4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1105
Okunma

Bu üç kavram Türk ırkının varoluşundan bu güne değin itinayla koruduğu en önemli özelliğidir.
Altay Dağlarında yersiz yurtsuz at koştururken en büyük düşü yayılıp otağını kuracağı elverişli bir toprak bulabilmekti.
Buldu da…
Dört mevsimin aynı anda yaşandığı. Toprağından bereket sularından hayat ve şifa fışkıran yemyeşil bu cennet topraklar ne pahasına olursa olsun yalnızca kendinin olmalıydı.
Oldu da…
Rumlar çoğunlukta olmak üzere Ermeni ve Kürtlerin hakimiyeti altında olan bu imrenilesi topraklar; Kardeşçe ve huzur içerisinde hep bir arada yaşayan bu topluluklar tarafından ekilip biçilerek her geçen gün daha da göz kamaştırır hale gelirken...
Türklerin gözü daha da kamaşıyordu.
Bundan 350-400 yıl sonra ilk Osmanlı Beyliğini kuran Türkler;
Büyük dağları biz yarattık. Küçükler zaten bizimdi kompleksiyle o tarihten bu günlere kadar sürdürdüler barbarlıklarını.( BARBAR TÜRKLER söylemi dünyanın diline boşuna düşmemiş olsa gerek)
Haksız kanunsuz ve bedava kazancın dayanılmaz şevkiyle koşturup durmuşlar Atlarını çatlatıncaya değin.
Hiç yüzünü görmediği sesini duymadığı kim olduğunu bilmediği Gazetecisine. Din adamına çekmiş Silahını hiç zorlanmadan genç yaşta.
Neden sizce?
Kendinden olmadığı için.
Yani İnsan olduğu için bence.
Utanmasını Bilmeyen Bir Millet, Hata Yapmaya Mahkumdur...
7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000’den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı. İstanbul’un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı. Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar, ardından içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler. Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı. Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi. İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa istasyonuna geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi.). Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürülmüştür. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. Taraf gazetesine göre tecavüze uğrayan kadınların sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir. 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır. Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon - 1 milyar Türk Lirası arasında olduğu tahmin edilmektedir
6-7 Eylül Olayları’nın organizasyonuna iştirak edenler arasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Menderes, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve İstanbul Valisi Gökay ile İzmir Valisi Kemal Hadımlı vardır. Emniyet Başmüfettişliği’nin bir raporuna göre, hükümet Yunanistan’a baskı yapmak için küçük çapta bir olay planlamış, ama olaylar çok genişleyince suç komünistlere atılmıştır. 1960 darbesinden sonra kurulan Yassıada Mahkemesi’nde, adı geçen hükümet üyeleri 6-7 Eylül Olayları’ndan dolayı da suçlanır.
Salkım Hanımın Taneleri filmi ise; 1940’lı yıllarda Varlık vergisi adıyla çıkarılan ve azınlıkları yerden yere vuran tarihin acı bir gerçeğini daha seriyor gözler önüne
*
Bembeyaz giysisiyle dünyayı dolaşırken ülkemize yolu düşen Barış Elçisi genç kadının tecavüz edip ardından katleden.
Bisikletleriyle dünyayı dolaşan orta yaştaki iki kadının bir tel saçlarına zarar gelmezken ülkeye girer girmez yine aynı akıbete uğratan.
Ülkede oynanacak maçta takımlarını desteklemek amacıyla ülkeye gelen yabancı taraftarları "bayrağımızı çiğnediler" bahanesiyle öldüren.
Ve gittikleri yabancı ülkelerde o ülke insanına kendi topraklarında yaşamı zehir eden
insanlığın yüz karası olan bu insanlar değil mi yine?
3-5 yaşındaki bebekleri Avrat yerine koyup iğrenç arzularına alet eden.
Düğün yerinde aşka gellip kız kardeşinin ak duvağı Silahıyla al kanlara bulayan;
AT- AVRAT- SİLAH düşkünü bu düşüklerden başkası değildir elbette.