YAZICI VE KİBİR
“İlk önce vefa sorgular aşkı…”
Ceyda GÖRK
Cümle kapısının başına kurulmuş bir yazıcı. Yazıyor veznine aldandıklarını ve tutturuyor kafiyeyi kuyruğuna, akıyor, akıtıyor içinde bulduğu ne varsa.
Kayıp bir şehrin yalnız, umarsız, kendini beğenmiş kibirli sahibiyim hesabında. Zanları hep kendinden yana. Her şeyin iyisini bildiğine dair bir iddia takınmış yüzüne. Levh-i mahfuz’dan sunulduğunu biliyor, bildiğini saklıyor kendinden bile. Bile bile, bildiği hiçbir şey olmadığını, vehmediyor yazdıklarının kendine aidiyetini.
Görünen yalan, gözlerinden okunmuyor bile artık, akıyor sokaklara. Geçtiği her yol, kirlerine bulaşıyor yeniden.
Tarifi yok… “Kibir” dedik ya, nasıl olsun bir izahı. Bazen sarı bir saçın altında, bazen tıknaz bir boyda. Kim bilir bazen de sahte bir gülüşte saklanıyordur kendince.
Satır aralarından görürsünüz aslında, dünyadan başka hiçbir şeye meylinin olmadığını. Hatta eminsinizdir her şeyi oyuncak edeceğine. Ziyan ettiği her şeyde nefsinin zulmeti vardır. Selamsız, sohbetsiz, akılsız bir baş ve bir o kadar da kıraç bir gönül taşır hediye edilen geçici bedeninde.
Sır… Önünden baktığında arkası aşikâr görünen bir camın, yüzüne bakanı yansıtan hale getirendir. Çeki düzen vermeye yarayandır aslında.
Sırra vakıf olanlar… Çok zaman çekip çıkartmak gayret ve merhametiyle, ellerini sokmaya cesaret ederler, yılanların deliklerine. Bilirler yılanın zehrinin bile bir şifa olabileceğini. Şifası olmayan bir ısırış, erenlerin canını yakar elbet ama yürüyüp gitmeyi de akıl ederler bir gün nasılsa. Bir defa daha ısırılmanın manasızlığı hesabı ile. Bırakırlar kendi hallerinde yok olup gitmelerine göz yumarak.
Dost bir elden tutuşun bile, bir sınırı var elbet. Tutup kalkabilecek birinin elini tutmanın sırrı bundadır. Bir şans daha tanınmalıdır ille de. Tanınan şans, elini uzatanın lütfundandır. Anlamayana sivrisinek saz değil midir nasılsa…
Bundandır kimilerinin eşekten düşmüşe dönmeleri çoğu zaman. Bundandır hayat denilen haraç mezat günlerin, ahmak dostlarını kapının önüne koymaları erenlerin.
Bir edep üzere yaratılır ne kadar mahlûkat varsa âlemde. Biliriz zarar verenlerin bile, muhakkak bir işe yarayacak var ediliş sebepleri de vardır. Isırıldıkları delikler sebebiyle oluşan kan kaybına, son vermek adına kesilir sohbetlerin arkası. Kapatılır sorgusuz sualsiz, tüm lüzumunu yitirmiş kapılar. Anlamayacağı besbelli olanlar için bir durum bildirmeye gerek görülmez kibir ehillerine…
Dünya bir geçici mekândır hâsılı… Kâr ettim sanan ziyana giderken, ziyanda olan bir de bakmışsın, muzaffer bir komutan edasıyla dünyasının hâkimi oluvermiş.
Düşmez kalkmaz bir Allah. Bismi Allah… Helalliğimiz bize lazımdır, geri almışız yalanı aşikâr olanlardan…
Öğretirlerken kalem tutmayı, gönül tutmaya denk olduğu söylenmişti hâlbuki bizlere. Halsiz hatırsız, muhabbet ehli olmayanlardan olmamak gerektiğiyle ilgili sıkıca öğütlemişlerdi bir zamanlar. Öyle de eskide kalmışız ki meğer… Mütebessim bakışlarımızın sebebi hikmeti bundandır. Sözümüz senettir. Sözleri senet bellemişiz. Kaybetmeye meyilliyiz bu nedenle. Her kaybedişte kazandığımızı bilerek, yalanlardan uzak şehirlerde büyütüyoruz kalplerimizi…
21.08.2007, Ankara
YORUMLAR
Zevkle okuyorum. Hakikaten içimde ne varsa alıp yazmışsınız adeta. Bu kadar olur!!! İnanılır gibi değil ama gerçek bu. Kendimi çok şanslı addediyorum sayenizde. Yazılı paylaşımlarınızı okumaya doyamıyorum. Heyecanla; şimdi, diğer paylaştıklarınıza geçiyorum hemen.
Siz, daima yazınız. Böylesine mükemmellikleri okumaktan sıkılmam çünkü. Saygılarımla, efendim.
Teşekkürler azizem....
bu fakir özdeyişimize kıymet verdiğin için...
ve...
kibir...o ne sinsi ya da aşikar düşmandır ...
insanın kendi ruhuna yapabileceği en büyük zulümdür...vehimdir...
yaratılış gayesi ile konuyu ne güzel bağdaştırmışsın...
ibretlik bir yazı olmuş...
gönlüne sağlık canım...
sevgim ve selam ile...AŞK daim olsun..cg