İki Damla Ter
60’lı yıllar. Almanya’ya giden ilk Türk kafilesinin içindeydim. Bir tekstil fabrikasında çalışıyordum. Akşamları eve dönmeden önce bir cafe’ye uğrardım.
O’nu orda gördüm ilk kez. Kara iri gözlü, kısa saçlı, dolgun vücutlu afeti. Gri, uzun trençkot altında derin dekolteli koyu renk elbiseyle tabureye oturur, sigarasının derin derin içine çeker, bir yerlere dalardı.
Bazen bana doğru döner gülümserdi. Ben de karşılık verirdim. Almancam iyi değildi. Konuşmaya cesaret edemiyordum. Kendimi yiyip bitiriyordum.
Bir akşam yine ahenkli ahenkli yürüyerek yanımdaki tabureye geldi, küçük çantasını sehpanın üzerine koydu, sigara paketini çıkardı. Ceketimin sağ cebinde kibritim vardı. Elim bir türlü uzanamadı cebime. Bir an gözgöze geldik. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Yüzümün kızardığını hissettim. Kafamı ters tarafa çevirdim, pencereye doğru baktım.
O anda bir kibritin yanışını fark ettim. Beyaz, ince parmaklı kibrit tutan bir el kadının sigarasına doğru uzanmıştı. Kadın bir an durakladı sonra da iki eliyle adamın beyaz, ince parmaklarını kavradı, dudağındaki sigarasına doğru çekti.
Gözlerimi kibrite dikmiş bakakalmıştım. Gözlerimi tekrar pencereye doğru çevirdim. İki damla terin alnımdan inip boynuma doğru aktığını hissettim. Hesabı istedim. Paranın üstünü almadan tabureden kalktım kapıya doğru ağır ağır yürüdüm.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.