- 5198 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Asya'ya...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sabır senden merhamet dilenir, bir sus ey çığlık! Duy beni krizantem çiçeği. Dağlarda pus, dilimde es yeter . Son söz olmaz ucuz vedalardan. Kırarken bir günün ala şafağını, usulca yüreğimden bir öp yeter. Nergisler küskün, kaktüsler keder doğuruyor nicedir. Çalınmış bir ezgi şimdi dudaklarındaki ses ve berrak tebessümler eridi, içime çakıl, uzak olma yeter!
Bir sus ey içimdeki ses! Duy beni krizantem çiçeği’m, beni oraya aldır, oyalandım, koşayım, durulayım, arınayım. Dağ başı dediğin nedir? Bir ses bir bulut, b/aşında duman bize yeter. İtiş kakış bir telaş, ahh telaş! ben yok’um. Cebimde şiir, sen d/oku yeter! Bahar bitti cancağzım, hasadı toplayalım yeter.
Rivayet o ki; diye başlayan bir hikaye de kahraman kim, figüran kim? Rivayet ne ki? Rivayet neyin nesi? Cemre düşmüş içime, çıkaramıyorum. Düşene bir tekmeyi de bahardan değil ayazdan yiyor cemre. Cemre bana uzak, cemre bana yabancı, cemre yalan söylüyor, cemre çok yalancı! Bir kız çocuğu yine ağlayarak deşiyor içimi. Kanata kanata deviniyor, sanki beni deniyor. Sus diyorum susmuyor acınacak halime. Görsem bir türlü, görmesem halim duman. Duman olsam yine iyi duman olup tütemiyorum bile burnunda, sızlatamıyorum direği!
Dilenciler, şiir şehitleri, sevgi gazileri, nefret galipleri, miğferler.. Yazmasam olmuyor, yazsam ne değişecek bilmemenin kaygısı içinde, yaralı kırlangıç oluyorum birden. Korunaklı kaleler, korunaksız yürekler, kime ne fayda sağladığını anlayamadığım siperler, gardını almaya şartlanmış insanlar… Allah’ım bu bir şaka mı? Ben bu şakanın neresinden geçerken güldürdüm kendimi, kimlere, niye ama! Gark oldum evet kendi gövdeme ama, kimseye değil, kimseye! Aptalca bir düş görüyorum, artık u/yanmalıyım!
Yazmasam diyorum, ne olacak? Hiç! Bir hiç için değer mi diyorum sonra, yaz(ma)maya. Ne hakla oynuyorlar masallarla? Hem her masal bitiyor nasılsa, kendi ormanında. Zalimler hep bıçakla ya da kılıçla öldürülüyor da, iyileri neden kimse çıkarmıyor kuyulardan anlayamıyorum. Deli saçması şeyler yazıyorum evet bu gece beni idare et. Ağlamayı hatırlatamadım bir tek şu deli gözlerime, bu gece. Hayli zorluyor, hayali bahtına, hayali düşmanlarına bu kadar değer niye?
Kaçakçı oluyorum birden, av oluyorum, avcı oluyorum. Yine dehşet saçıyor eşkiyalar geceye, kanımda dolaşıyor. Ah eşkiyalar, eşkiyalık kanımızda var. Eşkiyalar pusuya yatmış gözlerimde meridyenler geziyor. Ha bir de, ‘karabasan geceler’ diyor uzaktan gelen ses! Hangi gece kara değil diyorum, hangi kara basmıyor, bulaşmıyor, bağırmıyor içimde. Ey deli, bilmem seni buradan nereye sürmeli?
Kendi içinde durmadan, fikrimi sormadan boyut değiştiren satırlarım, inzivaya çekilmiş kararsız ama kararlı bir boyutunda gecenin, demlenmeye bıraktığım med-cezirlerim, ah bilseniz nasıl seviyorum sizi. Bütün şatafatlardan soyunmayı her gelip gidişimde, arınsam, ne büyük gam! Ne muamma! Çelişki be çelişki! Çelişki işte!
Bu gece bir şey oldu. Bende bilmiyorum ne oldu ama demiştim ya hani bir keresinde buzul çatladı sanki diye, işte öyle. Buzul çatladı sıvayamadım mantıklı şeylerle. Mantıksız çamurlara yattım bu gece.
Aklıma geldi nerden geldiyse, ‘ben bu gece ölmezsem, ölmem, ölmem hiçbir vakit’ o kadar da vahim değil ama bir eksik olduğu belli. Bağımsız ve damıtılmış bir ezgide yitmek… Geç kalınmış, çok geç kalınmış bir türkü yakmak için geceye. Kendime bir dur demezsem biliyorum yazacağım sabaha dek!
Şimdilik nokta yine gelirim, şimdi durma vakti gecede, sabaha karılmak için…
Eyvallah..
fulya/ocak2011
YORUMLAR
Fulya CODAL
varolasın usta...
saygılar...
bazen mantıklı şeylerle sıvayamayız çatlayan buzulun ruhumuza hüzün akıtan yanını...
ne güzeldi...
kutladım...
Fulya CODAL
ne gam!
sevgiler..
Fulya CODAL
okyanusun ortasında bağırırken
birilerinin çığlığınızı duyması ne hoş!