Ankara desek :))
Editörden... Bana Komşularımdan Roman Olur
Keyifli, mutlu, huzurlu, bereketli bir hafta olsun hepimize.
25.5.2015
Pazar dediğin keyif demek, dinlenmek demek, sevdiklerini görmek onlarla güzel vakit geçirmek demek. Kimine göre de cumartesi gecesi çok geç bitmiştir öğleye kadar uyumak demek. Fakat bizim evde mümkün değil. Son 10 günde tüm sabah planlarımı değiştirmek zorunda kalıyorum. Yeni komşularıma keşke “hoş geldiniz” demeseydim. Ya da ben tüm iyi niyet ve güzelliğimle “hoş geldiniz” dediğimde benim asıl ne demek istediğimi anlasalardı. Çünkü taşınma sırasında verdiği zarar ve saygısızlıktan fazlasıyla şikayetçi olmuştum.
Zaten ülkemizde hemen iki tuğla bir sıva yap sat evleri yüzünden sıkıntılıyız. İnşaat firmalarımız zenginliğine zenginlik evet elbette katsınlar ama mutlu ailelerin azalmasına sebep olunuyor böylelikle. Yan komşularından gizli hiçbir şeyinin olması mümkün değil. Evde gizli saklı bir konu varsa konuşulacak, kulaktan kulağa oynar gibi sessizce fısıldayarak konuşmak zorunda kalıyoruz. Saz gibi duvarlardan da gecenin bi vakti komşunun horlaması ile uyanır mı insan! Evet : )))
Şimdi insanın aklına bekar yaşayan gençlerin gürültü yaptığı ve saygısız olduğu düşünülür. Halbuki benim yan komşularım yaşlı bir aile. Hiç mi medeniyet görmediniz diyesim geliyor. Şimdi ben sabahın köründe onlar böyle yüksek sesle konuşurken onların duvarına vurup “sessiz olun burada insan yaşıyor” demek istiyorum, içimdeki insan beni dürtüyor “yapma lütfen Banucuğum” diyor. Yapamıyorum.
Komşularımı anlatmakla bitmez. Sabah ezanında kalkıp kendi kendine söylenen üst komşum da yaşlı bir teyze : ))) Onlarla yaşadıklarımı yazsam kesin roman olur! Olmasın diyorum içimden üç kere, tahtaya vuruyorum, kulağımı çekip, çevremde dönerek daire çiziyorum : )))
Eski gürültücü komşularıma alıştığım için yenileri yadırgıyorum. Alışmak zaman alacak. Ben bu uykusuz geçen zamanımı kitap okuyarak geçirmeye devam ediyorum tabi. Şu an elimde Ece Temelkuran’ın Devir isimi kitabı var. Elimden bırakamadığım doğru. Onca yoğunluğuma rağmen en azından yolda veya yatmadan bir bölüm mutlaka okuyorum. Zaten ben bu kadını severim. Ayrıca anlatımına hastayım. ( “ Düğümlere Üfleyen Kadınlar”ın tadı hala damağımda… ) Sürükleyen bir dil ve içinden çıkamayacağın bir perdeye sarılır gibisin. Bittiğinde ayrıntılı konuşabiliriz, Ali ve Ayşe’nin anlattıklarını.
Roman okumayı eskiden ezelden beri severim. Fakat kitap almaya gittiğimde hadi yeni birileri ile tanışayım kısmı benim için çok sancılı geçiyor. Popüler olmuş yazdıkları beş para etmeyen birçok kişiye bir sürü para vermişliğim var. Benim param kıymetli herkes gibi. Çünkü ben korsan kitap alan biri değilim. Ayda mutlaka en az üç kitap alıyorum. İş veya hobi için aldığım dergiler vs. ayrı tabi. Hal böyle olunca aldığım kitabın ve tanıştığım yazarın iyi olmasını beklemek gibi bir derdim var. Tavsiyelere çok fazla kulak asmayan biriyim. Kime göre iyi, tavsiye edenin tarzı ve yazın dili anlayışı nedir? Benim değerlendirmelerimle ne kadar örtüşüyor? Bir sürü testten geçirilecek durum var, uğraşamam. Ben keşfetmeliyim. Önyargılarımdan uzak olduğum zamanlar bazen iyi yazarlar ile karşılaşıyorum. Sinan Akyüz gibi.
Popüler ve reklamlar ile bir yere gelmiş ya da öyle olduğuna inandığım çok kişi oldu. Çoğu da beni yanıltmadı. Her reklamı yapılan kişi iyi değil midir? gibi bir yanılgıya düşmeyelim lütfen. Benim bahsettiğim bu değil asla.
Bir gün okuyacak elimde kitabım kalmadı. Profilo İş Merkezi D&R ‘ a sürekli uğrarım öğle araları. İş yerime en yakın olan yerlerden biri orası. Orada dolaşırken kitabın rengi çekti beni önce. Sonra ismi güzel geldi, “Şahika Feraye- Savrulan Hayatların Hikayesi”. Sinan Akyüz ismini görünce aslında biraz geri durdum. Arka kapağını okudum, ilgimi çekti. Açtım ilk bölümün ilk sayfasını bitirmek üzereydim, kitabı okumaya karar verdim. Ben o gün kitabın ilk 70 sayfasını soluksuz okumuştum. Kitabın başlangıcı Çanakkale’de geçiyor. Savaşın en çetin zamanını, mücadeleyi, kayıpları, aşkı, vicdanı, üzüntüyü, ızdırabı, buruk sevinçleri içine iyice yerleştirmiş. Yer yer ağlayıp gözlerimin dolduğu sayfalar oldu. Kitap bittiğinde gerçekten yüzümde buruk bir acı vardı. Etkisinden kurtulamadım. Kız kardeşlerin başlarına gelenler, yaşadıkları, çektikleri, üzüntüleri, sabırları inanılmaz etkileyiciydi.
Sonra ben Sinan Akyüz’ün diğer kitaplarını da okumaya başladım. Piruze-Piruze ve Oğulları derken tüm kitap serisini bitireceğim. Sinan Akyüz’ün genelde gerçek hikayelerden esinlenerek yazdığını biliyorum. Bu nedenle okuduklarım sanki anlatıcının yanındaymışım da bana özel anlatıyormuş hissini alıyor olmam keyifli. Bu nedenle daha samimi ve daha sıcak bir iz bırakıyor. Kadın hikayelerini ele alan erkek bir yazarın bu kadar güzel anlatıyor olmasının ayrı bir keyfi var. Kadın yazar olsa içine kendi duygularını ve binlerce örümcek ağından süzdüklerini ifade etmeye çalışıp bir Türk filmine çeviriyor olacaktı. Herkesin bildiği ve içinden kaçtığı. Fakat hal böyle olunca hiç iyi yazan kadın yazar yok mu demeyin sakın. Var var, sırayla hepsinden söz edeceğim. Objektif bir gözle kadın ve erkek ilişkilerini gayet güzel aktaran, edebiyat ve roman tadını alıp mutlu olacağınız bir isim olacağına inandığım bir yazar Sinan Akyüz.
Siz de benim gibi tavsiye sevmeyenlerden olabilirsiniz. Umarım en kısa zamanda karşılaşırsınız öyleyse. Ben şimdi üst komşumun kime neden, niye söylendiğini çok merak ediyorum. İlginçte bir hayat hikayesi varmış aslında. Eşi zamanında Şişli’nin zenginlerinden. Kimsenin yokken onların sayılı sarı taksi plakaları var ve onları çalıştırıyorlar. Sonra adamcağız aksi, huysuz, sürekli problem çıkartan biri. Karısı da inadına mülayım, sakin huylu, ağzı var dili yok biri. Gerçi bu tür şeyler dışarıdan böyle bilinir de içini bilemezsiniz. Üç çocukları olmuş. Kadın eşi öldüğünde benim üst dairemde kendi evinde tek başına yaşamaya devam etmiş. Tabi bu arada kadına kocasının çektirdikleri, eziyetleri vs. bir hayli çokça örnekleriyle anlatıldı. Adamın ölümü de hiç kolay olmamış çok fazla çekmiş. Bizim mahallenin taksicileri anlatmışlardı bir çoğunu. Haftada bir kızının biri geliyor iki çocuğu ile kavga gürültü sesli bir haftasonu geçiriyoruz. Şimdi o kadıncağızı dinlesem kim bilir neler anlatır.
Ben de hikaye anlatan çok. Fakat roman yazmak bambaşka bir şey. Tekniğini öğrenmek için geçen hafta bir atölyeye gittim. Çok verimli bir eğitim oldu benim için. Hatta oturup şimdi iki derslik kitap eleştirileri hazırlayacağım. Sonra da istediğim bir roman denemesi yapabilirim. Yine de emekli olmam gerek. Anlatılan teknik hem hiç kolay değil, hem ciddi bir araştırmayı gerektiriyor. Velhasıl ben de laf çok, gece uzun, sabah iş var…
Uzun süredir bir etkinlik yapmıyor Edebiyatdefteri, boğazda bir kahvaltı ya da bir akşam yemeği mi yesek birlikte. En yetkili merciye iletmemi isteyen arkadaşlar oldu, benden söylemesi : )))
Keyifli, mutlu, huzurlu, bereketli bir hafta olsun hepimize.
Sevgilerimle.
@banukalyoncu
Zaten ülkemizde hemen iki tuğla bir sıva yap sat evleri yüzünden sıkıntılıyız. İnşaat firmalarımız zenginliğine zenginlik evet elbette katsınlar ama mutlu ailelerin azalmasına sebep olunuyor böylelikle. Yan komşularından gizli hiçbir şeyinin olması mümkün değil. Evde gizli saklı bir konu varsa konuşulacak, kulaktan kulağa oynar gibi sessizce fısıldayarak konuşmak zorunda kalıyoruz. Saz gibi duvarlardan da gecenin bi vakti komşunun horlaması ile uyanır mı insan! Evet : )))
Şimdi insanın aklına bekar yaşayan gençlerin gürültü yaptığı ve saygısız olduğu düşünülür. Halbuki benim yan komşularım yaşlı bir aile. Hiç mi medeniyet görmediniz diyesim geliyor. Şimdi ben sabahın köründe onlar böyle yüksek sesle konuşurken onların duvarına vurup “sessiz olun burada insan yaşıyor” demek istiyorum, içimdeki insan beni dürtüyor “yapma lütfen Banucuğum” diyor. Yapamıyorum.
Komşularımı anlatmakla bitmez. Sabah ezanında kalkıp kendi kendine söylenen üst komşum da yaşlı bir teyze : ))) Onlarla yaşadıklarımı yazsam kesin roman olur! Olmasın diyorum içimden üç kere, tahtaya vuruyorum, kulağımı çekip, çevremde dönerek daire çiziyorum : )))
Eski gürültücü komşularıma alıştığım için yenileri yadırgıyorum. Alışmak zaman alacak. Ben bu uykusuz geçen zamanımı kitap okuyarak geçirmeye devam ediyorum tabi. Şu an elimde Ece Temelkuran’ın Devir isimi kitabı var. Elimden bırakamadığım doğru. Onca yoğunluğuma rağmen en azından yolda veya yatmadan bir bölüm mutlaka okuyorum. Zaten ben bu kadını severim. Ayrıca anlatımına hastayım. ( “ Düğümlere Üfleyen Kadınlar”ın tadı hala damağımda… ) Sürükleyen bir dil ve içinden çıkamayacağın bir perdeye sarılır gibisin. Bittiğinde ayrıntılı konuşabiliriz, Ali ve Ayşe’nin anlattıklarını.
Roman okumayı eskiden ezelden beri severim. Fakat kitap almaya gittiğimde hadi yeni birileri ile tanışayım kısmı benim için çok sancılı geçiyor. Popüler olmuş yazdıkları beş para etmeyen birçok kişiye bir sürü para vermişliğim var. Benim param kıymetli herkes gibi. Çünkü ben korsan kitap alan biri değilim. Ayda mutlaka en az üç kitap alıyorum. İş veya hobi için aldığım dergiler vs. ayrı tabi. Hal böyle olunca aldığım kitabın ve tanıştığım yazarın iyi olmasını beklemek gibi bir derdim var. Tavsiyelere çok fazla kulak asmayan biriyim. Kime göre iyi, tavsiye edenin tarzı ve yazın dili anlayışı nedir? Benim değerlendirmelerimle ne kadar örtüşüyor? Bir sürü testten geçirilecek durum var, uğraşamam. Ben keşfetmeliyim. Önyargılarımdan uzak olduğum zamanlar bazen iyi yazarlar ile karşılaşıyorum. Sinan Akyüz gibi.
Popüler ve reklamlar ile bir yere gelmiş ya da öyle olduğuna inandığım çok kişi oldu. Çoğu da beni yanıltmadı. Her reklamı yapılan kişi iyi değil midir? gibi bir yanılgıya düşmeyelim lütfen. Benim bahsettiğim bu değil asla.
Bir gün okuyacak elimde kitabım kalmadı. Profilo İş Merkezi D&R ‘ a sürekli uğrarım öğle araları. İş yerime en yakın olan yerlerden biri orası. Orada dolaşırken kitabın rengi çekti beni önce. Sonra ismi güzel geldi, “Şahika Feraye- Savrulan Hayatların Hikayesi”. Sinan Akyüz ismini görünce aslında biraz geri durdum. Arka kapağını okudum, ilgimi çekti. Açtım ilk bölümün ilk sayfasını bitirmek üzereydim, kitabı okumaya karar verdim. Ben o gün kitabın ilk 70 sayfasını soluksuz okumuştum. Kitabın başlangıcı Çanakkale’de geçiyor. Savaşın en çetin zamanını, mücadeleyi, kayıpları, aşkı, vicdanı, üzüntüyü, ızdırabı, buruk sevinçleri içine iyice yerleştirmiş. Yer yer ağlayıp gözlerimin dolduğu sayfalar oldu. Kitap bittiğinde gerçekten yüzümde buruk bir acı vardı. Etkisinden kurtulamadım. Kız kardeşlerin başlarına gelenler, yaşadıkları, çektikleri, üzüntüleri, sabırları inanılmaz etkileyiciydi.
Sonra ben Sinan Akyüz’ün diğer kitaplarını da okumaya başladım. Piruze-Piruze ve Oğulları derken tüm kitap serisini bitireceğim. Sinan Akyüz’ün genelde gerçek hikayelerden esinlenerek yazdığını biliyorum. Bu nedenle okuduklarım sanki anlatıcının yanındaymışım da bana özel anlatıyormuş hissini alıyor olmam keyifli. Bu nedenle daha samimi ve daha sıcak bir iz bırakıyor. Kadın hikayelerini ele alan erkek bir yazarın bu kadar güzel anlatıyor olmasının ayrı bir keyfi var. Kadın yazar olsa içine kendi duygularını ve binlerce örümcek ağından süzdüklerini ifade etmeye çalışıp bir Türk filmine çeviriyor olacaktı. Herkesin bildiği ve içinden kaçtığı. Fakat hal böyle olunca hiç iyi yazan kadın yazar yok mu demeyin sakın. Var var, sırayla hepsinden söz edeceğim. Objektif bir gözle kadın ve erkek ilişkilerini gayet güzel aktaran, edebiyat ve roman tadını alıp mutlu olacağınız bir isim olacağına inandığım bir yazar Sinan Akyüz.
Siz de benim gibi tavsiye sevmeyenlerden olabilirsiniz. Umarım en kısa zamanda karşılaşırsınız öyleyse. Ben şimdi üst komşumun kime neden, niye söylendiğini çok merak ediyorum. İlginçte bir hayat hikayesi varmış aslında. Eşi zamanında Şişli’nin zenginlerinden. Kimsenin yokken onların sayılı sarı taksi plakaları var ve onları çalıştırıyorlar. Sonra adamcağız aksi, huysuz, sürekli problem çıkartan biri. Karısı da inadına mülayım, sakin huylu, ağzı var dili yok biri. Gerçi bu tür şeyler dışarıdan böyle bilinir de içini bilemezsiniz. Üç çocukları olmuş. Kadın eşi öldüğünde benim üst dairemde kendi evinde tek başına yaşamaya devam etmiş. Tabi bu arada kadına kocasının çektirdikleri, eziyetleri vs. bir hayli çokça örnekleriyle anlatıldı. Adamın ölümü de hiç kolay olmamış çok fazla çekmiş. Bizim mahallenin taksicileri anlatmışlardı bir çoğunu. Haftada bir kızının biri geliyor iki çocuğu ile kavga gürültü sesli bir haftasonu geçiriyoruz. Şimdi o kadıncağızı dinlesem kim bilir neler anlatır.
Ben de hikaye anlatan çok. Fakat roman yazmak bambaşka bir şey. Tekniğini öğrenmek için geçen hafta bir atölyeye gittim. Çok verimli bir eğitim oldu benim için. Hatta oturup şimdi iki derslik kitap eleştirileri hazırlayacağım. Sonra da istediğim bir roman denemesi yapabilirim. Yine de emekli olmam gerek. Anlatılan teknik hem hiç kolay değil, hem ciddi bir araştırmayı gerektiriyor. Velhasıl ben de laf çok, gece uzun, sabah iş var…
Uzun süredir bir etkinlik yapmıyor Edebiyatdefteri, boğazda bir kahvaltı ya da bir akşam yemeği mi yesek birlikte. En yetkili merciye iletmemi isteyen arkadaşlar oldu, benden söylemesi : )))
Keyifli, mutlu, huzurlu, bereketli bir hafta olsun hepimize.
Sevgilerimle.
@banukalyoncu
Yorumlar
Mesaj Yaz
27.5.2015 16:13:54
Sevgili Athena,
Değerli yorumunuz ve paylaşımınız için teşekkürler. Ankara 2 İstanbul 2 eşit durumdayız. Sonbahardan sonra mutlaka Ankara yapılmalı bence... Sizi unutmayız asla.
Sevgiler.
Değerli yorumunuz ve paylaşımınız için teşekkürler. Ankara 2 İstanbul 2 eşit durumdayız. Sonbahardan sonra mutlaka Ankara yapılmalı bence... Sizi unutmayız asla.
Sevgiler.
Mesaj Yaz
27.5.2015 16:12:36
Önder ve Deniz alemsiniz :))) Kars bana da uyar, Ankara'da uyar ama sonbahardan sonra :)))
Mesaj Yaz
27.5.2015 09:51:16
İkinci kupayı devirmek üzereyim ama gözümün tekini dahi açamadım.Hava durumuna baktığımda 1 hafta boyuncada karanlık,yağmurlu bir hava bizi bekliyor.Ne mutlu yaz geldi diyene...Yazınızı okurken yeni taşındığım evde henüz kim olduklarını bilmesemde sanki beraber yaşadığımızı düşündüğüm komşularımızı buruk bir gülümsemeyle andım.Sinan Akyüzü incelenecek yazarlar arasına aldım.Defterde Ankarada bir buluşma olursa katılmak istediğimi bildirerek Ankaraya bir oyda benden diyorum
...
...
Mesaj Yaz
26.5.2015 17:50:21
işte sana kıyağım olsun :D
Mesaj Yaz
26.5.2015 16:40:59
ama ankara karsa daha yakın ya biraz adaletsizlik var:)
Mesaj Yaz
26.5.2015 16:37:13
Kars'ta yapalım herkes eşit şartlarda olsun
Mesaj Yaz
26.5.2015 09:04:46
Çenem benim hep düşük Denizimmmm :)))
Toplantıyı İstanbul'da yapmazlarsa da ben katılamayacağım. ANSIZIN'a ilet dediler ben toptan buradan yazdım :)
Öpüyorum çok...
Toplantıyı İstanbul'da yapmazlarsa da ben katılamayacağım. ANSIZIN'a ilet dediler ben toptan buradan yazdım :)
Öpüyorum çok...
Yorum Yapın
Editörden... Bana Komşularımdan Roman Olur ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol
Üyelik Girişi Yap