- 962 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hep Sonradan...
“ Hep sonradan gelir aklım başıma”
Aslında öyle değildi önceden. İsterdim ki aklım soluksuz bir tatile çıksın, adı yalnızlık olan bir ütopyanın dağ köyünde emekli hayatı yaşasın, beni terk etsin… Mantıklı olmanın övünülecek bir şey olmadığını keşfetmeye başladığım zamanlarda ne kadar çatıştığımı anlamıştım ikinci bir ben ile… Toplumun bakış açısı, önyargısı öyle bir kucaklamıştı ki benliğimi, her hareketimi başkalarına endeksleyip hep kaybeden ben oluyordum. “Us”lu diyorlardı bana, o zamanlar bilmiyordum us’un akıl ile eş anlamlı olduğunu… Yıllarca öğretmenime isyan ettim, geç kalmıştı… Bilseydim anlamını “Ben sandığınız kadar uslu olmak istemiyorum, izin verin n’olur izin verin ben de çocuk olayım.” diye isyan etmez miydim on yaş masumiyetiyle… Kızmazlardı belki, anlarlardı, “çocukluğu yaşamanın, koşmanın, sokaklarda deliler gibi bağırmanın, komşu teyzelerin kapı zillerine basıp basıp kaçmanın, o zevkin al al yanaklara yaydığı mutluluğun, hazzın anlamını yaşamama, “onu da yaptım ya” demenin zevkini hissetmeme izin verirlerdi belki… Belki… “Keşke”lerle ve “belki” lerle yaşamanın dayanılmaz sancısını bana yıllarca hissettiren aklımı ne zaman tatile çıkarsam, sanırım gözyaşlarımı döküyorum ardından… Bi kalbimle beni baş başa bırakmıyor, ne zaman “mutluyum” desem hep sonradan geliyor aklım başıma hep sonradan…
Arafta kalışımın sınırı yok, kendim için yaşadığım zaman dilimini hatırlamam imkansız. İnsan nasıl doğuyorsa öyle ölüyor sanırım… Üzerimize giydiğimiz kıyafeti değiştirmek istesek de eğreti duruyor yeniler, yakışmıyor… Bakışlar yansıdıysa bir kere merceğine aynanın, ne yapsan ne etsen ne sevsen nereye gitsen faydasız… “Sana sorgusuz sualsiz yakıştırılan ve biçilmiş bir kaftanı” giyersin sadece ömründe, rengi, biçimi, duruşu önemli değildir. O sana aittir, sen ona… Eğer bakışların yansıdıysa bir kere merceğine aynanın, kırılan ışınları tutar aklın, kalbine geçmeden… Çünkü bilir ki efendiliğini teslim etse bir kere, söz geçiremeyecek yüreğin dediklerine… İşte ben ne zaman tacını hazırlasam kalbimin, tahtına çıkarmak için tutsam elini, pusuya yatıyor düşüncelerim ve saldırıyorlar acımasızca dört bir yandan… Hep sonradan geliyor aklım başıma, hep sonradan… İşte bu yüzden yüreğim fethedilen bir Sur’un duvarlarına asılı…
Bazıları yıktığımı sanıyor bir tufan gibi esip de nice sonbaharları… Onlara gösterebilsem can kırıklarımı hayıflanmalarına hayıflanırlar… Öfkelerine öfkelenip mutsuzluklarına içerler gecenin kan kokan nefesinde… Miladım öyle çok ki bu yaşam döngüsünde… Ölümle burun buruna gelişimde yaşadığım korkulardan küçük bir kırıntı arıyorum sol tarafımda, hepsi kaçak…Kalp ağrısı alıştırıyor yavaş yavaş kefenlenmeye ve toprak olmaya ve beş saatlik enkaz izdüşümü yapışıyor yelkovana, an duruyor, ölüm güzelleşiyor, nefessiz kalıyor yıkıntılar… Ölüm güzelleşiyor, canını kırıklarıyla seviyorsun, tam bu duruma alışıyorsun ki yine o geliyor… Yani hep sonradan geliyor aklım başıma, hep sonradan…
...
Vakt-i sükût
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.