8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1527
Okunma

Empati; Burda!
Sempati; Antipatik sayılmam...
Sinerji; Meşgul!
Dinamo; Bunun konumuzla bir alakası yok!
Hepsine inancım tam! Ama bu sinerji denilen deli bozması düşünce sinirlerimi zıplatmaya başladı. Bana kalırsa kocaman yalanlarla örülmüş bir fiyaskodan başka bir şey değil! Nedir yani? Ben şimdi sinerji dediğimde, bacaklarımı bağdaş konumuna getirip gözlerimi kapamıyor, ellerimi yukarıya doğru çevirerek dizlerimin üzerine koyup bükmüyorum. Öyle yapan var mı bilmiyorum ama gözümün önünde canlanan sahne buna benziyor. Sinerji yapabilmek sahiden emek istiyor. Bir kere önce zaman ayırmak gerek. Kendini kimsenin seni rahatsız etmeyeceği karanlık bir odaya gömmeli, bütün seslerden soyutlamalı, lüzumsuz düşüncelerden arınmalı ve tıpkı bir meditasyon yapıyormuş gibi sinerjinin güvenli kollarına atmalısın. Eğer yapamıyorsan mucizelerden mucize beğenmeyecek, sıradışı gelişmeler beklemeyecek, olağanüstü hal ilan etmeyeceksin!
Ne diyordum? Hmm evet, düşünce gücüyle eşyaları yerlerinden oynatabilen insanlar var. Bense düşüncelerimin gücü adına, enerji bende artık; haydi çal telefonum, mesaj kutum, kapı zilim, sol anahtarım diye ne kadar beklesem de boş! (Sol anahtarının da konumuzla bir ilgisi yok!) Ne gelen var, ne giden, ne arayan, ne soran... Sanırım ben yeteneksiz ve beceriksiz bir sinerjiciyim. Tinerci değil efendim, sinerci, sinerji-ci! Sinerjici kulağa sanayici, midyeci, ne bileyim elektirikçi falan gibi gelse de, aslında başlı başına bir meslek olarak kabul görebilir. Hem elektirikçiden neyi eksik Allah aşkına! Bence kardeş meslekler bunlar. Bir nevi ikisi de akım veriyor ama başka türlü ve başka varlıklara... Neyse... Bunlar sinerjinin teorik kısmı...
Gel gelelim sinerjinin pratik boyutuna, uygulama sistemlerine, gelişi güzel algısına, yanlış yorumlanmasına, hainliğine, dobralığına, kör kurşunluğuna, ters istikametine, hatalı oklarına, yanlış hedeflerine, karavanasına, isabetsizliğine, yalanına, dolanına, falanına filanına, özürüne mözürüne, kem gözüne, hoş sözüne... Neyse işte, anladınız siz ne demek istediğimi...
’Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı’ der Franz Kafka onaltıncı aforizmasında. Bana kalırsa sinerji için dile getirmiştir bu aforizmasını. İşte size sinerjinin en dik, yatay, eğik ve geniş alâ açısı...
Evren beni sevmiyor. Evren ona gönderdiğim mesajları almıyor. Evren sevdiklerimle aramda o mübarek köprüyü kurmuyor. Gülümsemek için bir neden bulamadığım zamanlarda, oturup hiç üşenmeden kabiliyetsiz bir sinerjici olarak topladığım tüm pozitif, negatif, depresif, melankolik ve değişken enerji birikimimi muhattaplarına gönderme girişimine kolları sıvıyorum. Üzerime düşeni hakkıyla yaptığıma inancım tam! Sonra beklemeye koyuluyorum... Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri, saatler günleri ve geceleri kovalamaya, eskitmeye, yıpratmaya, yoklamaya başlıyor. Ama yok! Yüzüm gülmüyor! Eyleme geçilen etkiye, beklenilen tepki gelmiyor! Benimki boş bir uğraş diye umutsuzluğa kapılıyor; hüsranlara, hezeyanlara uğratılıyorum evren ve sinerjinin el birliğiyle bana oynadığı dalavere tarafından... Ne tuhaf bir meslek edinmişim diye kendime kızıyorum. Üstelik modası geçmiş, maddi ve manevi açıdan fazlasıyla değer kaybetmiş ve üstüne üstlük bir getirisi olmadığı gibi bir gideri de yok! Canın cennete sinerji ve sevgili evren!
Beni maverasına sürükleyen tüm bu duygu geçişlerinin girdabından sıyrılıp, mavi treni kırılmış bir çocuğun üzüntüsüne bürünüyorum. ’Ben trenimi istiyorum!’ ’Ben trenimi seviyorum!’ ’Çünkü ben trenimi özlüyorum!’ diye, oturup hiç de utanmadan mahsun mahsun ağlıyorum. Mavi tren de beni hissediyor mudur? Onu hala çok sevdiğimi, delice özlediğimi ve onu asla unutmadığımı, unutmayacağımı biliyor mudur? Ondan gidince kendimi onsuz kocaman bir boşlukta yakalayamadan gözden kaçırdığımı görüyor mudur? Hala umutsuzca onu beklediğimi anlamaya çalışıyor mudur? Onun için döktüğüm gözyaşları, onun kayıp gittiği rayları ıslatıyor mudur? Eğer öyleyse, sinerji vardır, doğrudur ve ona inancım tamdır!
Ama hayır! Trenim kırık, trenim kayıp, trenim donuk gözlerimin önünde usulca öldü. Sinerji beni anlamıyor. Ben ona kul köle olmuşum, yoluna başımı koymuşum, onun işçisi, ona gönül vereni olmuşum ama bütün bu çabalarım ona yetmiyor. Sinerji beni sevmiyor! Zira sinerjiye ulaşılamıyor! Çünkü sinerji dokunulmazdır! Evet sinerji candır! Ama sinerji uzaktır! Öyleyse sinerji içimizdedir! Sinerji; ondadır, bundadır, ya şundadır, ya ordadır, ya burda mıdır? Hayır! Sinerji iki insanın arasında öylece kalakalmış, donakalmış, ne yana koşacağını bilemeyen bir ortalık malıdır!
Sinerji kimdir? Neyin nesidir? Hani yani; ’Ne kadar mütebessimdir!’ Bir gideri var mıdır? Varsa hangi saçak borusunun, hangi pusulanın, hangi kuzeyin, hangi batının, doğunun, güneyin hizasından akmaktadır? Sinerji bencil midir? Sinerji, sinerjiyi yerine getiremiyor ve tüm metafizik kurallarını es geçiyor, bilinen metaforları yerle bir ediyor, ümitleri boşluğa asıp bekleyen insanları mağdur edip, tüm düşleri yakıp yıkıyorsa, ona yine de sinerji denilebilir mi? Sinerji bir türlü yakalayamadığım, öyle ki peşinden koşup yetişemediğim bir uçurtmadır. Hiç çift denk getiremediğim bir saatin içindeki akrep ve yelkovanın yanından hızla akıp giden muhafazakâr bir saniyedir. Bazen de, bir arpa boyu ilerlemeyen saatin yönünü şaşırmış akrebi, yelkovanı ve ben oradaki rakamların hepsiyim...
Sinerji! Şimdi seni yakalıyor ve içime hapsediyorum. Bu sana ilk ve son sözsüz ama biçimli dilekçemdir! Seninle iyi geçinmek istiyorum. Lütfen bana yardım et! Ellerimi çırpınca başla O’na doğru koşmaya. Haber gelirse özgürsün, gelmezse öl artık n’olursun! Gelirse bırakmam, o zaman sen de yoluna koyulur ve benden kurtulursun. Elinden geleni yap!
Saçlarımdaki kırıklar kadar kırgınım. Hayata, kendime, herkese...
Kes artık zamanı, ruhum can bulsun!
Özlemekten çok yoruldum, ona biraz sarılmam lazım...
Ah! Şimdi sözlüğe baktım da, çok özür dilerim sevgili sinerji!
Ben seni postacıyla karıştırmışım...
fulya/temmuz2012