4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1215
Okunma
Düşünürler 21 yüzyılın bilim bilgi yüzyılı olacağını, bilim bilgi
toplumlarının baş köşeyi tutacağını yıllar önce öngörmüşlerdi.
Gelişme, ilerlemenin ön koşulunun bu olacağını erken ayrımsayan
toplumlar, yüksek tempolu çabalar tüketerek önlerde en önlerde yer
tutma yarışına girişmişlerdir adeta... Yoğun çalışmalarının karşılığını
bilimsel teknolojik anlamda sınıf atlayarak görenlere, gezegendaş
toplumların boyun bükerek baktığına üzülerek tanık olmaktayız.
Tarih boyunca ışığın yükseldiği kutupta yer alan Türkiye,
potansiyel olarak yoğun olan bilgi-bilim değerlerini yüzlerce yıllık
statik süreç uykusundan uyanmadığı, uyandırılmadığı için gün yüzüne
çıkaramamıştır. Bu yükselişte haketmediği yerde bulunan ülkemizin
upuzun karanlık gecelerin tan yerine yakın zamanında bulunduğunu
görerek sevinelim.
Bu toplumlar; kabak çekirdeği, kuru pasta çay ortamında
“Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız”dan sonra bile ekrana
çakılı gözlerini üzüntü ve özlemle kapatıp uyusaydı; gününün önemli
bir yerine- “Önümüzdeki hafta oğlan kıza kavuşur belki”yi oturtsaydı;
saatler boyu -“feys’e takılıp sopet ediyorum”un dışında kültürel bilgisel
birikime katkı sağlayan sörflerden yoksun kalsaydı, çağın yükselen
değerlerini yükseklerde yaşayan toplumlar olamayacaklardı. Küçük
devler, bir elinde cımbız bir elinde ayna ile kapı komşusuna:- “Ayol
napim öğleden sonraları bir iki saat kestirmezsem her şeye acayip sinir
oluyorum o gün” tembelliğini üfürseydi, teknolojinin ağır sıkleti
olamayacak boynuna altın madalyayı takamayacaktı. Dedikodu
çekiştirmeye gömülse, kadınlı erkekli cümbür cemaat adliye meydan
savaşlarına katılsa, kutuplaşma, siz biz, cı cü çü nün doğurduğu
öfke, kin, nefret, düşmanlık, yaşamlarını domine etseydi, gökteki
yerin tepesine bayraklarını dikemeyecek, yıldızlı fötrleriyle alınlarını
gölgeleyip ense yapamayacaklardı. Bilgi ve teknolojinin ölçme ve
değerlendirmelerin ilk faktörü olması, ilerleme gelişme sağlaması
adaletli ve rahatsızlık vermeyen bir sonuç.
Ama keşke, düşünce adamları içinde bulunduğumuz yüzyılın
erdem ve bilim yüzyılı olacağını müjdeleselerdi. Ah keşke beden
gözümüzle sevgi merhamet cömertlik adalet gibi birinci sınıf
erdemlerin yaşamın ana unsurlarından olduğuna tanık
olabilseydik. Erdemsiz bilginin fink attığı kaba iklimde boy veren birey
ve toplumların ben merkezli bir yaşama tutsak olduklarını görmekteyiz.
Bilimsel ve teknolojik sürecin ortaya çıkardığı olanakları acımasızca
çıkar aracı olarak kullandıklarının azaplı tanıklarıyız. “Mutlulukta
sadece ben, sadece biz” felsefesini, kalple iletişimini tümüyle
kopararak yazan kafayı koparmak gerek ifadesi ağır olsada kalbin ince
hatırı için kullanalım.
Hücre hücre erdem ve bilgiyle donanmış, topluma kan terleyerek
hizmet ettiği günün akşamında kahvesini yudumlayarak Mozambik’li
dostuyla sohbet edecek geçmişin Erdem ve Bilgi dahilerinin çağdaş
versiyonlarının ayak seslerini duyuyorum.. Göğündeki
erdem, bilim güneşi ile ışıyan ısınan yerin, mutlu insanlarla dolu
“Muhteşem Yüzyıl”ına dokunabilecek kadar yakınız demek kehanet değil ki!