- 731 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
Suriyelilerimiz
Yazmak şart oldu bu konuda!.. Öykücülüğümüzün duayenlerinden Abasıyanık’ın, “yazmasam delirecektim” diye çok sevdiğim bir sözü var. Öyküsü ilginçtir. İnsanların duyarsızlıklarına sitem saklıdır bu sözde. Duyarlı bir yüreğin emeğe saygısızlığına karşı haykırıştır yazarı delirtme raddesine getiren olay… Beni de yazmaya iten buna yakın bir olay yaşadım. Önce gerilerden bir anekdot anlatayım. Yazmama neden olan olayı yazının sonuna kalsın.
90’lı yıllara kadar gidelim. Otuzlu yaşlarında bir öğretmenim acı vatan Almanya’da. Gurbetçi yurttaşlarımızın çocuklarına öğretmenlik yapmaktayım bakanlık öğretmeni olarak. Çalıştığım kent orta büyüklükte bir ilçe kadar. Hafta içinde dört okulda ders yapıyordum. Ve üç adet dernek vardı çalıştığım kentte. Türk-Alman dostluk derneği, TIR şoförleri derneği ve Cami derneği… Dernekler daha çok ülkemizdeki kıraathaneler gibi işlev görüyorlardı.
Yurttaşlarımız derneklerde bir araya gelip ülkemizdeki kahvehaneleri aratmayacak bicinde okey ve iskambil kâğıtlarıyla oyunlar oynayıp vakit geçirirlerdi. Yurdun yedi iklim dört bucağından yurttaşlarımız gurbetin ruhlarında oluşturduğu acıları Türk vatandaşlığının sağladığı yurttaşlık bağıyla giderme çabası içinde oluyorlardı.
Aralarında gizli bir bağ ve dayanışma vardı. Öğretmen olarak derneklere ziyaret etmek; yurttaşlarla sohbet ederek memleket özlemini ve Türkçe konuşmaya olan özlemlerini bir nemse de olsa gidermek gerekiyordu. Dernekler uğramayı aksatmak hoş karşılanmazdı. Ufak ufak da paralı oyunlara tevessül ediliyordu.
Bir gün yine Türk-Alman Dostluk Derneği’ni ziyaret ettim. Masalar şenlikli. Kimler yok ki. Edirneli Komünist Ahmet, Kütahyalı Küçük İbo, Bursalı dazlak Aşkın, Urfalı Kürt Mehmet, Trabzonlu ( lakabını söylemeyeyim) Kenan, Laz Ahmet aynı ilden, Gaziantepli Ahmet Ağabey, Suriyeli Zuher, Karslı Mustafa, Yunan Hiristo, Balıkesirli boz İsmet, Kayserili Selim ve Kayserili Mehmet ağabey, Lübnanlı Arap kökenli Hüseyin, Konyalı Osman, Cami derneği başkanı Amasyalı Şevket ağabey… Okey ve diğer oyunlar oynanıyor.
Kayserili Selim, Suriyeli Zuher ve Lübnanlı Huseyin sohbet ediyorlardı. Daha önce Arap arkadaşlarla selamlaşma, kısacık sohbetim olmuştu. Masalarına davet ettiler. Başka Yunanlılar da var. Yunanlılarla bizimkileri ayırmak olası değil. Siyah saç, esmere yakın ten… Tıpkı Anadolu’nun bir köylüsü Yunanlılar; Araplar da öyle. Zuher’le Hüseyin birazcık Türkçe konuşabiliyor. Daha çok Almanca konuşuluyor. Ben de Almancamı hayli ilerletmiş durumdayım.
Çaylar içilirken muhabbette hayli ilerledi. Bir ara Zuher’in ağzından beni şaşırtan ve açıkçası geren şu sözler bir çırpıda çıkıverdi:
“Hatay’dı Fransızlar bizden alıp size verdiler.” Ört ki, ölem! Kanım beynime hücum etti. Bir çırpıda:
“ Suriye diye bir devlet tarihte ne zaman vardı(!) Suriye toprakları 500 yıl Osmanlı toprağıydı… Evet, Yavuz Sultan Selim 1516’de Mercidâbık Muharebesi ile Suriye’yi Osmanlı İmparatorluğuna bağladı…” Zuher sözlerimi üzerine tek kelime etmedi. Dondu adeta. Sohbetin de tadı kaçtı o gün için.
Yazının sonunda anlatacağım olayı yeni yaşadım. Sıcağı sıcağına anlatmalıyım. Geçen gün devlet hastanenesindeydim. Öğleden sonra, tahlil sonuçlarını doktora göstermek adına randevu için yurttaşlar sıraya girdik. Hayli uzun bir sıra oluştu. Sıra uzadığı için bir sıra daha oluştu yanımızda. Saat 13.30’da görevli geldi. Sırası gelenlerin işlemini yapıyor. İki sıra oluştuğu için yurttaşlar sıralarını aksatmadan bir sağdaki sıradan daha sonra diğer sıradan kimliklerini verip randevularını alıp ilgili doktora yöneliyordu.
Ben uzun sıranın ortalarındayım. Sıra bana geldiğinde yandaki sıranın sonunda bir kadın kalmıştı. Ortalama 50 yaşlarında kapalı giyinmiş bir yurttaşımız. Kadına müsaade ettim. Randevusunu alıp ayrıldı. Zaten benim arkamdan randevusunu alacaktı.
Kimliğimi görevliye uzatırken arkamda olan uzun boylu, siyah gür sakallı, orta yaşlı bir erkek benim kimliğimi yana iteleyip elindeki evrakı ileri sürmeye başladı. Yapma etme ne yapıyorsun dememe kalmadı. Bozuk bir Türkçe ile konuşmaya başladı. Israrını devam ettirdi. Suriyeli olduğu her halinden belliydi.
Ses tonunu artırarak sıra benimdir diye sözler ediyordu. Arkamızda ki arkadaş da ikaz etti. Hiç istemediğim halde ben de ses tonumu yükselttim. Davranışının gayri insani olduğunu söyledim. Sıradaki yurttaşlarımızın Suriyelimizi kınayan bakışlarıyla adam susmak zorunda kaldı. Uzun bir la havle çekerek randevumu alıp oradan uzaklaştım. Dağdan gelip bağdakini kovması deyiminin canlı örneğini yaşadım.
Biliyorum, savaş insanlığın başvurduğu en acımasız, en akla ziyan eylemdir. Fakat Ukrayna-Rusya Savaşı Suriyelilerimize bakışımda hayli kırılmalara neden oldu. Ukraynalı erkekler kadın ve çocuklarını komşu ülkelere gönderip kendileri vatanlarını savunmak için ülkelerine geri dönüyorlar. Hele Ukraynalı kadınların silah kuşanıp ülkelerini savunmada görev almaları ne kadar kahramanca ve taktire şayan.
Ya Suriyeliler(!) Evet, hiçbir insan isteyerek ülkesini terk etmez. Suriyeli kadınlar ve çocuklar büyük acılar yaşıyor. Üzülerek izliyoruz yazılı ve sözlü medyadan. Yaşananların siyasi, sosyolojik, kültürel, ekonomik boyutunu irdelemek ülkemizde yönetim kademelerinde olan ve de ülkeyi yönetmeye soyunanlara bırakmak en iyisi.
Bire bir yaşadığım iki anekdotla edindiğim intiba, din kardeşiyiz, yıllarda birlikte yaşadık sözleri bizlerin algıladığımız biçimde Suriyelilerce algılanmıyor. Hatay ilimizi yıllarca Suriye haritasında gösterdiklerini biliyoruz.
Umar ve dilerim güney komşumuzda sular tamamen durulur. Hangi statüde olduklarını yetesiye bilmediğim Suriyeliler ülkelerine döner. Ülkemizin siyasilerinin gündemini göçmen, ilticacı, sığınmacı konuları yerini daha yaşamsal sorunlarımız teşkil eder.
YORUMLAR
Komşu bir ülkede savaş mı var? Devlet de yardım mı etmek istiyor? O halde sadece yaşlı, kadın ve çocuklar alınır eli silah tutan ülkesini savunsun diye geride bırakılır ve zaten gönderilen askeri destek de bölgeye iner. Oysa bizim ülkemiz hatayı başta yaptı ve dezavantajlı bireylerden önce eli silah tutan bireyler kaçıp geldi. Şimdi bu tarz olayların yaşanması gayet doğal, Allah bundan beterini yaşatmasın, zira tarihimize baktığımızda daha beterlerini görüyoruz..
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygı ve selamlarımla esen kalın.
Anekdotlardan yola çıkarak bir halkın iyiliği, kötülüğü ve değeri biçilmemeli:
Unutmamak gerekir ki; söz konusu edilen insanlar kendi iradeleri dışında toprağından, evinden koparılmış ve istemedikleri bir hayata zorlanmışlardır. Her şeyden önce şu soruyu kendimize sormalıyız:
Hangi birimiz onların yerinde olmak isteriz?
İç dünyasını yakından bilmiyor ve tanımıyorsak o bireylerin; sadece dışardan bakarak yargılamak, sınıflandırmak da ne o insanı geliştirir, güven verir ve sağlıklı kılar; ne de yargılayanı sağlıklı kılar ve doğru yolda yürütür.
O Suriye'linin dasavranışını gösteren binlerce türkiyeli var Avrupa'da. Yazınızdaki bakıştan yola çıklırsa eğer; bir çok Avrupa'lı ırkçı da türklere bakışında fazlasıyla haklı çıkar; çünkü ona göre de Türkler ilkeldir, kabadır, bağnazdır ve bulunduğu topluma ayak uyduramayan asalaklardır...
Söylemek istediğim; dar çerçeveden bakmamak gerek. İnsan olarak yanyana ve eşit haklara sahip olarak yaşamak istiyorsak, yargılamak yerine tanımaya çalışmak gerek; el uzatmak gerek...
Teşekkür ve saygılarımla
Tüya tarafından 30.3.2022 13:23:34 zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ
Avrupa'da 6 yıl yaşayan biri olarak söyleyeyim, Adamların öncelikle dilini öğrenen, kanunlarına uyan Türkler hiç aşağılanmıyor. Ben Almanya'da çalıştığım yıllarda 5 bin Türk öğrenci Alman üniversitelerinde okuyordu.
Suriyeliler eziliyor, az paraya çalıştırılıyor. ve siyasiler tarafından kullanılmıyor. Esat bir gecede Eset olunca elbette insanlar acılar çekiyor.
Yalnız Almanya'daki Suriyeli Fransızların kendi ülkelerinde Suriyelilerin karakaş ve gözleri için bulunmadıkları bilincinde olmalı. Ve ülkemizde yaşayanlarda saygı çerçevesinde yaşamalı. Hepsi o kadar.
Birçok konuda aynı görüşteyiz. Fakat, Ukrayna halkı, ülkelerinde eşit haklara sahipken, Suriye’de aynı durum söz konusu değildi. Toprak, vatan, millet sevgisi öğretilmediği gibi kendi devleti tarafından hor gürülmüş topluluktu.
Ayrıca Suriye’de çok uluslu yıkım vardı, diğerinde aynı ırkın güç gösterisi.
Eğitimli toplumla, eğitimsiz horlanmış insan topluluğu asla aynı duyguda, davranış biçiminde olamazlar.
Ortaya iki farklı görüntü ortaya çıkması seyrederken bunları da düşünüyorum.
Öğretmenim, her zamanki gibi harika akıcı üslubunuzla sizi okumak çok güzeldi.
Saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
Öncelikle ilginize teşekkür ederim ve de düzeyli yorumunuza.
Ukrayna halkı ülkelerinde eşit haklara sahipti demek nesnel değil. ukraynadaki Ruslara Neo Nazilerce baskı yapıldığı, hatta kadınların ırzına geçip video yayınladıkları malum.
o bakımdan O ülkede de haksızlıklar diz boyu.
Suriye olayı başlı nbaşına Arap Baharı projesinin acı sonu. bayramlarda ülkelerine gidip bayram sonu ülkemize gelen Suriyeliler olayı başlı başına ilginç.
Bu konu çok derin ve çetrefilli.
Emeğe ve sanata saygı ve selamlarımla esen kalınız saygıdeğer toprağım.
Yazınızı ilgi ile okudum
'' Ukraynalı erkekler kadın ve çocuklarını komşu ülkelere gönderip kendileri vatanlarını savunmak için ülkelerine geri dönüyorlar. Hele Ukraynalı kadınların silah kuşanıp ülkelerini savunmada görev almaları ne kadar kahramanca ve taktire şayan''
Medya denilen yapı toplumların düşünce dünyasını şekillendiren global güçlere hizmet eden odaklardır.
Ben desem ki Ukranya milletinin büyük bir çoğunluğu Rus yanlısıdır kimse bu sözüme inanmaz.
Ben desem ki kırk beş milyonluk Ukranya Ortodoks Hırıstiyan bir toplumdur bu Zelenkski denilen Yahudi nasıl oldu da daha üç beş yıl önce basit bir aktörken Ukranya ya devlet başkanı oldu! Abd ve İngiliz projesidir.Kim inanır.
Daha bir çok konularda Medyayı elinde tutan güçler menfaatlerine göre toplumları yönlediriyorlar Toplum mühendisliği denilen şeyi yapıyorlar.
Kadınları ve çocukları bırakan erkekler savaşmak için geri dönüyorlarmış
,Koca bir yalan.Yüzde onu böyleyse geri kalanı arazi oluyorlar.Bir de rus medyasına demeç veren Ukranyalıları dinleyin.
Suriyeli Hatay bizimdi Fransızlar size verdi demiş .Bu söze kızmanıza gerek yok neden mi?
Kendi ülkesinde aldığı eğitim yıllarca gördüğü propagandanın sonucu ile sizinle konuşan bir insan var karşınızda .
Nasıl ki ülkemizde tarih derslerinde Misak-i milli diye bir söylem var bu hudutların içinde Kerkük ve Musul varsa Trakya da elimizde olmayan bir çok toprak parçası varsa
Sizde bu düşünce yapısı ile şekillendirilmiş bir Anadolu insanısınız.
Not: Yunanistan sınırları içinde bulunan Misak-i Milliye dahil olan Kara ağaç denilen yere ABD İncirlikten daha büyük bir askeri üs kuruyor.
Kara ağaç bizimdi İngilizler Yunanlılara verdi diyebilir miyiz?
Yani anlatmak istediğim şey şudur.
Gerçek bizlere anlatılan veya gösterilen olmayabilir!
Günümüz dünyasını yaşayanlar kendi çıkarlarını başkalarına gerçek diye satabilirler.
Olaylara çok yönlü bakmak görmek imkanımız olduğunda bir çok şeyi farklı görmeye başlarız.
Hayırlı çalışmalar dilerim
İBRAHİM YILMAZ
çok kısa söylemeliyim.
1940'lı yılların sonunda yakayı ABD2ye giderek Nato'ya kaptırınca ülkemiz adına tam bağımsızlık adım adım törpülendi.
Ve Süper güçler istedikleri gibi at oynatıyor. Arada otlar eziliyor.
ilginize teşekkür ederim.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalınız.
"Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya " dizesinin canlı tanığı olmuşsunuz üsdat.
Umarım Suriye iç savaşı biter ve herkes kendi ülkesine sağ salim döner.
Saygılarımla ...
İBRAHİM YILMAZ
Belirttiğiniz gibi Suriye iç savaşı biter ve herkes kendi ülkesine sağ salim döner.
Yazılı ve sözlü medyada ülkemizde garip duruma sizin deyiminizde parya durumuna düşen hayli yurttaşımızın olduğunu gözlemliyoruz.
Emeğe ve sanata saygımla esen kalınız.