ASYA
Bir küçük resim albümü koydu, en son çantama.
- bakarsın dedi. Ara sıra…
-ben de gelmek isterdim yavrum biliyorsun ama, dayanamam yola…
Sarıldılar uzun uzun.
-hakkını helal et ana… Bol bol mektuplar yazacağım sana merak etme. Hatta bir günlük tutacağım, dönüşümde roman gibi okuruz, babama da iyi bak ha, haberlerinizi yazın bana.
Kars yolcusu kalmasın. Hareket saatimiz gelmiştir.
Öylece bir müddet hareketsiz kaldı eli havada…
-güle güle kızım dedi güle güle. Nasıl da heyecanlısın ilk görevine. Yolun açık, bahtın açık olsun…
Birincilikle bitirince tıbbiyeyi, kendisi istemişti kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde doktorluk yapmayı…
Kars’ta bir köy…
Dağların doruklarında. İki gündür yeniden yağmaya başlayan karlara bakıp,
-kar yolları kapatmasa bari dedi içinden muhtar.
Hummalı bir çalışmayla sağlık ocağını tamir etmişler, sobasını yeniden kurmuşlardı. Halı, battaniye yatak yorgan hepsi tamamdı. Ahmet öğretmen ufak bir karşılama bile hazırlamıştı. Bu mevsimde sadece kardelen toplayabilmişlerdi ama…
Öğlen…
Sabahtan beri bekledikleri, yorgun ve yaşlı otobüsün hırıltılı motor sesi hala gelmiyordu dar patika yoldan. Genç, yaşlı herkesin kulağı yolda…
Ahmet ağa,
-ilk ben gösterecem dedi sızlayan bacaklarına bakıp, meretler iyice azdı.
Fatma ninenin de karın ağrıları o kadar çoğalmıştı ki;
-ah dedi şu ağrılarımı bi geçirsin anamdan kalma çitimi boynuna asacağım.Ben bile kıyıp kullanamadım daha…
Zeynep gelinin tam da doğurma günleriydi. Nasıl da korkuyordu. Şükürler olsun Allah’ım dedi. Kaynanasının ebeliğinden kurtulacaktı.
saat, 15.00
herkes kulak kesilmiş, işini bitiren kadınlar da kapı önlerine çökmüştü…ee kolay değildi doktor geliyordu köye…Kimbilir nasıl bişeydi…
-Bekir ağa, bi kaç odun at sobaya aman geçmesin ha…dedi muhtar.
Yola koşarak giren Hasan’ın kulakları tırmalayan teneke sesine ilk defa bu kadar sevinmişlerdi.
Üçüncü bebesinde Güllü’sünü de kaybedince, dağlara vurmuştu kendini. Arada bir tenekesiyle gelir, şöyle bir meydanda çalar çalar giderdi.
-doktor geliyor Güllü’m
-Davulum süzüm süzüm
-Memed’im koynunda
-sütün beyaz aksın gülüm…
Herkes son rampaya doğru koşmaya başladı heyecanla.
Doğruydu, yaşlı otobüs ta aşağılarda soluk soluğa tırmanıyordu.
O da ne? Önüne biriken karlardan kalakalmış birden…
Yaşlısı, genci koştular…Kiminin elinde kürek, kiminin kazma.
-Bişileri sür dedi Fatma ana telaşla.
-Umaçı karıştır.
-Fırtıklı fırtıklı dolaşmayın. Peşkiri ver, külegi getir.
hey gidi yalnızağaç!…senin yollarına da doktor düşer miydi?
İlk, Ahmet öğretmen’le gözgöze geldiler minibüste
-Hoş geldiniz köyümüze…
-hoş bulduk.
-siz üreğinizi serin tutun dedi…bir ses, abayı uzattı
-üşümeyesiz!
Otobüs köyün meydanına geldiğinde, heyecanlı hasretli ve meraklı bakışların yerini bir hayal kırıklığı almıştı aniden.
Üfleseler yıkılacaktı adeta. Narin mi narin, zayıf mı zayıf. Beyaz küçük yüzünde bir çift iri siyah göz de olmasa, böyle kendinden emin, böyle sevecen…büsbütün yıkılacaklardı.
-Ben Asya dedi gür, temiz sesiyle ben Asya!…
Böyle başlamıştı Asya’lı günleri…
Daha o gece, lazım olur diye her yerden toparlayıp getirdiği 2 çanta dolusu ilaçtan, Fatma ninenin karın ağrılarını dindirince allıdallı çiti takmıştı boynuna…
Asya doktorları vardı artık…
Bütün civar köylere bile yetişen…
Demişti ki hastayı koyup taşıyabilmemiz lâzım, incitmeden, üzeri kapanır olmalı, üşümesin diye…
Çok güzel bir kızak yaptılardı köylüler Asya ebeye.
Bir yardımcı seçmişti kendine, Emine. Kimsesiz Emine… Dert yoldaşı oldular birbirlerine…
Bazan atlı, bazen yaya… güneş yaksındı ne fark eder, ya da yağmur ıslatsın…üşüsündü karlarda sorun değildi onun için…
En çok güldüğü de acil doğum için gittiklerinde yakın köye…Köylünün telaşla kızım doğuramıyor ne olur diye ahıra götürüp, bir kısrağı doğurttuğu geceydi köylüyle birlikte…Asya koyduydu adını, doğan tayın bile…
Kaç bebeyi doğurttu o da unuttuydu belki. Kaç ateşi söndürdü, kaç geceyi uykusuz geçirdi kızamık basınca köyün bebelerini…kaç gece kızakla köyden köye giderken kafile, baş başa kaldılardı kurt sürüleriyle… Ama köylü unutmadı. Ah Asya ebe… Asya ebe derlerdi ona…
4.yılın başı…
Bir coşku var köylerinde
doktorla, öğretmenleri evleniyor bu gece…
……
Fatma nine girdi içeri telaşlıydı yine…
Asya’m dedi, gülüm dedi bebe yok mu daha? 2 sene geçti…
Olur ninem dedi, olur, bak! benim kaç bebem var…
Tez geldi haberi… Asya gebe…
Emine’ye, daha bi düşer olmuştu işi… Ne hikmetse ağır geçiyordu gebeliği. Biliyordu kendi birşeyler ama, demiyordu Ahmed’ine bile…
7. ayında bir doğuma gittiğinde anlamıştı iyiden iyiye. Emine’yi çekti bir gün önüne…
Bak dedi Emine’m, benim ebem belki de sen olacaksın, o gün geldiğinde hiç korkmayacaksın söz mü?
-Söz
niye korksundu ki? Yıllardır onun yanındaydı…
Ne çetin bir aya geliyordu doğumu. Kar Ekim de yolları kapamıştı. Aralık…doğum ayı…
Akşam alacası inerken köye, ani bir sancıyla irkildi bir gün Asya ebe… Zamanı değildi amma…Yol uzun ve çetindi…
-Ahmed’im kızakları koşsunlar söyle!
-Emine’m çantamı al, kontrol et neşter her şey olsun içinde…
-Ha! bebem için hazırladığımız çantayı da unutma emi…
Kızak hazırlanınca köylülerde seviçli bi telaş ama;
Asya ebe neden kasabaya gidiyordu ki…Bi sorun mu vardı?
Fatma nine yarıp kalabalığı daldı içeri.
-Gülüm, gülom bu yollar geçit vermez sana bu gece gitme!
-Gitmem lâzım ninem, gitmem lâzım…Yarın çok geç…belki de…
Dualarınızı eksik etmeyin benden ve bebemden…
-bana bir şey olursa Ahmet’ im ve bebem dedi yutkundu…
Fatma nine anlamıştı durumu…Besbelli ters geliyordu bebe…Bir şeyler vardı, koskoca doktor bilmez miydi?
Kaç gelini kaybetmişlerdi Asya ebe gelmeden önce…
Bir gelin gibi yatırdılar Asya ‘yı kızağın üzerine..
Emine telaşla;
Ebemin çantası, tamam,
bebemin çantası tamam
durun! bi iki iki battaniye daha alayım…Üşümesinler…Tamam haydi artık hava kararmadan…
Kafile yola çıkalı 3-4 saat olmuştu… Kadınlar,erkekler Fatma nine de toplanmış
Dua ediyorlardı Asya ebelerine…
Emine kafileyi durdurup, bi bakayım dedi…Yol çok uzun…
Yağan karları temizleyip kaldırdı örtüyü üzerinden…
-lelem nasılsın…
lele derdi Emine ona bazen…O ne kız demişti ilk söylediğinde. Ana demekmiş meğer.
Gülümsedi Asya… Alal olmuş yanaklarından dökülen soğuk terleri görünce
-ablam dedi Emine sessizce…
Ahmet yamacına koşturdu birden. Yarıya kadar soğuyan ellerini avucuna alıp, öptü, kokladı, kokladı…
Herkese derman olan sevdiği dermansız kalmıştı karlarda…dağlarda…
-Ahmet’im dedi Asya
-iyi ki buralara gelmişim, yoksa seni nasıl bulurdum…
-Daha hızlı! dedi Ahmet umutsuzca daha hızlı…
Yol yok… geçit yok…gitmek değildi onların ki, gitmeye çalışmak…
Bir çığlık düştü gecenin karlarla örtülü, gözlerine birden…
telaşla durdular…
-Eminem dedi son bir hamleyle Eminem gel!
-geldim lelem geldim…
-sana ne söylediğimi hatırlıyorsun değil mi? Söz vermiştin hani?
-hee
-hani Kezban’ın bebesi ters geldiydi, dönmedi bi türlü hatırladın mı?
-ben bişey yaptıydım hani…kurtardıydık
Emine korkuyla gözlerini kapadı…Ağlıyordu…
-yapamam, yapamam…
-ama yapman lâzım Emine’m yapman lâzım… bazen birinin kurtarılması gerekir…
Ahmed anlamıştı, yığıldı kaldı Asya’sının yanına. Uzandı, ellerini tuttu sıkı sıkıya…
-bana dönüş yok Ahmed’im, izin ver ana olduğumu bilerek gideyim…
öptü, kokladı, Asya’sı hiç bu kadar bebek kokmamıştı…
herkes bir köşede…ne ağırdı zaman…
-Hadi ne olur, vakit geçmeden yap…dedi cılız sesiyle Asya.
Hadi vakit tamam, hepten geç olmadan…
-Ahmet’im
-Elif koydum kızımın adını, göbek adı Emine…
Battaniye iyice kana bulanmıştı artık… kaldırdı…usulca, Emine…
Bulutların arasından sıyrılan ay; bütün haşmetiyle ortalığa vardığında, neşterin soğuk parlak metaline değdi ilkin…Sonra,
Asya ebenin, dudaklarından dökülen yorgun, ama umutlu
-Eşheduenlailahe illallah…sesine…
Ve…
Elif bebeğin canhıraş çığlığı yayıldı bir anda, gecenin kuytu sessizliğine…
hıçkıra hıçkıra, lelesinin koynuna yatırdı bebeği Emine…
Asya ebe, bebesini kokladı kokladı…Gülümsedi… gamzesi sabit, kala kaldı yanağında…
Anne olmuştu işte…sonunda…
Kafile köye vardığında, Asya’yı gördüler… Elif’in, iri siyah gözlerinde…
Asya… Asya
köye ilk geldiği gün kü gibi bakıyordu onlara…
“o gece” ne oldu diye? kimse sormadı birbirine… Belli ki;
Asya’ları Elif olup gelmişti köylerine...
Yazan: Nurcan Yalçin
Umaç: hamurdan yapılan bir yemek
Bişi: hamur kızartması
fırtıklı: sümüklü
ürek: yürek
Külek: Ağzı geniş su kabı
lele:ana
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı.Lisede bir kompozisyon yarşmasında böyle bir yazıyla değerlendirmeye katılmıştım onu hatırlattı.Ayrıca ifadeleriniz hem manidar hem de sürükleyici.Çok beğendim.Okurken o karlar altında üşüdüğümü hssettim.ya Asya'nın Elif oluşu çok iyiydi.Kaç insana nasip olur ki giderken bir fidanla yeniden yaşamak.Günlerdir okuduğum en iyi hikaye için size çok teşekkür ediyorum.