı. Amaç o kadar başkaydı ki; ama şimdi dayak yemek üzerelerdi. Kıpırdayamadılar…
O an gördükleri daha da acı geldi onlara. Sabah konuştukları, kendilerinden ayrı gelen arkadaşları da dövmeye gelen grubun içindelerdi. “Bu nasıl oluyor?” diye düşündü delikanlı. “Bu nasıl birşey ki, en yakın arkadaşlarımız bizi dövecek?” . Kaderlerine razıydılar artık. Çünkü kendilerini koruyamazlardı. Gelenler o kadar çoktu ki…
O an tuhaf birşey oldu. İzleyenler galeyana geldiler. Biri bağırdı:
-Gençleri öldürecekler burada! Biz seyir mi edeceğiz?
Bir anda seyirciler gençlerin önüne geçti.
Öyle ani oluyordu ki herşey… İzleyiciler, mitingdekiler, polisler; hepsi iç içeydi. Kim kime hasımdı? İşte o belli değildi.
Asıl hedef hala delikanlı ve arkadaşlarıydı. Hep onlara ulaşmaktı saldıranların amacı; ama izleyenler öne atılmışlar ve buna izin vermiyorlardı.
Delikanlı anladı ki ateş çemberinin içindelerdi ve belki de öleceklerdi…