- 1376 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ACIDAN DA ZEVK ALIRIZ
Sevdiğim bir düşünür ve yazarın kitabımı okurken gözüme takılan bir özdeyiş beni uzunca düşündürmüştü.
“Acılarda bir pozitif enerji gizli…”
Bu sözlerin yazarı ünlü Alman düşünürü, şair ve yazar olan Johann Wolfgang von Goethe’dir.
Evet, şayet yaşasaydı düşünür, aklımı alabora eden bir alay soruyu ona sormak isterdim.
Ayrılıklarda insana bir acı vermez mi? Hem de, nasıl verir… Seven ve bir şekilde ayrı düşmüş iki sevgiliyi bir düşünün… Sevdiğinden ayrı olanın çektiği o biber gibi içi yakan acı ölümden beter deği midir? Ya ona kavuşamadan kaybetmek? Bir daha hiç görememek? Neden acıda pozitif bir enerji gizlidir?” sorusunu çok düşündüm… İki olasılıklı düşüncem daha baskın çıktı.
Bir; şair ve yazar en üretken olduğu anlar “acı” çektiği anlardır. Öyle değil mi? İçinde hüzün ve hasret çöreklenmiş dizeler ve sözcükleri edebiyat dünyasına yansıtmıyor muyuz?
Sezen Aksu, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Kayahan ve daha birçok besteci ve şarkıcı içine “acı” katmamışlar mı?
Özlediğim ve sevdiğim “öksüz çocukların babası” adını verdiğim bir yazarımız var. Sivas katliamlarından bir mucize olarak kurtulan Aziz Nesin ise bakın nasıl acının duvarını aşmaya çalışmış, bir şiirinde;
“…Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Asmışım sinirini mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum…”
Hiç unutmam, bir zamanlar “love Story” filmini izlemiştim. Sinema çıkışında hala ağlamaktaydım. Filmin konusu çok hüzünlüydü. Lösemi (-kan kanseri-) hastalığına yakalanan bir kadın ve acılı aşk hikâyesi.
Ya o halk konserlerinde arabeskin babaları eline mikrofonu alınca, bazı seyirciler ellerinde jiletlerle, vücutlarını çizip “kan içinde” bırakmalarına ne denir? İçlerinde var olan “Acıyı” dışa yansıtmaları değil midir?
Birde biz hanımların mutfakta duyumsadığımız farklı bir acı türü vardır. Hani soğan ayıklarken; acısı gözlerimizi yaşartıyor ve gözyaşlarımızı pınarlarında zapt etmek oldukça zor değil mi? Ama yine de katlanır ve her seferinde yaşarız o yana yana hoş acıya…
Her ne kadar da “acı” da olsa acıdan zevk aldığımızın en başlıca örneği yiyeceklerimizdir. Çiğ köfte “acısız” olmaz deriz. Mezelerde o “acılı ezme” sofralarımızın baş tacıdır. Hele “acılı” kebaplar yok mu? İnsanın aklına gelince iştahı artıyor.
Muhabbet kuşları çiftleşsin diye “acı” biber yedirilir. Tavuklar kuluçkaya yatsın diye yemlerine “acı” katarlar.
Bu konuda benim anımsadığım örnekler bunlardır.
İşte acılar bizi üretken kılıyor ve daha da dinç tutuyor.
İkinci düşünceme sanırım sizde de bolca örnekler olacaktır.
İki; olumsuz anlarda insan bir çıkış kapısı arar ve bu arada yeni keşifler ve dostluklar kazanımı olur…
Sevdiğimizden ayrılınca hele, başlarız kederle içe kapanmaya. Bu bir yalnızlık âlemidir. Bir alkol olur. Bir seyahat olur. Veya bir terapiste başvurulur. Ve tesadüfler benzer sorunlar yaşayan insanlarla eş uyum dertleşme başlar. Duygudaş oluruz, yeni dostlukların ve arkadaşlıkların başlangıçları olur, bu acılar…
Veya ev sahibi “ya çık, ya da kirayı arttır!” sözleri bizi “bir ev” satın almaya kadar götürür. Patrona kızıp kendi işimizi kurarız. Kısacası “minareyi çalan kılıfını hazırlarmış.”
“…Acılarda pozitif bir enerji gizlidir!”
Sözlerini söyleyen düşünüre katıldığım oluyor. Hele onu destekleyen sevdiğim düşünür Montaigne’de katılınca fazla detaya da inmemek gerek.
“…Acılardan da zevk alırız!”
Yüzünüzden sağlıklı gülüşler, yüreğinizden sevgi eksik olmasın…
Emine Pişiren/Edremit Olay Gazetesi/2008
YORUMLAR
Acılardan zevk almanın poztifliğine değil de , acıların insanı üretkenleştirdiği,güçlendirdiği,olgunlaştırdığına inanırım..
Yalnız bu yazıda acı çekmenin farklı boyutları aynı tanım içerisinde yer almış gibi geliyor bana..Örneğin bir arabesk müzik sanatçısının konserinde acı çekip kendini jiletleyen birinin acısıyla,acıyı eritip sanata dönüştüren kişiyi bir tutamayız..durumlardan biri hastalıklıdır ve fayda sağlamaz burada pozitif bir durumdan söz edilemez.. digeri ise yüce..birinde isyan vardır,ziyan vardır,digerinde ise acıyı bal eyleme'...
Bu iki durum birbirinden çok farklıdır..acı çektiği zamanlar insanların özellikle sanat adına üretkenliklerinin arttığına katılıyorum zira aklıma ilkin çok etkilendiğim yazar r.m rilke geldi..bildigim kadarını aktarmak isterim; Rilke saplantılı bir aşk yaşamıştır salome'ye karşı..muhteşem aşk şiirleri doğurmuştur salome' ye olan sevdasından.. salome ona psikanaliz uygulamaya başlar ve bir müddet sonra rilke saplantılarından kurtulup iyileşme gösterir ancak bu sürec onun üretkenliğini bitirir..artık yazamaz hale gelir..Bu yüzden onun yazmaya devam etmesini isteyen salome tedaviyi sonlandırır..
'Binlerce kök salarak/kavramak hayatı derinden/ve ortasından geçerek acının/olgunlaşmak hayatın taa ötesinde/tâ ötesinde zamanın’ der yazar..
...............
Bu sayfaya yeniden gelip devam etmek istiyorum..Zira son derece güzel ve söyleyeceğim çok şeylerin oldugu bir başlık.içerikte ise zihnimi toparlayıpta algılayamadığım noktalar oldu..biribirinden biraz kopuk birbirine çokta ilintili olmayan ifadeler varmış gibime geldi. Bir de 'minareyi çalan kılıfını hazırlarmış' deyimini oturtamadım uygun bir yere..daha sağlıklı bir zihinle gelip yeniden okumak isterim. Konunun başlıgını esas alarak,fikirlerimi sunmak isterim ..
sevgi ve selamlar yazarımıza..
Tülsü tarafından 5/4/2009 6:21:00 AM zamanında düzenlenmiştir.
çok haklısınız hiç birilerinin size gelip
ne kadar mutlu olduğunu
kimlerin ona nasıl yardım ettiğini
kendisinden daha mutlu kimsenin olamıyacağını
anlatan duydunuz mu?
ben hiç duymadım. işyerime gelenler tamamen bunların aksini anlatıp dururlar.snki işyeri değil de ağlama duvarı işi kurmuşum.o zaman kimse uğramazdı!!!
ellerinize sağlık güzel bir konuya değindiniz...
rahata alışmış insanların; rahatın sonucunda her hangi birşey üretmezler.
Ama sıkıntı ve acı çeken insan, bunu bir şekilde ortadan kaldırması gerektiği için engelleri aşmak uğruna çaba verir.
Dikkat edin rahata alışan toplulukar yok olur. Çünkü "çaba" ortadan kalkar.
Acıdan doğar insan derler ki bu da mecaz ve gerçek anlamda doğrudur.
Güzel bir konuydu.
Tebrikler..