- 442 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kemal ve Betül
KEMAL VE BETÜL
Her bir öğrenci adedince hazin hikayeyi kaydettim yüreğimin sayfalarına, pansiyonlu ilköğretim okulundan ayrılırken. Kimini dilimden bile sakındım, aşikar etmedim, edemedim. Kimini misal eyledim gönül gözleri kör olanlara. Lakin Betül ve Kemal’in hikayelerine bir başka sızlar içim.
Öğretmenliğimin ilk yılıydı. Pansiyonlu okulda belleticilik görevindeydim. Bahçenin bir kenarında oturup öğrencilerimi seyre dalmışken birinci sınıfta okuyan Betül ve Kemal yanıma geldiler ve onlarla yaşadıklarımı sadece kalemim ve kağıdımla paylaştım o gün, ta ki bugüne dek.
Ağlıyorum… durmaksızın ağlıyorum öğleden bu yana. Yüreğim dünyanın adaletsizliğine isyan üzereyken şimdi kendimden utanç içinde öğretmen olduğuma defalarca şükrediyorum. Şimdi sevilmenin en masumuyla kalem elimde yalpalayıp duruyor. Tarifsiz bir heyecan bu.
Yine nöbetteyim. Yine acıların tam ortasındayım. Bu öyle bir acı ki ne yalnızlığa, ne ayrılığa benziyor. Bu öyle bir dert ki; yokluğu ne dostla ne arkadaşla gideriliyor. Anne demeye hasret…anne demeye hasret iki yürek sımsıkı sarılıp ellerime, defalarca;” anne, anne, anne “ dedi. “Keşke sen annem olsaydın.” dedi Kemal, defalarca bıkmak usanmak bilmeden. Bu sözleri ona söyleten sadece birkaç damla gözyaşıydı. Kendileri için aktığını bildiği birkaç damla…
Elimdeki cep telefonunun sebep olduğu bir sahneydi bu unutamadığım, her anını zihnime kazıdığım hikaye. Betül kendisine bir cep telefonu hediye edildiğini söyledi. “ Kimden?” diye sordum. “Nefret ettiğim birinden.” diye cevapladı, hem söylemekten sakınır hem de bilmemi ister bir ruh haliyle. Eğildim, kulağıma fısıldadı:”Annemden.” Ben daha hiçbir şey soramadan kendisi anlatmaya başladı:” Ben daha iki yaşımdaydım ama hatırlıyorum bizi bırakıp gittiğini.” dedi. Ablam da beş yaşındaydı. “Gitme !” diye çok yalvardı ama bir sabah erkenden bırakıp gitti.” derken karşımda konuşan; sanki koskoca, yaraları kabuk bağlamış bir kızdı.
Nefreti; bırakılmış olmak onun da. Ama bu dost değil ana tekmesi. Daha acı, daha beter her tekmeden. Bir ömürlük yara bu, birkaç yılda iyileşecek gibi değil. Büyük ablalarını almış. “Zeynep ablamla beni babama bıraktı.”derken babasının intikamı Betül’ün gözlerinden okunuyordu. Düşman belletmişti evladını anasına. O da tercih edilmeyen olmanın acısını unutamıyordu belli ki. Tıpkı babası gibi. İşte o sırada diğer tarafımda oturan Kemal de Betül’den cesaret almış gibi “Beni de iki yaşımda bıraktı.”deyivermez mi, boşalmış gözümün yaşı, elimin üzerine düşünce fark ettim. Saklamak imkansızdı artık. Birbiri ardınca döküldüler göğsümden aşağı…..Pişmanlık, suçluluk duygusuyla etrafımda kıvranıp durdu gariplerim. Kemal: “Ağlama bizim acımıza.” diyordu. Küçücük çocukların böyle kocaman sözler etmesi beni daha da hislendiriyordu. Alçak bahçe duvarında sağ koluma Betül, sol koluma Kemal sarılmış, başları bana dayalı vaziyette oturduk; ben gözyaşları, onlar yalvarmalar içinde. “Keşke annem olsaydınız.” diyor Kemal defalarca, her tekrarında daha sıkı sarılıyordu. Ben de ağlayacağım. Ağlamayın. Sizin ağlamanıza dayanamıyorum.” diyordu. “ Annem olsaydınız sözünüzden hiç çıkmazdım.” diyordu okulda haylazlığıyla tanınmış Kemal. Sözleri gittikçe yüreğimi deldi de en ağırı, beni dağlar altında bırakanı Betül’den geldi:”Size anne diyebilir miyiz? “ Sadece, onlar için akan gözyaşlarım söyletti dağ gibi bunca sözü onlara. “Söyleyin.” dedim. Üçe kadar sayıp söylemeye çalıştılar ama anne diyen dillere alışık değiller ki. Nasıl söylesinler? Söyleyemediler. Yeniden denediler. Yine olmadı. Bir türlü çıkmıyordu; şöyle üstüne bastıra bastıra. Nihayet birkaç tekrardan sonra aynı anda, gözleri ışık saçarak söyleyebildiler. Kemal der demez:”Ohh çok şükür diyebildim. Rahatladım beee.” dedi. Sızı üzerine sızı çekiyordu yüreğim ağızlarından çıkan her sözle. Birbirleriyle işaretleşip koşup gittiler. Hemen sonra ellerinde sarı kır çiçekleriyle geldiler. Birer taraflı yanaklarımdan öpüp elime verdiler. Tekrar sağımdan solumdan sımsıkı sarıp beni “Aramızda sır kalsın.” dediler. Sanki mahçup olunacak bir şey yapmış gibi…
Bu sırrı ifşa etmenin huzursuzluğuna, anneliğe layık görülmenin hazzı galip geldi. Bencilce anlattım…
YORUMLAR
hocam cok etkilendim cocuklugumu hatırlattı bana yatılı ortamında aynı seylri bende yasamıstım keske bütün ögretmenler sizin gibi olsa ögrencilerine anne şefkatiyle yaklassa ögretmenliği para için degil ögretmek sahib cıkmak için yapsa...bu yazınızla bir kat daha sizin sevginiz alevlendi yüregimde....saygılarımla...