- 905 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BEN AKILLI BİR ÇOCUKTUM / BÖLÜM -1
Yıl Bin Dokuzyüz Ellidört, Oniki Nisan, Pazartesi günü dünyaya gözlerimi açmışım. Bakalım beni neler bekliyormuş?
Aklımın ilk ermeğe başladığı günlerde sanırım 2,5 -3 yaşlarındaydım ve babamın babasını Antalya- Aksu - Dumanlar köyüne ziyarete gittiğimizde, beni oturttukları minderin üstünden, bir biçimde yuvarlanıp düşmüştüm ve yerde duran bir kirmanın (iğ) sivri ucu yanağımı delmişti. Yanağım iltihaplanarak günlerce şiş kalmış ve ağrı acı çekmiştim. Bu duyduğum ilk büyük acıydı.
Daha sonra Antalya - Döşemealtı Karaveliler köyüne taşınmıştık. Köydeki İlkokulun bir sınıfına yerleşmiştik. Babam Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmendi keza. Okulda öğrenciler öğle yemeklerini bellerinde bir çıkın içinde sarar getirirlerdi; meneviş, peynir, zeytin, yufka ekmek. Öğle yemeği sırasında herkes çıkınını açar, yere oturur yerdi. İşte o zaman 3,5 - 4 yaşlarında olmalıyım ve yaramazlığım tutmuş olacak ki bir gün İlyas (Ellez) adlı öğrencinin sofrasının üstüne işedim, deyim yerinde ise tiydirdim. Kızan İlyas beni tokatladı. Bu duyduğum ikinci acıydı.
Sınıfa gittim, karatahtanın önünde duran tebeşir silgisini aldım, elimin içinde arkamda saklaya saklaya getirdim ve İlyasın kafasına kocaman silgiyi hızlı bir biçimde öfke ile patlattım. O zamanlar silgiler tahtaya çivilenmiş keçeden yapılırdı. İlyas’ın kafası delindi ve kan akmaya başladı. Çocuklar hemen,’Koşun, öğretmene söyleyin!’ diye bağrışmaya başladılar. Babama önce ben gidip haber verdim, suçumu bastıracaktım elbet çocuk aklımla, ’İlyas beni dövdü! Yüzüme tokat vurdu?!’ dedim. Babam bana ’Sen ona ne yaptın?’ dedi, suçumu söylemedim, ’Hiç bir şey yapmadım! Yanlarından geçiyordum, tokatladı beni!’ dedim. Babam hemen olay yerine geldi ve başı kanayan İlyas’a sordu. ’Örtmenim, durup dururken geldi, biz ekmek yerken soframıza işedi’ dedi. Babam buna rağmen ’Bir daha yapmayın, kavga ettiğinizi görmeyeceğim! Küçücük çocuğa vurulur mu, sen onun ağabeysisin?’ diyerek bir kaç tokat ona, bir tokat da bana attı. Bu da başkasına verdiğim ilk acıydı.
Yalan söylemiştim ilk kez?!
Bu köyden sonra Korkuteli ilçesi Avdan köyüne öğretmen olarak atandı babam. Avdan köyünde ilkokulun hemen yanında bir alacık kurmuştuk, çünkü köyde ne lojman vardı, ne de kiralık bir ev, herkesin evi kendine yetecek kadardı; okulun bir sınıfında da bizden önce köye sağlık memuru olarak atanmış olan Emin beyler oturuyorlardı.
Burada artık yavaş yavaş büyüyordum, çevreyi, doğayı daha yakın gözlemliyordum. Kış mevsimi gelince alacık çok soğuk olduğundan , köyün en alt tarafında oturan Hakkı İsmail amca bize evlerinin bir bölümünü boşaltarak oturmamız için verdi. Tek oda ve banyodan oluşuyordu. Mutfak yerine küçük ve daracık bir holü vardı evin. Toprak damlı bir yayla evi idi. Avdan köyü Beydağları’nın eteklerinde yayla olduğu için, kışın çok kar yağar ve ben karlı kış günlerinde elimde kuş sapanı ile karda üşüşen, kar altında kalan gübrelerin (samra) içinden öğütülmemiş taneleri, samrayı deşerek seçmeye çalışan serçecikleri avlamaya çalışırdım. İğde dallarında çok serçe avladım.
Yine bir kış günü sabah erkenden, herkes daha uykusundaydı.Ben uyanmış ve lâstik sapanıyla serçe avlamaya çıkmıştım. Komşuların evinin önünden geçiyordum ki beni çağırdılar. Köy yerinde adettir, ekmek pişirenin yanından geçmişseniz, hemen sıcak bir dürüm verilir. Bana bir dürüm yufka ekmek vermek istediler, ben ’Babam kızıyor, başkasından ekmek almayın!’ dedi, dedimse de ısrarla ’Olsun, şuracıkta yiyiver, kimse görmez!’ dediler. Dürümün ucundan henüz bir iki lokma ısırmıştım ki bir ses duydum! ’Şaaaaabaaaan!’ Ağabeyimin sesiydi. O yöne doğru yöneldim. Ağabeyim elimde çomacı gördü ve ’ Çorba içeceğiz, haydi eve!’ dedi. Hemen döndü ve benden önce girdi eve. Ben elimdeki dürümü ne yapacaktım, hemen oracıkta bir kevenin içine sakladım. Eve geldim. Babam ’Neredeydin sen ?!’ diyerek yüzüme anlamlı biçimde baktı. ’ Hiiiç, kuş avlamaya gittim!’ dedim.’Elindeki ekmeği nereye koydun?’ deyince ağabeyimin beni gammazladığını anladım.
Komşularımızın verdiği sıcak bir dürüm ekmeği almak bile dayak yememe neden oldu; ki inanın şu an gözlerim doldu ve ağlıyorum, babamın ayaklarımı sandalyeye, falakaya takar gibi takıp, 40-50 defa, ayaklarımın altına sopayla vurduğu, sonra da kış günü ”Git, o soğuk betona bas da ayakların şişmesin!’ dediği aklımdan çıkmış değil. Komşudan ekmek almaya alışırsam, hayatta hep başkalarına el açar dilenci olurmuşum; bu böyle mi kavratılır beş yaşındaki bir çocuğa?
Altı yaşında ilkokula başlamıştım. Babam birinci ve ikinci sınıfta öğretmenim oldu.
Hiç unutmam ikinci sınıfta matematik dersiydi. Dört işlemden toplamayı öğreniyorduk. Öğrenip öğrenmediğimizi anlamak için, babam işlemler yaptırıyor ve herkesin defterinden yaptıklarını kontrol ediyordu.
’Yaz!’ diyordu; 2, altına 3, deyip susuyordu.... Ben suskunluk uzun sürünce, acaba topla dedi de ben mi duymadım düşüncesi ile başkalarından da öne geçmek telaşı ile toplayıp götürdüm. ’Ben sana topla dedim mi?’ diyerek yüzüme bir tokat çaktı ki, yüzümden alev çıktı sanki!
Yerime geçtim, sanki suç işlemiştim. Yanağımın acısını dindirmek için yüzümü okşamaya başladım, bir yandan da dersi izliyordum;’Yaz; altına 4, ....... altına 2...... ’deyip yine sustu.............?
Belki beş dakika geçti. Herkes birbirine bakıyor, artık, yok topla dedi, yok demediydi derken, yine ben bu kadar uzun ara olmayacağını düşünerek, toplama işlemini yapıp, defterimi kontrole götürdüm. Baktı defterime ; ’Ben sana, topla dedim mi?!!’ deyip bir tokat daha çaktı yüzüme, yüzüm bir daha yandı, gözlerim daha beter ıslandı.
Sıradaki yerime geçtim, çaresiz beklemeye başladım, bir rakam daha söyledi babam, uzunca bir sustuktan sonra nihayet ’Topla!’ dedi.
Yine ben en önce işlemi toplayıp götürdüm ve ’Aferin, doğru yapmışsın; ben topla demeden, bir daha toplama!’ dedi.
Bu ömrümce unutayamıyacağım başka bir acıydı.
Şaban AKTAŞ
03.01.2013
(Devam edecek)
Fotoğraf: Ben; geçen Pazar günü doğa yürüyüşümüzden bir kare.
Görüntüleyen:Yıldız Can
YORUMLAR
http://www.edebiyatdefteri.com/siir/683735/sosyal-paylasima-asosyal-kilit
SOSYAL PAYLAŞIMA ASOSYAL KİLİT!
( Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın )
Şiirin Hikayesi
Facebook paylaşım sitesindeki hesabım güvenlik gerekçesiyle kilitlendi.
Bilgisayarıma virüs bulaşmış olabilirmiş; oysa virüsten etkilenmeyen UBUNTU programı kullanıyorum.
Bir türlü hesabımı açamadım. Keza çözüm için önerdikleri yolları deneyince işe yaramaz virüs programlarının reklamları çıkıyor karşıma!
Anlaşılan o ki sistem daha fazla para kazanmak için beni canlı denek olarak emeline alet ediyor olmalı.
Ben değilim kilit vuran
Onlar; biliyorlar
Dişe dokunanı
En çok okunanı!
Neymiş efendim;
Güvenlik gerekçesi(!)
Güvenlik; kimin, neyin
Belli ki sermayenin!
Koktu bu ayaklar(!)
Böylesine kokuşmuş
Çürümüş kapitalist sistemi
Ancak teneşir paklar!
Bedavadır denemen;
Güçlü olan egemen
Hele sanal alemde
Tümüyle ellerinde dü(ğ)men!
Teşekkürler yönetici(!)
Bana beni öğrettin
Susturmak için beni
Kibarca bahaneler ürettin!
Hey ağlara takılıp kalan
Sokakta işsiz,
Evindeki güçsüz adam
Onlar senin farkındalar,
Onlar kim;
Sen de bunun farkına var!
Çekmeden onlar fişini
Sen çekil; bitir işini!
Tekil tekil çoğul olur
Arılarca oğul olur!...
Sosyal paylaşıma
Asosyal kilit;
Sen mi yöneteceksin beni
Hassittir git!
Şaban AKTAŞ
04.01.2013
Foto: Deniz Gezmiş’in O.D.T.Ü. stadyumuna yazdığı DEVRİM yazısı.
Eğer yaşıyorsa babanızın ellerinden öptüm.
"ayaklarımın altına sopayla vurduğu, sonra da kış günü ”Git, o soğuk betona bas da ayakların şişmesin!’ dediği aklımdan çıkmış değil. Komşudan ekmek almaya alışırsam, hayatta hep başkalarına el açar dilenci olurmuşum."
Demek ne kadar önemli bir mühür olmuş ki, bu soğuğu ve acıyı biz bile hissettik.
Tebrik ederim.