- 1230 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SORULARINA YANITLARIM
Kendinizi tanıtır mısınız?
1953 yılında Hekimhan’ın Ballıkaya köyünde doğmuşum. Altı kardeşin en büyüğüyüm. Babam ve annem köyde yaşıyorlar. Ben de 1966’da ilkokulu bitirene kadar orada yaşadım. 1966-1972 yılları arasında okuduğum Akçadağ İlköğretmen Okulunda yaz tatillerinde de köyde ekin biçme, sap taşıma, döven sürme, harman kaldırma, bahçe sulama, oğlak-kuzu otlatma gibi işlerle bizzat köy yaşamına katıldım.1972 yılında Urfa Yetiştirme Yurdunda öğretmenliğe başladım. Buradan Kısas, Siverek Türközü/Gazipaşa okullarında; 1981 yılından itibaren de Malatya/Battalgazi Toygar ve Boran, merkez Yeşiltepe Ahmet Parlak, Gazi ve Şehit Yüzbaşı Hakkı Akyüz İlköğretim Okullarında görev yaptım. Bu süre içinde dört yıl Alt Özel Sınıf öğretmenliği yaptım. 1998 Martında emekliye ayrıldım, 2 Haziran 1998’de Malatya Yorum Gazetesi yazı işleri müdürlüğünü üstlendim ve halen sürdürüyorum. Gazetede haftalık yazılar yazıyorum. Gazetecilik bir yönüyle öğretmenliğe benziyor. Yalnızca çocuklara değil, her yaşta insana hitap edebiliyorsunuz.
1983-1984 kışından buyana halk kültürü çalışmalarına başladım ve sürdürüyorum. Kendi köyümü incelemekle işe başladım. 1999’da “Televizyonu Nasıl Buldum?” adlı anı-öykü kitabımı yayınladım. Şimdilik basım aşamasında beş çalışmam var. Birçok sivil toplum örgütü üyesiyim, derleme-araştırma çalışmalarımı sürdürürken, bazı gazete ve dergilere de yazılar yazıyorum.
1974 yılında evlendim, eşim ev hanımı. Ozan (1975), Gül (1977) ve Yazar (1983) adlı üç çocuğum var. Ozan makine, Gül endüstri mühendisi, Yazar ise Ankara Üniversitesi Fizik bölümünde okuyor. Eşimle ben de kış dönemi yanlarına geliyoruz...
2- Sınıf yönetimi nedir? Sınıf yönetiminde nasıl bir anlayışa sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz?
Okuttuğunuz sınıftaki öğrencilere bir ders saati, bir gün, bir hafta, bir dönem, bir yıl ya da okuttuğunuz süre içinde bilgi ve davranış kazandırma sürecindeki etkinliklerdir. Bu süreçte; Eğitim-öğretim ortamı ve çevre (Okul-aile-toplumsal çevre, fiziksel ortam), öğrencinin kişiliği (Bireysel durum), uygulanan yöntem ve teknikler (Yasa, yönetmelik, plan, program, uygulama yöntem ve teknikleri), öğretmenin konumu (Eğitim, kişilik, sağlık, ekonomik...) dikkate almamız gerekir. Sınıf yönetiminde demokratik havayı da unutmamalıyız. Ayakları yere sağlam basan bir eğitim sistemi ise sizin temel dayanağımızdır.
3-Amacınıza ulaşmak için izlediğiniz, temel aldığınız stratejiler nelerdir?
Strateji, izlenen yol-yöntem-teknik ve benzeri konuları kapsar. Bu da İlkokul Programında öğretmene sunulmuştur. Öğretme kendisine uygun bulduğunu (uygulanabilir olanı) uygulamalıdır. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu unutulmamalıdır. Ben, her zaman için durumların, koşulların dikkate alınarak hareket edilmesinden yana olduğumu belirtmeliyim.
4- Okulun ilk haftası (ilk günlerde) öğretmenlerin tutum ve davranışlarının ileriki günlerde nasıl bir etkisi vardır?
İlkokula başladığımı, ilköğretmen okuluna gidişimi, Urfa’da Yetiştirme Yurdunda öğretmenliğe başladığımı nasıl unutabilirim? Birinci sınıfa yeni kaydedilen öğrencilerin, okulun açıldığı ilk günlerde karşılaştıkları davranışlar ileriki günler için elbette ki etkili olur. Çünkü herhangi bir işe ilk başlayan insanın izlenimleri unutulmaz. Her şeyin ilki insanda iz bırakır... Yaşamımda iz bırakan anılarımı “Anıya Benzer” başlığı altında yazmayı sürdürüyorum. “Televizyonu Nasıl Buldum?” adlı anı-öykü kitabımın büyük bölümü bu anı-deneme notlarımdandır.
5- Sınıf yönetimindeki amaçlarınız sınıf amaçlarınızla örtüşüyordur. Peki, bu amaçları bir tartışma ortamında paylaşmak mı, yoksa yaptırım gücü ile benimsetmek mi daha etkili sonuç verir?
Yaparak yaşayarak öğrenme, oyunla öğrenme, tartışma gibi yöntem ve teknikler katılımcılığı ve paylaşmayı gerektirdiği gibi; ortak çalışma duygusu insanlarda toplumsallığın oluşmasında ve gelişmesinde en büyük etkendir. Yaşam felsefemde önemli bir yeri olan “Başkalarını Mutlu Edebilme Mutluluğu” ilkemden söz etmek istiyorum. Bu cümle, benim 1993 yılında sürekli köşe yazısı yazmaya başladığımda ilk azımın başlığıdır. Eğer özverili değilseniz, başkalarıyla paylaşmayı da bilemezsiniz.İnsan, başkalarının mutluluğunu gördüğünde nasıl mutlu olmaz?.. İnsan, kendi özünden vermesini bildiği oranda başkalarından da karşılık bulacağını hesaba katmalıdır. Eğitim de zaten karşılıklı etkileşimlerin sonucu olarak kazanılır.
[ kalin ]6- Her öğrencinin (yaramaz, içine kapanık vb.) derse katılımında etkili olan yöntem hangisidir?
Mesleğimin ilk üç yılını yetiştirme yurdu, dört yıl da Alt Özel Sınıf olmak üzere yedi yıl özel eğitim öğretmenliği yaptım. Yani, anasız-babasız, terkedilmiş, kimsesiz çocukların ve eğitilebilir zihinsel engelli çocukların öğretmenliğini. Bu nedenle bire bir ilgilenmenin önemli olduğunu belirtmeliyim. Bir yandan toplu eğitim yaparken, bir yandan da bireysel ilgilenme temel alınmalıdır. Her çocuğun, fiziksel, zihinsel ve toplumsal gelişimi farklı farklıdır. Bu nedenledir ki her çocuğun düzeyine (ilgisine, bilgisine, ifade ve becerisine, yeteneğine...) göre hareket etmek gerekir.
Atatürk Üniversitesi tarafından Erzurum ve Ağrı’da yapılan çalışmalarda, öğretmenlerin yüzde ona yakınının sorunlu öğrencilere karşı kayıtsız kaldığı belirlenmiş. Bence bu oran birçok yerlerde daha yüksektir. Çünkü, 30 ya da 40 kişilik sınıfta 3-5 öğrenciyi bir kenara iten meslektaşlarımıza çok yerde rastladık. Özellikle çocuklardaki gizil gücü ortaya çıkarmak ve bunu işlemek öğretmenin en büyük mutluluğu olmalıdır.
7- Öğrencilerin dikkati dağıldığı zaman uyguladığınız bir etkinlik var mı?
Konu ile ilgili bir oyun, bir fıkra ya da kısa öykü, bir yaşantı örneği anlatımı, güncel olaylar ve benzeri başvurulan etkinlikler... Her öğretmen bunlardan bir ya da birkaçını uygulayabilir. Ben en çok yaşantı örneklerine başvurduğumu belirtmeliyim. İşte size bir yaşantı örneği:
Abidöğ’ün Eşeği
Yıl 1970, yaz mevsimi, ekin zamanı. Köyde yıllık iznimi kullanmaktayım. Bir gün Mahmut Emminin dükkânında toplandık. Birkaç öğretmen, jandarma karakol komutanı, sağlık memuru, eğitmen, ben... Hava da sıcak mı sıcak...
Millet harıl harıl çalışıyor. Ekin biçiyor, harmana taşıyor, harman yeri hazırlıyor. Kış hazırlığını bir karınca örneği sürdürüyor. Biz ise öğle sıcağında dükkânda sofrayı kurmuşuz, rakıyı açmışız. Muhabbetin koyu yerindeydi ki bir eşek kafası uzandı kapıdan. Birkaç saniye sonra da arkasından bir ses duyduk:
“Çüüüş! Soyha eşşek!.. Sen eğirtmen misin, öğretmen misin, sağlık memuru musun, çavuş musun?!. İşin var, gücün var. Sırtında şahran var. Tarlada sap seni bekliyor. Beri gel soyha beri gel!..” Bu Abidöğ’ün sesiydi. Abidöğ ise, hazırcevaplılığı ve nükteli sözleriyle tanınan birisi. Bu haklı sözleri ile bizi yermişti. Hiç birimizden bir ses çıkmadı. Eşeğini önüne katarak işine gitti...
Yaşantı örnekleri, öyküler, romanlar ve benzeri edebi etkinliklerde her insan kendinden bir şeyler bulur ve dikkat çeker. Bu örnekten de herkes kendine göre bir ders çıkarabilir.
8- Öğrencilerin derse hazırlıklı gelmeleri nasıl sağlanabilir?
“Her çocuğun düzeyine (ilgisine, bilgisine, ifade ve becerisine, yeteneğine...) göre hareket etmek gerekir” demiştik. Öğrencinin derse hazırlıklı gelmesinde de bundan yararlanılarak yakından uzağa, kolaydan zora doğru hareket ederek yönlendirme yapılmalıdır. Bu yapılırken, çocukların kapasiteleri, ailelerin durumları ile çevresel olanakların dikkate alınması da unutulmamalı dır.
9- Öğrencilerin derse motivasyonlarını sağlamak için uygulanabilecek yöntemler nelerdir?
Yedinci soru da aynı kapsamlı bir soru. Aradaki fark, motivasyonun başta yapılmasıdır. Öğretmen öğrencilerini iyi tanımalı; özellikle güncelden hareket ederek (yakından uzağa, özelden genele) öğrencilerin derse hazır hale gelmesi sağlanmalı. Çünkü öğrencinin dersi derste öğrenmesi kadar doğal bir şey olamaz.
10- Konuların kavratılmasında araç-gereç kullanmanın (yaparak, yaşayarak) öğretimdeki etkileri nelerdir?
Suyun kaldırma gücünü, buharlaşmanın ve yağmurun oluşumunu, bir tohumun filizlenişi ve boy atışının gözlemini, kendi yaptığı bir aleti hiçbir öğrenci unutamaz. Ben, öğretmen okulunda dirsekleri ve dizi üstü yatan adam yontusunu yaptığımı nasıl unutmuyorsam... Bunu kaybettiğimde, resim-iş öğretmenim evine götürdüğünü söylemişti.
İnsan, yaşadıklarıyla vardır ve yaşadıkları içinde de yaptıkları çok önemlidir. İnsanda var olan “ben” duygusu bile yaparak yaşayarak öğrenmede etkili olmaya yeter. Bir çocuğun ailesine, arkadaşlarına, yakınlarına “ben yaptım”, “ben okudum”, “ben söyledim” ve benzeri ifadelerle kendisini anlatması kadar doğal bir şey olamaz.
Ressam Balaban’ın dediği gibi, “Sanat, yaşantının izdüşümüdür. Bu nedenle çocukların yeteneklerinin ortaya çıkarılması önemlidir. Araç gereç kullanmanın da bunda büyük rolü vardır. Öğretmenin yapacağı şey, öğrencileri yönlendirmek...
11- Sınıf yönetiminde öğretmen-veli ilişkisinin önemi nedir ve ne derece etkilidir?
Bu konuda yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum: Malatya’da, Melekbaba Mahallesi kenar bir mahalle... Öğrencilerimden birine, “Oğlum, babana söyle de bir gün okula gelsin, biraz konuşalım” dedim. “Öğretmenim, babamı bir aydır görmüyorum” dedi. “Nasıl göremiyorsun? Yoksa il dışında mı ya da hapse mi girdi?” “Hayır öğretmenim, değil” dedi. “Niye göremiyorsun ya?” deyince şunları anlatı. “Ben sabah kalktığımda babam evde olmuyor, erkenden kalkıp gitmiş. Akşam ben eve gittiğimde daha gelmemiş, ben yatıp uyuduktan sonra geliyor. Sabah kalkıyorum ki yine erkenden gitmiş...“
İşsiz babanın durumu böyle işte… İş arıyor, bulamıyor. Evde herkes bir şey isteyecek; çocuklar veli toplantısı olduğunu söyleyecek, karne parası, dergi parası,spor parası, temizlik parası istenecek!..
Urfa’nın Kısas köyünde de çocuğunu dövmemi isteyen veli ve evde üvey anne konusu ile karşılaşmıştım. Birçok annenin okuryazar olmadığını, ancak toplantılara bunların geldiğini görüyoruz. Onlar da ancak, “Keşke ben okuma yazma bilseydim” deyip hayıflanıyorlar. Örnekler o kadar çok ki!...
Alman filozofu GEOTHE’nin “Bir gün eğitilmiş anne ve babaların eğitilmiş çocukları doğacağına inanıyorum” sözünü önemsediğimi belirtmeliyim. Çocuk kadar, belki daha da çok ana-babaların eğitimi önemlidir. Bu nedenle öğretmen-veli işbirliğinin önemine inanmalısınız. Bu olmayınca çok zorlanırsınız.
12- Öğrencinin özel sorunlarını gidermede, öğrenciler arası çatışmalarda öğretmenin üstlenmesi gereken rol nasıl olmalıdır?
Eğer bir şeye karşı savaşıyorsanız savaştığınız şeyi, bir şeyi savunuyorsanız savunduğunuz şeyi iyi tanımalısınız. Öğretmenin de öğrencileri iyi tanıması gerekir ve bu çok önemlidir. Öğretmenin en önemli işi, öğrencisini tanımasıdır.
13- Zümre öğretmenlerinin işbirliği neden gereklidir?
Aynı işi yapan kişilerin işbirliği yapması kadar doğal bir şey olamaz. Bu konuda zümre toplantılarının yanında öğretmen odasının da çok önemli işlevi vardır. Öğretmenler birçok sorunlarını burada çözerler. Bu nedenle teneffüslerin az oluşu bence eğitim-öğretimde öğretmeni olumsuz yönde etkileyen bir durumdur.
14- Ödül-ceza ilişkisi dersleri ne ölçüde etkiler?
Öğretmenin öğrenciye en büyük ödülü sevgidir. Cezası da sabrı olmalıdır. Maddi ödül de elbette ki çocuk için önemlidir. Ancak dozunu ayarlayabilmek önemlidir. Fiziki ceza hiçbir zaman çözüm olmamıştır. Tatlı sert disiplin elbette ki gereklidir. İnsanın onurunu kırmak ne kadar kolaysa o kadar da kötü bir olaydır. Bu nedenle onur kırıcı ödül ve cezalardan kaçınılmalıdır.
Yaşar Kemal’in “Kalemler” adlı ilginç bir öyküsü var. Babası çöpçü olan bir öğrenci babasının çöpte bulduğu ve temizleyerek kendisine verdiği dolmakalemi okula getirdiğinde varlıklı bir arkadaşı kaleme sahip çıkar. Kalem gerçekten de onundur. Çocuk, babasının çöpçü oluşunu çok kötü bir şeymiş gibi kabul eder, kalemi çöplükte bulduğunu ve kendisine verdiğini söyleyemez. Arkadaşları onun “hırsız” olduğunu düşünürler. Çünkü kalemi daha önce arkadaşlarında görmüşlerdir. Öğretmenin ona ne ceza vereceğini düşünün. Otuz yıldan fazla bir süre önce okuduğum öykünün gerisini anımsayamadığım için bağışlayın.
15- Erdemli davranışları çocuğa benimsetmek için neler yapılabilir?
İnsanla ilgili olarak ebemin (babaannemin) bir sözünü hiç unutamam: “Etimiz yenilmez, gönümüz giyilmez, bir tatlı dil ile bir güler yüz yeter.” Eğitimin amacı zaten insanlara olumlu davranışlar kazandırmak olayıdır. Bunların başında da erdem gelir. Yani, güzel ahlak, yani fazilet! Zaten eğitim, insanlara iyi bir birey olmayı, iyi bir yurttaş olmayı, iyi bir insan olmayı hedefler. Eğer, olumsuz davranışlar baskın çıkıyorsa sorun var demektir ve erdemli davranışlardan söz etmenin de anlamı olmaz... Demokratik, çağdaş, laik eğitim bireyi birey yapmada çok önemli işlev taşır.
16- Üniversitede edindiğiniz bilgiler mi, yoksa deneyimleriniz mi sizi geliştirdi?
Öğretmen okulunda okudum. Öğretmen okulları bir bakıma köy enstitülerinin devamıydı. Çünkü eğitimde yaparak yaşayarak öğrenme ve iş eğitimi köy enstitülerinin temel işlevini oluşturuyordu. Eğitim, üretim ile birlikte düşünülüyor ve buna göre hareket ediliyordu. O zamanlar özellikle öğretmenler köye yönelik olarak yetiştiriliyordu. Bu nedenle de donanımlı olmaları gerekiyordu. Bunun için diyebilirim ki öğretmen okulunda edindiğim bilgiler deneyimlerime kaynak oluşturdu. Elbette ki deneyim de önemli...
17- Özet olarak nedir öğretmen, nedir öğretmenlik?
Özet olarak öğretmenlik sevgi, sabır ve sebata dayalı bir meslektir. Her şeyi seveceksiniz. Dikeni de gülü de, iyiyi de kötüyü de, güzeli de çirkini de. İnsanları dil, din, ırk, felsefi düşünce ve inanç gibi olgulara göre değerlendirmek özellikle de eğitim-öğretim açısından tamamen olumsuz sonuçların doğmasına neden olacak bir durumdur. Bu nedenle öğretmen hep olumlunun; çağdaş, akılcı, bilimselin yanında yer almalı ve buna göre hareket etmelidir. Toplumsal yaşamda insanı merkez almadığınız takdirde mutlaka sorunlar var olacaktır. Öğretmenliği bu nedenle insan mimarı olarak tanımlayabiliriz.
18- Deneyimlerinize dayanarak bize söyleyebileceğiniz başka önerileriniz var mı?
Atatürk Üniversitesinde Erzurum ve Ağrı’da görev yapan 140 öğretmen arasında yapılan bir araştırmada, öğretmenlerin en fazla öğrencilerin okulla ilgili sorunlarını gözlemledikleri, öğrencilerin kişiliği ve aile ortamıyla ilgili sorunlarıyla bilgi düzeyleri yetersiz olan öğretmenlerin yüzde 27’sinin öğrenciyi notla korkutma ya da ceza verme yöntemini kullandıkları ortaya çıkmış. Eğitimle ilgili çalışmaları ve mesleki yayınları yani, güncel eğitim hareketlerini ve bilimsel çalışmaları izlemek öğretmenin kendini yetiştirmesi açısından önemli ve gereklidir. Emekliye ayrılalı altı yılı geride bırakmama karşın hala okuduğumu belirtmeliyim. Öğretmenliğe başladığımda, öğretmen okulunda kendi yaptığım defterimin bir sayfasına şunları yazmıştım.
Ben bir öğretmenim
Önemsenmeyen
Hor görülen
Kutsal meslektenim
Şiirimin devamını şu an tam olarak anımsayamadığım için okuyamıyorum. Ancak, bir zamanlar “Hiçbir şey olamadın bari öğretmen olaydın”, “Öğretmenlik de meslek mi?” gibi değerlendirmelerle karşı karşıya kalan kuşaktan bir öğretmen olarak sorunlarımızın çözümünde ciddi çabaları göremediğimizi söylemeliyim.Diğer mesleklerden ayrılan en önemli ve zor yanı, insan yetiştirmek olan öğretmenlik mesleğinin önemi ve değeri çok yüksek olmalıdır. Öğretmenlik mesleği saygınlığını yitirdiği zaman, gelecek kuşakların eğitiminden kuşku duymalısınız. Eğitim-öğretim ortamı ve çevre, öğrencinin kişiliği, uygulanan yöntem ve teknikler, öğretmenin konumu ile koşullar öğretmenin lehine düzenlenmedikçe eğitimin kalitesinin yükselmesini bekleyemezsiniz.
(26 Mart 2004, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ankara)
___________________________________________________________________________
* Süleyman ÖZEROL/Araştırmacı-Gazeteci: Yaşamöykümle ilgili geniş bilgileri aşağıdaki sitelerde bulabilirsiniz. www.hekimhan.net , www.sahibrahimveliocağı.com , www.Netlog.com/SOZ4406/blog , www.SOZ4406.blogcu.com , www.eymirkoyu.com