15
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1873
Okunma
...binlerce Arakanlı insan evlerinden köylerinden zorla çıkarıldılar.
Ve şu an ağaç yaprağı ile oruç tutuyorlar. Tek suçları dini inançları!
Bu zulüm ne zaman bitecek....
Evleri vardı barakadan bozma tek göz...
Babası tarımla uğraşır annesi ekmeğini kendisi pişirirdi. Mis kokulu ekmeği gülümseyerek yerlerdi. Mutluluğu paha biçilemezdi ta ki o güne kadar...
Neler olduğunu anlayamıyor, fakat duyduğu çığlık kulağını sağır ediyordu.
Korktu! Çok korktu! Boğazında daha önce hissetmediği bir acı belirdi. İçindeki sızı sesler büyüdükçe arttı. Annesi panik içinde sarıldı evladına, baba çaresiz baktı dışarı. Ve o büyük alev o anda kör etti gözleri. Neydi bu ve nedendi neden! Büyük bir ateş yanıyordu. Bu ateşten gelen keskin et kokusuda neydi anlam veremedi. Sadece korktu, korktu... Annnesine sığındı ağlamadı dondu kaldı. Babası... Babası nerdeydi? Kardeşleri ağlıyor o sabrediyordu. Çığlıklar azaldı, sesler gittikce yerini o acı kokuya teslim etti ve yok oldu artık. Ses gelmiyordu kimse çığlık atmıyordu. Bu iyi bir şey miydi? Annesi neden hep aynı yere bakıyor, neden hiç başını oynatmıyordu? Tek yaptığı dua etmekti. Diline bir dua takılmış sürekli onu tekrarlıyordu; ’Allah’ım onu bize bağışla! Allah’ım onu bize bağışla! Allah’ım onu bize bağışla!’
Bir an önce sabah olmasını diliyordu. Bunun iyi olacağını düşünüyordu. Hiç uyumadılar, korku içinde sabahı beklediler. Gün aydınlandığında tek tük seslerle irkildi, yerinden kalktı. Annesi donmuş bir halde, hala aynı duayı tekrarlıyordu. Neydi bu anlayabilir miydi baksa dışarı...
Yavaş yavaş açtı kapıyı, dışarda ağlayan kadınları gördü. Annesi neden ağlamıyordu? Babası neredeydi? İlerledi kapıyı sonuna kadar açtı ve o an anladı ki sabah olması iyi bir fikir değildi. Köylerindeki bütün erkeklerin cesetleri köy meydanında yanmış küle dönmüştü.
Babası geldi aklına. ’Baba!’ dedi... ’Baba!’...
Ağlayan kadınların arasından geçti. Ceset yığınının içinde babasını aradı gözleri.
Kalbi dayanmıyordu. Bu trajedi, onun minik bedeni için çok ağırdı. Bir ses umuyordu... Babasının sesi... Gelip elini tutsun; ’Korkma oğlum’ desin istiyordu. Bir yandan da gözleri o acı gerçeği arıyordu. Babasıda burada yanmış cesetlerin arasında mıydı diye. Ve işte o gerçek gözlerini kocaman açmasına sebep olmuştu. Celil ’in gece boğazında duyduğu yanma kat be kat artmıştı. Kendi çığlığında boğulmuştu. Bu sahneyi ömrünün sonuna kadar unutmayacaktı. Bundan emindi, ağlıyordu... Artık bütün gece tuttuğu gözyaşları söz dinlemiyor var gücüyle akıyordu. Bunu kim neden yapmıştı, babası kimseye zarar vermezdi ki! Kendi halinde küçük köylerinde herkesle sevgi, saygı ile geçinirdi. Aklı almıyordu... Bunu bir insan yapmış olamazdı.
Şimdi ne yapacaktı! Babası artık yoktu. Annesi ve kardeşleri korku içinde evlerinde hala kımıldamadan duruyorlardı. Bunu annesinin görmemesini diledi. Hemen annesinin yanına koştu kapıyı sıkıca kapattı. Annesi hala aynı noktada dilinde aynı dua, sesi kısılmış, sadece dudakları kımıldıyor haldeydi. Yanına sokuldu, ağladı... Çaresizlik buydu...
Ne zaman kendisini kötü hissetse babasına koşardı. Babası sarıldığı anda bütün sıkıntısı geçer, hatta sıkıntısının nedeninini bile unuturdu.
Peki şimdi bu acıyı kim unutturacaktı! Celil’e ismini babası koymuştu. Celil; ’Manevi değeri yüksek’ anlamına geliyordu. Babasının değerlisiydi Celil, babasıda onun için çok değerliydi...
Kimdi babasından ayıran Celil’i! Bunun için haklı bir nedenleri mi vardı! Bir insanın canını bu denli yakmak için bir neden olabilir miydi? Bundan sonra Celil bir kez olsun gülebilir miydi? Kim bilir şimdi kaç Celil babasız kalmış, kaç annne aklını bu acıyla yitirmişti...
Celil annesine sıkıca sarıldı. Konuşmasa da; ’Bundan sonra ben varım anne!’ der gibi sarıldı...
Şimdi Celil köyünden çok uzakta sınır dışı edilmek üzere bir kampta bekliyor... Elinde evlerinden zorla çıkarılırken, son anda görüp aldığı küçük yeşil araba var. Yedikleri yemek sadece ağaç yaprağı. Sessizlik hakim burada... Konuşmaya mecali yok kimsenin... Bu sessizliği bazen bir anne feryadı yırtıp geçiyor; kucağında açlıktan ölmüş bebeğine sarılırken...
ahilas ( SALİHA DEMİR )