3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1013
Okunma
Eskiden, okuduğum kitaplardan tanımaya çalışırdım dünyayı ve o dünyada yaşanan hayatları. İnanılmaz yolculuklar yapardım, değişik ülke ve kişiliklere. Unuturdum o an, bulunduğum yeri. Kitabın içinde ki mekana yerleşip izlerdim, kitabın kahramanlarını. Farklı coğrafyalar, kültürler, alışkanlık ve kişilikler hep ilgimi çekmiş ve çok etkilemiştir beni. Anlatılan karakter çok farklı bir kişilikse eğer, şanslı hissederdim kendimi. Onunla tanışabildiğim için.
Hayatı yaşayıp tanımadan önce bir sürü kişi ile tanışıp çok olaya tanık oldum, kitaplar sayesinde. Yazarların zekası ve kahramanlarının kişiliklerine pek denk gelmedim, gerçek hayatta. Zamanla öğrendim ki, yazar yeteneğine rastlamak çok da kolay değildi. İnanılmaz emeklerle yaratılan karakterler de, sayfalarda yaşardı kendi halinde. Hayaller, kitaplara aşıktı ve mavi gökyüzü onları pek de cezbetmiyordu. Zamanımın çocuğunu kitaplarla geçirsem de, oksijen lazımdı yaşayabilmem için.
Sözler eşliğinde, oksijenle dans etmeye başladım. Çevremde ki herşeyi keşfetmek ve uyum sağlamak da keyifliydi. Öyle güzel insanlar yaşıyordu ki bu hayatta yazarların da anlattığı gibi, ne kadar da şanslıydık.
Zaman hızla geçti ve eskidim ben de, denizlerde ki hayaller gibi. Anlatmak istediğim ve üzüldüğüm o kadar çok hüzünlü anı var ki cebimde. Mutlu kelebeklerle dans edip kahkahalar attığım da oldu, tabi. Anlatmak istesem de ben, akmak istemiyorlar şu an satırlara. Henüz kendi içlerinde bir anlaşmaya varamamışlar. Toplantıları hiç bitmiyor zaten, beni de çok fazla dinlemiyorlar.
Onlar da farkında aslında kendime bu kadar yaklaşıp, şaşırdığımın. Hiç bir kitap karakterinin, beni bu denli şaşırttığını anımsamıyorum. Tanışma yolculuğu henüz bitmese de ilk kez bu kadar yakın hissediyorum, özüme. Bu kadar yakın ve yabancı... Ben miyim diye saatlerce inceliyorum her duygu izini ve davranış biçimini. İnanılmaz ürküyorum, asi cesaret, aşırı hassasiyet, yoğun merhamet, sınırsız sorumluluk, mutlak suçluluk, sonsuz sevgi, koşulsuz aşk renklerinden. Gemileri yakan deliliğini anlatmak bile istemiyorum. Gülen yüzlerin ardında ki yarasa suratları görme becerisi ve belli etme dürüstlüğü ise ayrı bir dert. Başkaları için gösterdiği çabaların, ayağına nasıl dolandığını gördükçe de kahroluyorum.
Her birini ele alıp, mantık kazanlarında kaynatıp, güneşe serip kurutabilirim. Hatta hemen başlayabilirim, eskisi gibi kendimi akıllı hissedecek hayaller kurmaya. Yüreğimde ki antika duyguları alıp vermeyenlerden, toplayabilirim hepsini. Hatta bir de insanlık şiiri yazıp, hediye bile edebilirim. Onarmalarını isterim, sahipsiz sandıkları onurumu. Fakat, alaylar kurulmuş dillerinde, geçmiş olsun havaları çalıyorlar. Onlar benden önce tanışmış, modası çoktan geçmiş yanlarımla. Menfaat hikayelerinin, ünlü karakterlerine benzemişler. Nasıl da yalnız kalmışım, bir romanın baş kahramanı gibi.
Sanırım olduğu gibi kabullenmeliyim ben, bu hikayeyi. Bu kadar yaklaşmışken kendime dokunmalıyım, keşfettiğim renklere. Farklı harfler de varmış alfabemde, hazır olmamı beklemişler bunca sene. Daha ne keşifler yapılacak kimbilir, sakin kalmalıyım. Bu kadar şaşırabiliyorken insan kendi tablosuna, yargılamamalı bence hiç bir resmi.