ÜYELİK GİRİŞİ ÜYE OL
Anasayfa Şiirler Forum Etkinlikler Kitap Nedir? Bicümle Tv Müzik Atölye Arama Blog İletişim Yazılar
Giriş Yap Üye Ol
Bir peşin hükmü söküp atmak, atomu parçalamaktan daha zordur. - Einstein Paylaş
ANASAYFA
ETKİNLİKLER
NEDİR?
TİVİ
BLOG
BİCÜMLE
ATÖLYE
ARAMA

Mimar Sinan - Osman Özbahçe

Yaşam, doğumla ölüm arasına sıkıştırılmış küçük bir halka. İnsanlığa sunulmuş bu boş halkanın içini doldurup, hayatı anlamlandırmak kişinin kendi elinde. İnsan ya varlık bilincine varıp bunu hayatıyla ispatlar, ya da gafil kalıp o boş halkayı kendi boynuna dolar ve soluksuz kalır.

19.9.2011

Mimar Sinan - Osman Özbahçe

Ömrünü yapıtlarıyla, geride bıraktığı eserleriyle manidar kılıp huzuru kalple giden üstadlar bu bilincin doruğuna varmış kimseler olsa gerek. İşte, ustalar ustası mimar Sinan da o zatlardan biri. Yaşamı boyunca insanlığa hizmeti kendine dert edinmiş, başındaki emirin verdiği emri eksiksiz ve itirazsız yerine getirmiş bir taş toprak ustasıdır o. Yapıtlarının hepsinden duyan kulaklar için Allah (c.c.) nidaları yükselen, sahibine muti olduğu için taşın ve toprağın da kendisinin emirlerine ram olduğu bir hak dostudur. Yunuslar kelimeleri, âşık Veyseller sazı, Sultan Süleymanlar kılıcı konuştururken o, üzerine basıp geçtiğimiz taşı toprağı dile getirmiştir elli yıl boyunca.

Önceleri askerdir Mimar Sinan. Haseki Sinan diye bilinir yeniçeri ocağında. Kanuniyle birlikte birçok savaşa katılır; ancak mütevazı olduğu için kendini belli etmez. O her ne kadar kendini geride tutsa da işaretler hep onu göstermektedir. Hep birilerinin padişaha onu tavsiye etmesiyle koyulur işe. Kayserili Sinan’a başmimarlık yolunu açan olay ise Irakeyn seferidir. Van gölünün karşısında bulunan düşmanın ne durumda olduğunu anlamak için kontrol etmek lazımdır. Fakat suyun üzerinden karşıya geçebilmek için bir araca ihtiyaç vardır. Bu kadar kısa bir sürede bunu başarabilecek usta elbette ki yine Mimarların üstadı Sinan’dır. Ve on beş günlük bir çalışmanın ardından üç tane kadırga yapımı tamamlanmıştır. Bataklığın üstüne yaptığı köprü de mimar Sinan’a basamak atlatan çalışmalardan biridir. Her mimarın yaptığında yerin dibine batan, bataklığın arasına gömülen köprü, Mimar Sinan’ın yapımında taş gibi sağlam olur. Maharetini ikinci kez bu köprüyle gösterir ve haseki ocağından mimar görevine geçiş taşlarını oluşturur bu yapıtlar. Aynı zamanda Lütfi paşanın köprünün korunması için kale yapılması ve birkaç askerin de vazifeli olarak orda kalması fikrine kesin ve net bir üslupla “olmaz” demesi ve devamında “düşman biz yokken buraya gelir ve alırsa adı kale fethetmişe çıkar” açıklamasıyla o yıkılmaz eserleri yoğrulmuş yüreğiyle yaptığını bir kez daha resmeder.

Hem yaptığı eserlerin, hem de olgun fikirlerinin neticesi başmimarlıkla sonuçlanır. Önceki başmimarın vefatının ardından yerini dolduracak bir başmimara ihtiyaç vardır. Ve her ihtiyaç zamanında haseki Sinan’ı işaret eden Lütfi paşanın parmakları yine Sinan’a dönmüştür. Heyecanla, övgü dolu sözlerle anlatır Kanuniye Sinan’ı. Ardından yeniçeri ağası çağırır Kayserili askeri. Sultanın emrini haber verince Sinan ilk anda yirmi altı yılını geçirdiği yeniçeri ocağından ayrılmak istemez. Ve tevazu da doruk noktaya ulaşmış olduğunu gösterir bir cevap verir ağaya, yaptığı yıkılmaz köprüye ve on beş günde tamam ettiği üç kadırgaya rağmen “bizim mimarlığımızdan, marangozluğumuzdan ne ola ki ağam.”
Anlatılır Allah’u Te’ala balı yaratacağı zaman kanatlı hayvanları toplar ve sorar. Ben içinizden biriyle insanlara faydalı, şifa kaynağı bir gıda yaratacağım. Acaba hanginizle olacak bu iş? Sorunun ardından hayvanların hepsi öne çıkar ve ben diye bağırmaya başlar. Cüssesi büyük olan elbette ki benimle olacak benden daha büyüğü yok derken hızlı uçan da seçilme nedenini uçuş hızına bağlar. Ancak arkada köşede sessizce oturmuş olan arı “ bu kadar büyük ve hızlı hayvan varken bana düşer mi, nerde? der ve tevazu gösterir. Denilir ki, Allah’u Te’ala onun bu tevazusuna ikram olarak vermiş balı.

Mimar Sinan da yaptığı eserleri unutmuş olarak verir bu cevabı. Başkaları dururken bana ne hacet der ve sonunda Osmanlının ser mimarân-ı dergâh-ı âlî olur.

Yaptığı harikulade eserleri gözünde büyütmediğini, ikinci Mehmet için yaptığı şehzade camiine verdiği “acemilik eserimdir” sözüyle ortaya koyar ve yapılan işin daha iyiye gitmesi için hep eksik görmenin gerekli olduğunu bizlere gösterir. Kanuni, Kâğıthane çevresinde dolaşırken bir su birikintisine rastlar ve soluğu mimar Sinan’ın yanında alır o dakika. Fikri suyu İstanbul’a taşımaktır. Bunu en iyi şekilde yapacak olan da elbette ki Kayserili Sinan’dır. Besmeleyle, tekbirle ve kesilen kurbanlarla başlayan her iş gibi bu da başarıyla sonuçlanır. Belki yapılan bu eserleri asırlarca ayakta tutan kuvvet ruhunu, bu kesilen kurbanların kanından ve okunan duaların nefesinden alıyordur. Çünkü hiçbir eser yoktu ki Kuran-ı Kerim okumalarıyla başlamış olmasın… Hiçbir taş yoktu ki manevi bir büyüğün eliyle konulmuş bulunmasın.

Sinan mimaride ustalığının yanı sıra ahlakıyla da insanlığa örnek olacak büyük bir insan. Bunu, yaşamı boyunca kullandığı kelimelerden ve insanlarla olan iletişiminden rahatlıkla anlayabiliyoruz. Çok usta olmasına rağmen her işte ben demeyip sessiz kalmasından tevazusunu, Süleymaniye camiini yaparken minarenin eğri olduğunu söyleyen çocuğa karşı tavrından yumuşaklığını, iki ayda tamamlayarak “tarihe de nam bırakırım” deyip gerçektende o süre dolunca anahtarı sultanın eline teslim etmesinden sözünün eri olduğunu anlıyoruz. O, taşlara şekil verirken kişiliğini de şekillendirmişti sanki. Bunun sonucunda adı Süleymaniye, Selimiye ve Şehzade camii olan muhteşem eserlerle birlikte övgüyle anıldı. O, yapıtını zekâsıyla ölçer, gönlüyle biçer, ardından Bismillahla başlardı işe.

Yazar kitabın son sayfalarında böyle anlatır mimar Sinan’ı. Tarih kokan sayfaların arasında gezinirken hayran kaldığımız o eserlerin müessirini, mimarını bir kez de olsa görmek istersiniz. Ya da yaptığınız her işte onun kadar ihlâslı ve başarılı olmak için kendinize söz verirsiniz. Yüreğiniz ardı ardına sıralanan sözlerde boğulur bir an. Yine de olsun diyerek iç geçirir, ya Allah diyerek işe koyulursunuz farkına varmadan. O zaman anlarsınız Sinan’ın sadece taşa değil de gönüllere de şekil verdiğini. Yani mimarlığının hakkını teslim ettiğini, o zaman anlarsınız.

Gayretinizi tevfikle sonuçlandıracak çalışmalar yapma şevkini vermesi dileğiyle…

Mimar Sinan
Osman Özbahçe
Semerkand Yayınları
119 sayfa

Yorumlar
"Mimar Sinan - Osman Özbahçe" haberine henüz yorum yapılmamış.

İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yapın

Mimar Sinan - Osman Özbahçe ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üye Ol Üyelik Girişi Yap

Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.