Hoşgeldin Banu
Daha ilk dersten çakıldın derler ya seninki de böyle oldu:) Bu işin şakası tabii ki. Umarım yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen çevremizde bize umut veren hayatımızı anlamlı kılan insanlarla beraber daha nice güzel bayramlar yaşarız. Başınız sağolsun tekrardan sevgiler selamlar...
Kıymetini Bilin!
Geçen hafta yazamadım ama bu hafta bayrama yetiştim. Mendillerinizi alın öyle gelin lütfen : )
11.9.2016
Uzun süre kaybolup sonra birden gelip, “tamam bundan sonra süreklilik sağlayacağım Önder” dememin üstünden tam bir hafta-bir gün geçti. Yani ben bi hafta yazıp bir hafta yazmayarak yine onları haklı çıkardım : )) Onlar derken sevgili Ansızın’da var. “Bir yazı yazıp üç yıl kaybolmazsın değil mi” diye söylenmeden geçemedi : )) Ama gerçekten çok önemli mazeretim vardı.
Söz vermek işte böyle önemli bir şey. Yerine getiremeyeceğin ya da şüphe olabilecek en ufak bir şeyde dahi iyi düşünülmeli. Kararlarımızı verirken de öyle, sorumluluktan çok olabilecek riskleri göz önünde tutup hızlı bir eylem gerçekleştirmeli. Bu da hayatımızda edindiğimiz tecrübelerin iyiliği veya kötülüğüne göre değişir. Bu nedenle haftaya yine olmazsam şimdiden söyleyeyim de kızmayın. Geçen hafta yayınlayacağım yazıyı çarşamba akşamından yazıp bitirmiştim. Çok eğlenceliydi! Fakat ablamın 3,5 aylık eşi sevgili Özhan’ı ani bir kalp krizinden ötürü kaybedince acımız büyüdü ve burayı tamamen unuttum. Tabi ben ağlarken de sizin gülmenizi istemedim.
Zaman o kadar hızlı geçiyor ki, bugün sabah güneşi görüp arkamızı döndüğümüzde, yıldızlara el sallıyor olabiliriz. Çünkü yaşadığımız hiçbir şeyin değeri yok. Anlık sevinçler yaşayıp, gülüp, eğlenip koşarak ilerliyoruz. Mutluluk kavramımız yok denecek kadar az. Aldığımız hazlar bizi tatmin etmeye yetmiyor ve sadece alışkanlıklarımız ve korumaya çalıştığımız yaşam standartlarımız rutin ilerliyorsa, “mutluyuz” diyebiliyoruz.
Bundan iki yıl önce de babamı kaybetmiştim. Ama o kayıp öyle böyle değil. Vücutta iki tür kanser ve tip 2 diyabet, ayak parmağı kangren olmuş ve parmakları kesilmeye başlamıştı. Sigara içmeye devam, perhiz yapmıyor ve damarlar iflas etmiş durumdaydı. Ona rağmen arada kaçamak yapıp bir şeyler yerdi. Bizim İstanbul’daki evimizde arkadaşlarım iyi bilir her yerde karnını doyuracak kadar abur cubur ve şeker vardır. Yakalanınca o masum gülüşü yaramaz çocuklar gibi hiç gözümün önünden gitmez. Şefkatle gülümser o şekeri yemesine göz yumardım. Başka hiçbir şey yapamazdım çünkü. Yapamadım da! Şimdi düşündüğümde o son günlerinde en çaresiz kaldığı sigaraya da müsaade etmiş olsaydım. Tek keşke dediğim şey bu… Tipik Türk erkeği, doktora gitmez, gitse de söyleneni yapmaz, şikayet etmez ve üstüne üstlük güçlü görünmeye devam eder. Hayatımda mutlu olmanın ne demek olduğunu ben asıl o zaman çok iyi anlamıştım. Neredeyse 4 ayın her gününü hastanelerde ve acil servislerinde geçirdik ailece. Çapa’da kalp damar cerrahi bölümünde biz hayatın başka bir yanını öğrendik. Eğer kalbinde bir parça vicdan taşımadığını düşündüğünüz birileri varsa oraya götürün, bir saat oturup çevresini izlemesini sağlayın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kesilen parmaklar, beline kadar olmayan adamlar, açılmış ve bir türlü kapanmayan yaralar, ağlayan sızlayan ve gözlerinde korku taşıyan onca kişi.
Şimdi ben bunları neden anlattım. Evet her şey toz pembe, gül pembe, pespembe olsun istiyoruz her şeyi. Ama öyle değil. Yıllarca ailemden uzakta tek başına yaşayan ve mücadele eden biri olarak, benim durumumda olan kişiler empati kurmakta zorlanmayacaklar. Düştüğünde elinden tutup kaldırmasını istediğin birilerinin olmasını istiyorsun. Bu sayı ile ölçülmez, o anda elini tutan kişinin gücü ile ölçülür. Bu dünyada bugün ne yapıyorsak yarın karşılığını buluyoruz. Mutlulukta böyle bir şey işte, parmağımız kesilmeden, gözümüz kör olmadan, ayağımız kırılmadan, midemiz yanmadan onların kıymetini nasıl bilmeyip hor kullanıyorsak. İyileştiğinde mutlu olduğumuzu hissediyorsak, çevremizde ilişki kurduğumuz insanlarda öyle. O yüzden kalp kırmak, kötü söz söylemek, ayıp aramak olmamalı gayemiz. İyi insan biriktirmeli, sevdiğimiz dostlarımızla anılarımıza yatırım yapmalıyız. Üç beş fazla kıyafet ya da eşya bizi ne kadar iyi edebilir ki. Bu yıl okul ihtiyacını göreceğimiz birkaç öğrencinin yüzündeki gülümsemeyi görmek gibi yapabileceğimiz çok şey var.
Şimdi ben bunları neden anlattım. Bayram öncesi berbat kötü bir sınavdan geçtik. Hem cenaze işlemleri hem ev taşıdım bu bir hafta içinde bittim! Bayramlarda hep sürekli babamı anlatıyorum ve çevremin ders almasını istiyorum. Bu bir bilgelik, bilgiçlik değil. Bu hayatta var olmamızın bir sebebi olduğunu hatırlatmak. Güzel ve mutlu dostluklarımızın olduğu, ailemizin yanında dünkü çocuk olduğumuz, bizden sonra gelenlere örnek olduğumuz, gerçekten mutlu olduğumuz bir bayram olsun. En güzel tatlılar ve kahveler sohbetinize eşlik etsin. Bayram sonrası da İstanbul’da olanlar ile bir haftasonu toplanıp çay kahve içebiliriz. Kim bilir...
Yazıyı defalarca okuyup bir türlü kafasını toparlayamayan ben, umarım bir hafta sonrasında size kendimi affettiririm.
Sevgiyle…
@banukalyoncu
Söz vermek işte böyle önemli bir şey. Yerine getiremeyeceğin ya da şüphe olabilecek en ufak bir şeyde dahi iyi düşünülmeli. Kararlarımızı verirken de öyle, sorumluluktan çok olabilecek riskleri göz önünde tutup hızlı bir eylem gerçekleştirmeli. Bu da hayatımızda edindiğimiz tecrübelerin iyiliği veya kötülüğüne göre değişir. Bu nedenle haftaya yine olmazsam şimdiden söyleyeyim de kızmayın. Geçen hafta yayınlayacağım yazıyı çarşamba akşamından yazıp bitirmiştim. Çok eğlenceliydi! Fakat ablamın 3,5 aylık eşi sevgili Özhan’ı ani bir kalp krizinden ötürü kaybedince acımız büyüdü ve burayı tamamen unuttum. Tabi ben ağlarken de sizin gülmenizi istemedim.
Zaman o kadar hızlı geçiyor ki, bugün sabah güneşi görüp arkamızı döndüğümüzde, yıldızlara el sallıyor olabiliriz. Çünkü yaşadığımız hiçbir şeyin değeri yok. Anlık sevinçler yaşayıp, gülüp, eğlenip koşarak ilerliyoruz. Mutluluk kavramımız yok denecek kadar az. Aldığımız hazlar bizi tatmin etmeye yetmiyor ve sadece alışkanlıklarımız ve korumaya çalıştığımız yaşam standartlarımız rutin ilerliyorsa, “mutluyuz” diyebiliyoruz.
Bundan iki yıl önce de babamı kaybetmiştim. Ama o kayıp öyle böyle değil. Vücutta iki tür kanser ve tip 2 diyabet, ayak parmağı kangren olmuş ve parmakları kesilmeye başlamıştı. Sigara içmeye devam, perhiz yapmıyor ve damarlar iflas etmiş durumdaydı. Ona rağmen arada kaçamak yapıp bir şeyler yerdi. Bizim İstanbul’daki evimizde arkadaşlarım iyi bilir her yerde karnını doyuracak kadar abur cubur ve şeker vardır. Yakalanınca o masum gülüşü yaramaz çocuklar gibi hiç gözümün önünden gitmez. Şefkatle gülümser o şekeri yemesine göz yumardım. Başka hiçbir şey yapamazdım çünkü. Yapamadım da! Şimdi düşündüğümde o son günlerinde en çaresiz kaldığı sigaraya da müsaade etmiş olsaydım. Tek keşke dediğim şey bu… Tipik Türk erkeği, doktora gitmez, gitse de söyleneni yapmaz, şikayet etmez ve üstüne üstlük güçlü görünmeye devam eder. Hayatımda mutlu olmanın ne demek olduğunu ben asıl o zaman çok iyi anlamıştım. Neredeyse 4 ayın her gününü hastanelerde ve acil servislerinde geçirdik ailece. Çapa’da kalp damar cerrahi bölümünde biz hayatın başka bir yanını öğrendik. Eğer kalbinde bir parça vicdan taşımadığını düşündüğünüz birileri varsa oraya götürün, bir saat oturup çevresini izlemesini sağlayın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kesilen parmaklar, beline kadar olmayan adamlar, açılmış ve bir türlü kapanmayan yaralar, ağlayan sızlayan ve gözlerinde korku taşıyan onca kişi.
Şimdi ben bunları neden anlattım. Evet her şey toz pembe, gül pembe, pespembe olsun istiyoruz her şeyi. Ama öyle değil. Yıllarca ailemden uzakta tek başına yaşayan ve mücadele eden biri olarak, benim durumumda olan kişiler empati kurmakta zorlanmayacaklar. Düştüğünde elinden tutup kaldırmasını istediğin birilerinin olmasını istiyorsun. Bu sayı ile ölçülmez, o anda elini tutan kişinin gücü ile ölçülür. Bu dünyada bugün ne yapıyorsak yarın karşılığını buluyoruz. Mutlulukta böyle bir şey işte, parmağımız kesilmeden, gözümüz kör olmadan, ayağımız kırılmadan, midemiz yanmadan onların kıymetini nasıl bilmeyip hor kullanıyorsak. İyileştiğinde mutlu olduğumuzu hissediyorsak, çevremizde ilişki kurduğumuz insanlarda öyle. O yüzden kalp kırmak, kötü söz söylemek, ayıp aramak olmamalı gayemiz. İyi insan biriktirmeli, sevdiğimiz dostlarımızla anılarımıza yatırım yapmalıyız. Üç beş fazla kıyafet ya da eşya bizi ne kadar iyi edebilir ki. Bu yıl okul ihtiyacını göreceğimiz birkaç öğrencinin yüzündeki gülümsemeyi görmek gibi yapabileceğimiz çok şey var.
Şimdi ben bunları neden anlattım. Bayram öncesi berbat kötü bir sınavdan geçtik. Hem cenaze işlemleri hem ev taşıdım bu bir hafta içinde bittim! Bayramlarda hep sürekli babamı anlatıyorum ve çevremin ders almasını istiyorum. Bu bir bilgelik, bilgiçlik değil. Bu hayatta var olmamızın bir sebebi olduğunu hatırlatmak. Güzel ve mutlu dostluklarımızın olduğu, ailemizin yanında dünkü çocuk olduğumuz, bizden sonra gelenlere örnek olduğumuz, gerçekten mutlu olduğumuz bir bayram olsun. En güzel tatlılar ve kahveler sohbetinize eşlik etsin. Bayram sonrası da İstanbul’da olanlar ile bir haftasonu toplanıp çay kahve içebiliriz. Kim bilir...
Yazıyı defalarca okuyup bir türlü kafasını toparlayamayan ben, umarım bir hafta sonrasında size kendimi affettiririm.
Sevgiyle…
@banukalyoncu
Yorumlar
Mesaj Yaz
11.9.2016 21:40:54
Yorum Yapın
Kıymetini Bilin! ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol
Üyelik Girişi Yap