Mektup
Ezikbüzük bir mektup, kırık dökük bir yazı
Bana anlat diyorsun, kaldindeki marazı Nasıl anlatayım ki içimdeki boşluğu Nasıl anlatayım ki içimdeki loşluğu Kâğıt kaleme küsüp kendi özümden kaçtım Suskunluk denizine yıllardır yelken açtım Ardımda bırakmadım tek satırlık bir dizim Öyle uzaklaştım ki yok,a gömüldü izim Kelimeler tutsaktır beynimin zindanında Bırak kınalı ukde’m kalsın gönül hanında Geri dönecek kadar kalmadı ki mecalim Hâlimi soruyorsun işte budur ahvalim Kimi, nefes alsa da, canı ölüdür tende Yaralı birkaç kelam dökülür her gidende Biz gözlerde dökülen kederlerin virgül’ü Biz tikenli güllerin iflah olmaz bülbülü Kılınmamış namazın, biz öksüz seccadesi Biz, virane beldenin yosun tutmuş caddesi Biz, sarp uçurumların, kenarına tutunan Biz, suçsuz mahkûm gibi surgularda yutkunan Daha ne anlatayım ki, bilmem nasıl anlatsam Cevabi mektubuna daha neleri katsam Onuttum diye mi ki, yıllar sonra sınarsın? Ezikbüzük mektupla, kinayeli kınarsın Hangi canlı vaz geçer aldığı nefesinden Hangi ana bizardır kundağının sesinden Hangi tutsak mutludur, zincirle kafesinden Bilmeden, anlamadan, neden dilin isyanda Düşünmeden halimi, neden aklın nisyanda Vaziyeti tasvire yetmez ki birkaç kelam Kalemi kırıyorum, son cümlemde, vesselam |
Mektup yazdım acele
al eline hecele
mektup benim vekilimdir
koy koynuna gecele