3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1840
Okunma

Günlerden pazardı.Her zamankinin aksine o sabah daha erken kalkmıştım, benimle uyanan yanlızlıkla beraber.Kendimi dışarı atmış,adımlıyordum bir şehrin dolambaçlı sokaklarını.Kıyısına uzanana kadar, sevgilinin gözlerini seyrettiğim engin denizlerin.
Adeta çarşaf serilmiş bir yatak gibi olur denizler sabahleyin.Ben, sevgiliyi serpilmiş, uzanmış gibi görürüm o çarşaf serilmiş yatağın üstünde.Bu yüzden tutkumdur,aşkımdır denizler benim.
İnsanlar, sabah mahmurluğu ile sevişirken sevgilileri ile mahrem yatak odalarında,ben de sevgilimi bulurum denizlerin eşsiz mavi dalgalarında. Sevişirim, öpüşürüm,martıların alkışları altında.Bunun için denizler çağırır beni. Bu yüzden tutkunum,bu yüzden aşığım ben denizlere.
Denizler...Sevgilinin gözleri, denizler kadar derin olur! Bazen düşüp de boğulası gelir insanın.Denizlerde boğulmak,sevgilinin kollarında ölmek kadar huzur verici olur kimi zaman.
Bir pazar sabahı yürüyordum bir kentin daracık sokaklarında.Güneşin kızıllığı evlerin çatılarına vurmuş,kapılar kapalı,perdeler çekilmiş,insanlar haftanın yorgunluğu ile mışıl mışıl uykularında olduğu bir saatte.Otobüs durakları bomboş,mağazaların camlarından el sallar gibi cansız mankenler,bir tarafta sabahın hantallığı ile esneyen sokak kedileri,diğer tarafta serçelerin daha yeni yeni çıkmaya başlayan cıvıl cıvıl sesleri...Bu şekilde geçiyordum o esrarlı sokaklardan.
Sevgiliye yürünülen yollarda,diğer anlamların ehemmiyeti yoktur.Tek gerçek sevgilidir.
Tutkularımın doruğunda,falezlerin kıvrımlı varyantlarından inerek sevgiliye ulaşıyordum sonunda.Göz göze gelip, uzun uzun bakışıyorduk.Beni benden alıp başka diyarlara götürüyordu olanca güzelliği, olanca duruluğu ile.Soyunup atıyordum kendimi sevgilinin kollarına.Öpüşüp koklaşarak sevişiyorduk uzun uzun,Havva ile Adem’in birbirlerine kavuştuklarındaki ilk sevişmeleri gibi.
Sevişiyorduk,sevişiyorduk,sevişiyorduk...
zevkin doruğunda buluyorduk kendimizi. .Arkamı kuma vermiş,bir elimde sigaram, bir elimde biram,deniz kum ve güneş üçgeninde bakıyordum uzun bir müddet sevgilinin gözlerinin en derinlerine doğru.Söyleşip dertleşiyorduk,uzun uzun.Bir tek o anlıyor beni,o teselli ediyor,onun için ona anlatıyordum,içimdeki bozgunları ,dinmeyen fırtınaları,dertlerimi, sevinçlerimi.Şahidimiz Tanrı, güneş,kum ve ikimiz.
Günün ağarması ile birlikte,sabahleyin denize çekilen o masmavi çarşaf da buruşmuş,dalga dalga olmuştu.Ateşli sevişmelerden geriye kalan bir yatak örtüsü gibi.
Ayrılıklar olmasa, kavuşmalar anlamını kaybederdi.Ayrılmamız gerekiyordu tekrar kavuşmamız için.
En önce güneşi uğurlamıştım sevgiliyle beraber.Kum da gözden kaybolup görünmez oldu.Bir Tanrı kaldı,Bir de ben, Tanrı gibi yalnız, yapayalnız.
Sevgiliye geldiğim yollardan geri dönüyordum.Sanki sabah yürüdüğüm yollar değildi bu yollar.Bir kalabalık içinde yürüyordum.Yürüyordum,tıklım tıklım otobüs duraklarına,gözlerimin akıp gittiği caddelerin loş ışıklarına, ful çeken mağazalara, lokantalara, benim gibi yürüyen insanlara baka baka.Daha ileride gitar çalan genç çocuklara,daha ileride repçi gençlere,az yanda sırnaşan genç aşıklara...Yürüdükçe figürler değişiyordu, akşam geceye doğru akıp giderken.
O gece kaç kadeh boşaldı birbiri ardına,kaç kadın girdi yatağıma, hatırlamıyorum.Gelip giden her kadın,tiksindirici bir koku bırakıp gitti.O gecenin sabahında,kaç sabun erittim,kaç maşrapa su döktüm başımdan aşağı, yıkanıp temizlenmek için.Teselli ararken ızdırap verip gittiler adını dahi hatırlamadığım kadınlar.Denizler...Denizler sevgili kadar kutsaldır benim için.Denizler çeker beni kıyılarına,çirkinliklerden,iğrençliklerden.Yıkar temizler beni.
İşte dedim ya, ben denizleri sevgiliyle sevdim,o denizler, sevgilinin gözlerine benziyor.Ve o denizler benim mezarım olsun.
Hüseyin Keleş