Ciddi Konular
Sevgili okur; siz de benim gibi, kış ortasında tek eldivenle kaldınız mı hiç? Bir eliniz eldivenli iken, diğer elinizin üşüdüğünü ve bu durumun nasıl irite edici olduğunu yaşadınız mı?
Benim başıma çok gelmiştir bu olay: hiçbir kış yoktur ki ben tek eldivenle kalmayayım. Küçücük bir eldiven hani. Çok pahallı bir şey değil. Malum, değerli de değil, ama bir eliniz ısınırken diğer eliniz üşüyorsa, işte o zaman değerli oluyor o tek eldiven.
Eldivenlerden biri kaybolduğunda, arar durursunuz dakikalarca. Üzülürsünüz. Sinirlenirsiniz Dövünürsünüz. En son ne yaptığınızı, nerede olduğunuzu düşünür ve kendi kendinizi yersiniz… Yol boyunca sağınızı solunuzu elleyip durursunuz. Taşıdığınız çantaları, heybeleri, manto ve ceketlerin ceplerini histerikçe yoklayıp durusunuz. Hatta evde, kirli çamaşırların arasından çıkmasını ümit edersiniz. Halbuki ne alaka! Ve günler geçer, ama o eldiven çıkmaz ortaya. Yeni eldiven almaya varmaz gönlünüz, çünkü severek almışsınızdır onları...
Sorarsınız kendinize: "bu meretler neden düşüyor", diye. Fakat cevabı da sizdedir yine! Bunun analizini yapmak da başlı başına bir felseseye dönüşür: birinin ansızın yok olması belki de, zırt pırt cep ya da çantaya hoyratça atımasındandır, tıkılmasındandır, dersiniz. Hani bir nevi protesto, isyan yani… Ya da, "ne bileyim; belki birbiriyle didişmelerindendir, tıpkı biz insanlar gibi, dersiniz... Hani adeta, en iyi yeri edinme "mücadelesi"nin verdiği sonuç bu. "Aradaki terk fark; biz sesli kavga ederiz, eldivenler ise sessiz sürdürür kavgasını, der ve susarsınız. Ancak eldivenler arasındaki kavganın sonu her zaman hüsranla biter, yani biri yok olur. Ne acı değil mi? Ceremesini de benim parmaklarım çeker... Güçsüz olanın güçlüye yenilmesi buna denmez mi?
Aslında anlaşılır bir durum: öyle ya, o daracık çantaların, ceplerin içinde, kıç kıça, ıkış tıkış kalınmaz ki hep! Hele hele bir de ıslanmışlarsa, parmaklar buz tutmuşsa... Buna sabır lazım yani!
Yoldaysanız eğer, geri dönüp bakarsınız düşen eldivenin peşinden. Sanki yitirdiğiniz, yirmidört ayar altınmış gibi. Bazen arkanızdan birinin size seslenmesini, koşarak yaklaşmasını; "ee pardon, eldiveninizi düşürdünüz!" demesini istersiniz. Ya da tek eldivenle yürüdüğünüzü gören birinin, az sonra peşinizden gelerek: "bu eldiven sizin olmalı!" demeseni öyle bi arzularsınız ki...
Düşünsenize! Küçücük bir eldiven ne çok düşündürüyor insanı. Demek ki bu "yitirme" olayı insanın başına sık sık gelince, böyle büyütülen bir mesele oluyor. İnanın ki, eldivenlerin ikisini düşürsem, hiç bu kadar üzülmem. Nasılsa yalnız kalmıyor birinden biri. Yanyanalar, birbirlerine eşler, destekler, ve uyumlular da, diye düşünürüm. Mecburiyetten yeni bir çift alırım, tabii yine severek... Fakat en zorudur, en gücendiricisidir tek bir eldivenle kalmak, kendini zavallı hissetmek. Üstelik bilirsiniz ki, tek kalan o eldivenden ne köy olur ne kasaba! Ayrıca, bir tek elin ısınması ile, koca kış atlatılmaz ki…
İşin bir başka trajikomik yanı şu: evdeki çekmecelerden birinde, onlarca tek eldivenin olması. O tek kalan eldivenlerin eşlerinin bir gün ortaya çıkması umuduyla orada tutulmaları ve yıllarca bir türlü atılmamaları... Sonuç olarak; ne kaybolan o tek’ler bulunmuş, ne de çekmecelerde tutulanlar kullanılmıştır.
Peki siz olsanız, ellerinizde iki değişik eldivenle sokağa çıkar mısınız? Aslında cevap tartışma götürmeyecek kadar net ve açık: Çıkmazsınız, nokta. Hatta şuracıkta bahse girerim, (hiç alışık olmasam da, sırf sizin için) yemin bile ederim, isterseniz... Eminim ki, "ayıp" olur, "yakışık almaz", diye düşünürsünüz. Üstelik öyle pahallı bir şey olmadığından, elalemin "diline" düşmek istemezsiniz. Kim ister "parasız", "cimri" ya da pinpinik damgası yemeyi?
Paradoksal olan: çok iyi biliriz ki, sokakta karşılaştığımız insan da bizden farklı değil. Mutlaka tek eldivenle kalmış ve hatta "benim" düşündüklerimi de kafasından geçirmiştir. Buna rağmen hiç birimiz, ne tek eldivenle dolaşır, ne de iki değişik eldiven takarız elalemin içinde; çünkü utanç duyarız bundan. Hani, düşüncesi dahi utandırır bizi, öyle değil mi? Eee, peki çözüm ne?
Düşündüm de; evde yığılan tek kalmış eldivenler için bir sergi mi açmalı? Ya da daha ileri gidip, bir müze mi inşa etmeli? Belki de, tek kalan her eldivenin hayat hikayesini yazmak gerek...
Ben bir ucundan tutmuş bulunuyorum! Darısı başınıza...
H. Korkmaz, 2015 Sthlm
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.