- 1153 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Unutmanın Hikmeti
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ali, uzun bir bekleyişten sonra, nihayet karşısında beliren arkadaşına, (Biliyor musun sevgili dostum, bundan böyle senin adını kaplumbağa koyacağım) Arkadaşının, neyi kastettiğini anlamıştı Ahmet ve (Akşama kadar demir taşıyan bir işçinin koşmasını bekleyemezsin herhalde, biz, senin gibi tahta taşımıyoruz) o, haklıydı. Bunu Ali’de biliyordu. Aslında, marangoz atölyesine birlikte baş vurmuşlardı. Ancak yapılan imtihan sonucu, yalnız biri işe kabul edilmişti. Ahmet de uzun aramalar sonucu, ağır da olsa, bu işi bulabilmişti.
Şehrin, fakir mahallelerinden birinde yaşayan iki arkadaş, ailelerinin de fakir olmaları nedeniyle, zaten zar zor devam edebildikleri öğrenimlerini de yarıda bırakmak ve bir an önce ailelerine destek olabilmek için çalışmak zorunda kalmışlardı.
İki arkadaşın birlikte geçirdikleri zaman, Okuldaki kadar uzun süreli olamıyor, ancak öğle tatillerinde telefonlaşıyor, birde her iş çıkışı buluşup uzun uzun dertleşiyorlardı.
Yine bir öğle tatilinde, Ahmet, arkadaşına telefon açıyor ancak ısrarla çaldırmasına rağmen telefonuna bir türlü cevap alamıyordu. Bu durumu, arkadaşının, zaman zaman yemeği dışarıda yiyor olmasına bağlıyor, kalkıp iş başı yapıyordu. Akşam saatlerine doğru, Ali’nin bir Marangoz arkadaşı yanına geliyor ve onun, sabah saatlerinde bir iş kazası geçirdiğini, bir elini makineye kaptırması sonucu kaybettiğini, şu sıralarda kendisinin hastanede olduğunu haber veriyordu. Ahmet, daha Marangozun sözü bitmeden hastanenin yolunu tutuyor bir yandan da, yaşadıkları bunca olumsuzluğun içerisinde, bu kazaya da yer bulmaya çalışıyordu.
Bu arada arkadaşı, ameliyattan yeni çıkmış, sargıları tamamlanmış, yatağında olup bitenleri anlamaya çalışıyor, anladığın da ise, o’ anda adaya giren arkadaşı Ahmet’e sarılıp ağlamaya başlıyordu.
O günden sonra Ahmet, arkadaşına destek olabilmek için her iş çıkışı hastaneye uğruyor, onu teselliye çalışıyordu. Çünkü bir zamanlar ailesine destek olabilmek için okulunu bile feda eden Ali, şimdi, bir elini de kaybetmiş olmanın hüznünü, bir kat daha derinden yaşıyordu.
İlerleyen günlerde taburcu oluyordu. Ahmet, her fırsatta arkadaşına güçlü olmasını, bir an önce elini unutup hayata yeniden sarılmasını telkin ediyor, ancak arkadaşı, bu kazayı pekte unutacağa benzemiyordu.
O günler de Aliye, iş yerindeki patronundan mutlu bir haber geliyor, iki arkadaşı da sevince boğuyordu. Patronu, onun, artık iyileştiğini, işe dönme zamanının geldiğini, yeni görevinin ise, telefonlara bakmak olduğunu belirtiyor, o da kabul edip yeniden işe başlıyordu. Ancak Ali, o’ günlerde, çok sevdiği arkadaşını da Askere uğurlamak zorunda kalıyor, bu durumun hüznünü, yeni başladığı işin sevinciyle dengelemeye çalışıyordu.
O, artık yalnızlığıyla baş başa, her akşam işten eve dönüyor, kapının önüne geldiğinde, sağlam elini cebine götürüyor, anahtarı çıkarıyor, yine, sağlam eliyle kapıyı açıp içeri giriyordu.
Bu arada zaman geçiyor, Ahmet Vatani Görevini tamamlayıp dönüyordu. Kendi ailesinden de önce, arkadaşıyla sevincini paylaşmak için onun çalıştığı Marangoz Atölyesine gidiyor ve arkadaşının, tahmininden de daha çok sevinmesine neden oluyordu. Ancak, iki eski dost bir türlü muhabbete doyamıyorlardı. Bunun üzerine Ali, arkadaşını evine davet ediyor ve birlikte evin yolunu tutuyorlardı.
Kapının önüne geldiklerinde, Ali, her zaman yaptığı gibi sağlam elini cebine götürüyor, kapıyı açmak için anahtarı çıkarıyordu. Ancak, bir an da anahtarı olmayan eline uzatıyor ve anahtar yere düşüyordu. Bu durumu fark eden Arkadaşı, onun düşürdüğü anahtarı almak için yere eğiliyor ve durumdan da etkilendiği için gözleri yaşarıyordu. Bu durumu arkadaşına fark ettirmemek için, başı eğik bir vaziyette anahtarı arkadaşına uzatıyordu.
Yeterli zaman geçtiği halde onun, anahtarı almadığını fark eden Ahmet, gayr-ı ihtiyari Aliye dönüyor, ancak gördüklerine şaşırıp kalıyordu! Çünkü arkadaşı, aksine gülüyordu.
Ali, önce arkadaşının gözyaşlarını siliyor ve onu bu şaşkınlığından kurtarmak için, şöyle diyordu. (Sevgili Ahmet, ben, bu güne kadar, her seferinde kapının önüne geldim, sağlam elimi cebime götürüp anahtarı aldım ve yine sağlam elimle kapıyı açıp içeri girdim. Yani, anahtarı hiç yere düşürmedim. Bunun sebebi ise, diğer elimin yokluğunu hiç unutmuyor olmamdı. Bu gün anahtarın yere düşmesi ise, artık elimi unutmuş olmamdandır. Hem, sen değimliydin ki her seferinde bana, elini unut diyen? İşte başardım!)
Ahmet, hiç beklemediği bu cevap karşısında önce şaşırıyor, kendini toparladığında ise, biricik arkadaşından gizlemeye çalıştığı gözyaşlarının yerini, sevinç gözyaşları alıyordu.
Metin Ceylan
YORUMLAR
İnsanın içini ısıtan, sımsıcak duygularla yüklü bir öykü okudum
Hakiki arkadaşlık, dostluk, vefa, ümitsizliğe kapılmamak, bir kapı kapanırken bir kapı açılabilir, umut yüklü yarınlar, dayanışma duygusu, vs.
Güne düşen yüreği, emeği, kalemi içtenlikle kutluyorum hocam.