DİNMEYEN ZULÜM...Ölümü irdeliyor şafak afaki bulutlarsa yok satıyor Beti benzi atmış ümmetin isyanı ve işte tok gözlü ruhlar Nasıl da sözüm ona cafcaflı Tok evin aç kedisi İsyankâr Bakışlar romansı. Dünü tefe koyduk koyalı Günü de geçiştirip Sözcüklerin hasretinde ulu orta sevenlerin Nezdinde ulu orta ölenler durduk yere Efkârı hayat belleyenler Aslında hayat bunun neresinde? İstifli bedenler na’şı insanlığın Bakalım nereye kadar gider masumiyetin Tutsaklığı? Tuzak addedilen bir gün Ölümle bilenen her yürek nasıl da kördüğüm İnsafsız lenduha gölgeler Acının kıvamı boyunu çoktan aştı insanların Devasa dalgalar yutup da beslendi acıyla Açılmadığı kadar barışın kapısı. Aymazlığında içine düşülen kafesin kırık teli Bir kuş misali göç eyleyen ruhlar Kavimi ölü Kavşağı belki de bir b/ölü insan Aşkın hicreti Sessizliğin masum göçü Masumiyetin sessiz öcü Hörgücü güllerin solan dikenleri Bir batında doğan ve ölen gün ışığının Solu raksı baştan ayağa Nasıl da yaslı vicdanın baş şehri Bir kumpanya adeta insanlık Kumar oynayıp da kazanan gördün mü hiç? O halde başını kaldır ve bak Kanayan coğrafyalarda kana doymayan Hilkat garibesi öcülerin dinmedi gitti zulmü. Yalnızlığın sağdıcı iklim Sözcüklerin ölü nefsi ikilem Yüklü insanlar ve hudutlar Şeytana peşkeş çekilen masum bedenler ve rüzgâr İçine ters eserken şehrin Şüheda mazisi güneşin Artık siyah doğuyor gün ve eşi Mehtabın kor nefesi İhya edilesi kötülük İmha edilesi lanet ve iblis Kör noktası devranın Kordan gülücükler acıyla boyandı |