7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1514
Okunma

Biz çocuktuk ve evimizin içine kadar, odamıza kadar girip öğlende orucumuzu bozmamıza sebep olurdu "Şişko’nun " fırınından gelen mis gibi simit ve pide kokusu.
Bir yanda "devrimci" abiler vardı, diğer yanda "ülkücü -dövücü" abiler o zaman.
Sokakta orucunu yiyenleri döverlerdi, biz de Mustafa ile evde yemeğimizi yer, onları seyretmeye çıkardık.
Deniz kıyısındaki dalgakıranın koca kayaları arasında yarım ekmek arasına koydurttuğu kaşar peyniri mideye indirirken, soğuk kolayı çeken Deli Ziya da bu cezalandırmadan nasibini almıştı.
O dayak yerken daima inkar ettiği ve "Bana deli diyenun anasiniiiiii,bacisiniiiiii..." diyerek ısrarla Firüzan’ınbalkonuna baktığı "aklum da var, şeysum da" dediği bütün meziyetlerini inkar edip " Vurmayuuuuun ,yaaa ben deliyim daa" diye haykırmaları bile fayda etmemişti.
Biz çocuktuk ve siyah beyaz İES Körting televizyonumuzun Ecevit’i vardı her akşam "olanak-olasılık" demek için sözü oralara getirmeye gayret eden.
Ve Demirelimiz vardı "bnanaleyh,mamafih,hökümetin başı, vaadı da veemedik mi?" diyen, bizi güldüren.
Türkeş vardı siyah -beyaz televizyonumuzun renklerine en uygun yüzlü adamı " komonisleer, miliyeççi haraket" diyen kalın sesiyle.
Hastanenin camından renkli göğüslerini cömertce güneşlendiren Mine hemşire vardı, ağzındaki koca damla sakızını patlatıp burnuna yapıştıran.
Nuri vardı hem burnunu karıştırıp hem top oynayıp gol atabilen.
Caner vardı bakkal Dursun’u konuşturup kırmızı kâğıtlı çikolatalarda çalabilen.
Biz çocuktuk ve eşek-at kesip satan Kamil Bey vardı, mersedes otomobiliyle üzerimize su sıçratabilen.
Numan vardı, kıçında koca yamalı bir pantolon elinde eski gazeteler ve doktora gidip bağırsaklarından kontrol için "rektal tuşe" denilen doktorun arkadan parmakla yaptığı muayeneden sonra "Amerika içumuze acan soktiiii,amerika içumuze acan soktiiiii" diye bağırıp gezen TKP’li öğretmen kafayı tırlatan.
Hacı Hasan Efendi vardı bize Kur’an dersi veren dayak aralarında, namazlarda rüküya eğildiğinde yellenip saçlarımı havalandıran.( Aaa,bakın o zaman saçlarım vardı, kaküllerimi havalandırırdı Hacı amcamızın yeli,keşke hem saçlarım hem de hacı yaşasaydı da …)
Ençok saygı duyulan ve bir dediği ikilettirilmeyen “Sünnetçi Mitat” vardı, parmak salladı mı adamı altına işettiren.(Benim öyle bir sorunum yoktu Şükür!)
Laz Ayhan vardı kapı dışındaki ayakkabıların içerisine “Bally” sıkıp milleti ayakkabıyla namaza durmaya teşvik eden.
Geçirdiği trafik kazası sebebiyle iki büklüm sakat kalan, fakat bizim belinin eğriliğindeki sebebi bilmediğimizden “otuzbirci Cemal” amca dediğimiz pastaneci vardı ,bir sabah dükkanında ölü bulunan.
Annesine gece babası tarafından tecavüz edilerek dünyaya gelmesine sebep oldukları , kafasının bir kenarında daima yara bere dolu Piç Murat vardı kardeşi piç olmayan Turgut gibi aynı anadan aynı babadan.
Biz çocuktuk ve dondurma satılırdı üç tekerlekli arabalarla akşamları.
Balkonda yaz geceleri yapılırdı bütün mahalleyle çekirdek sefaları.
Ve Nurettin vardı vücut temizliğine önem vermesi başına bela, traş olurken şeyini kesmiş diye dedikodusu duyulan.
Nazlı abla vardı sutyenlerine hidrofil pamuk takviyesi yapan, çok zayıf olduğundan.
Emine teyze vardı istemeden gebe kaldı diye kocakarı ilaçlarıyla çocuğu dışarı kovalamaya çalışırken bir tarafı felç kalan.
Götsüz Ahmet vardı bu alçaltıcı lakabı en ciddi yerlerde anılan aynı ismi ve soy ismi taşıyan yüzden fazla Ahmet Y… olduğundan.
Milli Selamet Partili yorgancımız vardı, uzun kara sakallı ve babamdan aldığı paraları tükürerek sayan.
Sarı Leman vardı ,iç çamaşırı giymeden karşımızda bacak bacak üstüne atıp bize nasihatler ederdi,orospuluğundan.
Emin Hoca vardı dini hikâyeler anlatırken kürsüde ağlayan.
Bir arkadaşımız vardı sırf hava olsun , millet “aferin”desin diye, sarıkla namaz kılardı,biz onu görünce gülmekten bozardık taze abdestlerimizi, ismini buraya yazmak için birkaç okka şey gerekli olan.
Bazı akşamlar sigara paketinin altını deşip iki dal yürüten Fırlama Maksut vardı ertesi akşam babasından dayak yiyen.
Seyyar Manav Besim vardı çürük domatesleri alta koyup millete kakalayan.
Biz çocuktuk ve mandallı beyaz patiklerle top oynamak çok zordu boş arsalarda.
Kıbrıs savaşında “Mustafa ağabey” i anlatıyordu herkes, Beşparmak dağlarındaki kahramanlıklarıyla.
Köylerde ne çok kaymak, otlu peynir, koyun eti yemişsinizdir diye gıpta ederlerdi Doğu’da askerlik yapanlara.
Bayrağa sarılı tabutu ilk defa görmüştüm, eski bakanlardan birinin cenazesinde ilçe mezarlığında.
Biz çocuktuk dünya biraz daha temizdi ve kirlendi bizim pisliklerimiz etrafa savrulduğunda.
Biz çocuktuk ve büyüdük.
Küçücük kaldı resimler.
Ve resimlerde saklı kaldı masumiyetimiz.
Büyümeseydik aslında ….ama büyüyemezdi bizim küçüklerimiz.