27
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1512
Okunma


İŞTE GELDİM GİDİYORUM 1
Bölüm 1
-Çok sıkıldım. Zaman dolsa da artık gitsem; biraz hareketlense hayatım.
-Aaaa! Hiç söylemedin. Yolculuk mu var?
-Aklıma gelmedi ki hiç… Evet, dünyaya gidiyorum. Zaten pek uzun olmayacak galiba. Bakalım ne kadar kalacağım?
-Haberleşir miyiz?
-Sanmam. Duyduğuma göre orada her şey karışık. Zaman bulamam bence. Hem bulsam da sana ulaşabilmek zor olur dünyanın şartlarında.
-Ben hiç gitmedim. Belki ben de gelirim bir ara.
-İşte! Güneş aydınlatmaya gidiyor dünyayı. Bana tembih etmişlerdi. “Güneşin ışıtmasına az kala ulaş” demişlerdi. Görüşürüz. Geldiğinde beni bul.
-Bulacağım. Görüşürüz.
……………………………………………………
Evrenin bir noktasından arkadaşına veda ederek yola koyuldu. “Git” demişti kendisini yaratan; o da yollara düşmüştü işte. Bulunduğu yerde zaman kavramı farklıydı. Kendini dünyaya göre ayarlaması için uyarmışlardı. Oysa dünyadaki tüm yaşamı, bulunduğu yerdeki çok kısa bir süreyi kapsayacaktı. Öyle demişlerdi.
Bir konuda daha uyarmışlardı. Dünyaya ulaştığında minicik bir bebek olacak, bir anneye, babaya sahip olacaktı. Onlar besleyecek, eğitecek, büyüteceklerdi. En kötüsü de; geri dönene kadar asıl yerindeki tüm yaşantısını unutacak olmasıydı. Her şey dünyadaki şartlarda gelişecekti.
………………………………………………………………
Gözü kamaştı birden. Çok karanlık yollardan birden aydınlığa gelmişti. Açamıyordu gözlerini. İşin kötüsü de unutmuştu geldiği yerleri. Düşünüyor; ama anlatamıyordu hiçbir şeyi. Acıkırsa, terlerse, susamışsa ancak, ağlayarak anlatıyordu dertlerini.
Zaman geçmiyordu bir türlü. Yürüyemiyordu bile. Sadece kucaklarda ya da yatakta yatmaktaydı. Yavaş yavaş büyüdüğünün farkındaydı ama…
Önce emekledi, sonra yürümeye başladı. Anne ve babası da çok seviyordu kendisini. Henüz nedenini bilemiyordu; ama o da çok seviyordu ailesini.
Artık günler değil sadece, yıllar da geçmeye başlamıştı. Dünya çok zor bir yerdi ve artık alışmış, bir dünyalı olmuştu iyice.
Okula başladı. Okumak, yazmak ne güzel şeylerdi. Dert anlatmanın, yüreğindekileri aktarmanın bir başka yoluydu elinde kalem oluşu. Ya o müzikler? Hem bilgi öğretiyor, hem ruhunu okşuyordu onun. Öğretmen renkli kalemler veriyor, o da kalemlerle düşlediklerini yapıyordu bir beyaz kâğıda.
Mutlu olduğunu hissediyordu. “Yaşamak ne güzel şey.” dedi içinden. “Dünya çok güzel… Anne, baba, dede, nine, kardeşler ne iyi. Herkes beni seviyor, herkes birbirini seviyor.”
Ölümü bilmiyordu henüz. Yaradan, geldiği yerleri unutturduğu için hep böyle mutlu yaşanacağını düşünüyordu.
Gittikçe büyüyor, boyu da uzuyordu. Yüzünde babasında olduğu gibi sakallar belirdiğini hissetti. Kendini çok büyük gördü birden; bir baba gibi, kocaman amcalar gibiydi sanki… Zevkle gülümsedi; “Güçlüyüm artık!” der gibiydi.
Babası gazete istemişti kendisinden. “Okul dönüşü gazete al.” demişti. Gazete satan yere yöneldi.
O an gazetenin yararları aklına geldi. Az gerilere gitti hayatında.
Henüz çok küçüktü ve okula bile gitmiyordu. Dedesi, babası her akşam endişeyle, ellerinde gazete, yanlarında radyo; haberleri okurlar ve dinlerlerdi. Kosigin ve Kenedy’nin sözlü sataşmaları yer alırdı gazetelerde. Kendisi okuma bilmezdi; ama dedesinin ve babasının korku dolu anlatımlarını duyardı hep. Savaşın kötülüğünü anlamıştı; ama niçin kötü olduğunu henüz bilemiyordu.
Artık gazetecinin yanındaydı. Parayı uzattığı an caddenin karşısındaki dükkandan keserle vurur gibi “Dan, dan, dan!” gibi sesler gelmişti. Seslere bir insanın feryadı karışmıştı. Sonra başka feryatlar karışmıştı o feryada…
Yerde kocaman bir adam kanlar içinde yatıyor, oğlu “Babaaaaaaa!” diye haykırarak ağlıyor, karısıysa ağıtlar diziyordu…
Ölüm bu idi demek…