- 2082 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ANNE KALBİ
Doğu Karadeniz’in yeşil ve mavi tonlarının iç içe olduğu harika bir doğada geçti çocukluğum ve gençliğim. Ataerkil bir aile düzeninin gereği olarak dedem ve babaannemle birlikte aynı evde kalıyor ve Oldukça kalabalık bir aile oluşturuyorduk.
Anadolu geleneğinde anne ve babaların kendi babaları veya kayınpederleri yanında çocuklarını sevmeleri saygısızlık kabul ediliyordu. Ayrıca erkeklerin çocuklara fazla şefkat göstermesi cümlenin tam anlamıyla "racona ters" görülürdü. O nedenle babamızdan fazla şefkat görmezdik ama annemiz kayınpeder ve kayınvalidesinin yanımızda olmadığı zamanlarda bizlere karşı tüm şevkatini gösterirdi. Bir taneydi annemiz.
O zamanlar tabi ki "Anneler Günü" yalnızca derslerde işlenen konu idi. Köylerde böyle bir kutlamanın anlamı bilinmezken okulda yılın bir günü dergiler büyük puntolarla "Anneler Günü" başlığıyla çıkardı. O günlerde anne sevgisini konu alan hikayeler, şiirler okunur, piyesler düzenlenirdi. Her ne kadar bilinçli olmasa bile annemizi çok seviyorken o günler annemize olan sevgimiz daha bir pekişirdi. O günlerde TV hiç yok ve radyo sayılı ailelerde vardı ve öyle günlerde tabi ki hikaye kitapları çok tutulurdu. Ya böyle bir hikaye kitabından ya da okul dergilerinin birinden okuduğum bir öyküyü asla unutamam. "Anne Kalbi" başlıklı öykü özetle şöyleydi;
"Anne kuş yuvasına o gün yiyecek bulamadan dönmüştü. Minik yavrular annelerini görünce her gün olduğu gibi kocaman ağızlarını açarak ciklemeye başlamışlardı. Anne kuş mahzun mahzun bir süre durduktan sonra arkasını dönüyor, sonra gagasını göğsüne bastırıyor. Kalbini yerinden sökerek yavrularının ortasına bırakıyor...."
Küçücük yüreğimizle ne kadar duygulanmıştık bilemezsiniz. Başka bir öyküyü de sanırım okuma kitabımızdan okumuştuk. Aklımda kalanlarla özetlemek gerekirse; Yuvada annelerini bekleyen yavru kuşları konu alıyordu. Öykünün paragraflarının arasında sık sık yinelenen
"Cik cik cik! Anne nerede kaldı?"
cümlesi yer alıyordu. Okudukça içimizdeki burukluk arttıkça artıyordu ve son cümlede hat safhaya çıkıyordu;
"Anneleri hiç gelmeyecekti çünkü bir avcının çantasında cansız yatıyordu."
İlkokulun son sınıfında bir piyes düzenlenmişti. Daha sonraki yıllarda da gördüğüm bu piyeste haylaz bir çocuk annesinin başına dikiliyor ve
"Anne anne! Para ver!"
diye bağırıyordu. Annenin parası olmadığından veremeyince oğlu onu bıçaklıyordu. Sonra anne uzun uzun nazım türünden sözler söylüyordu. Aklımda kalan birkaç söz...
"Nasıl bir evlat ki anne kanı içiyor....
İçtiklerin kan yerine irin olsun...
Oh sızlıyor omuz başım......".
Annenin acı sözleri sürerken dışardan polis veya jandarmaların geldiği duyuluyordu. Annenin sitem dolu yüzü aniden şefkat ve acımayla doluyordu. Oğlunun yakalanmaması için arka kapıdan kaçmasını sağlıyor ve son olarak şu sözlerle bitiriyordu piyesi;
"Çabuk kaç oğlum yakalamasınlar seni, hapislerde çürürsün yoksa,
Ben oğlumu affettim, sen de affet Ya Rab!".
Kadir Tozlu
15.05.2003
YORUMLAR
superbaba
Teşekkürler dost...
Sayfama renk kattınız.
Kadir Tozlu
emegine saglık babam
içeriği güzeldi
sunum tadında olmuş can babam
sevgimve saygımla tebrikler çok
superbaba
Sayfama onur verdin...
Sevgi ve güzellikler getirdin.
Kadir Tozlu