- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kibir tek başına görünmektir
Bazen ’sadece yazarak varolmak’ yeter gibi geliyor. Öylesi zamanlarda muhtemelen içeriğiyle beni dahi tatmin eden bir metin kaleme almış oluyorum. Belki beğenenleri de oluyor. Onlar da bana dönüş yapıyorlar. İltifatlar falan ediyorlar. Belki kalplerine ’yazımı okumakla gelen’ çağrışımları da bana yazıyorlar. İşte, böylesi zamanlarda, sadece yazmak herşeye bedel geliyor. Ona ulaşmak için vazgeçtiğim herşey gözümde küçülüyor. Pek az bir karşılıkla çok büyük birşey elde etmiş tüccar gibi kasılıyorum. Gizliden gizliden kibirleniyorum. Yok. Önce gururlanıyorum.
’Gururlanmak’ ve ’kibirlenmek’ arasında ne fark var? Ona da bir damlacık dokunayım: ’Gurur’ kelimesi aslında ’aldanma’ manasına geliyor. Yani her kibirleniş bir tür gururdur. Doğrudur. Fakat her gurur bir kibirleniş olmayabilir. Hem gurur doğru karşılığı bulduğunda kibirden bir adım öncesini de ifade eder. Yani kibirlenmeden hemen önce insan gururlanır. Sair insanlardan daha büyük olduğunu düşünmesini sağlayan şey her ne ise, işte, ’onun hakkında aldanmakla başlar’ kibir yolculuğu. Bir aldanışın üzerine bina edilen yanılgıyla büyür şu iddia. Sonra, her aldanışta olduğu gibi, dönüp sahibini zehirlemeye başlar.
Antonio Banderas’ın oyunculuğu nedeniyle izlediğim Black Butterfly’ın bu açıdan büyük bir öğreticiliği vardı. Paul’ü ’insanlara kötülük edebilmeyi hakkı olarak görebilecek kadar’ aldatan neydi? Sanıyorum cevabını filmin finaline yakın söylediği şu cümlede bulduk: "Yazmak benim fedakârlığımdı." Evet. Paul, yazmak için ödediği bedelleri, insanlardan ’karşılığı olarak istediğini alabilecek şeylermiş gibi’ algılıyordu. İşlediği cinayetleri dünyasında böyle meşrulaştırıyordu. Evet. O yazıyordu. Sosyal bir hayat yaşamayı reddetmişti. Birçok bedel ödemişti. O halde insanlar da ödediği bedelin karşılığını vermeliydiler.
Bana sorsanız her zulmün arkasında böyle bir ’gurur’ ve ardından gelen ’kibir’ izi olduğunu söylerim. Bir insan zulmettiklerinin eşiti olduğunu düşünerek onlara zulmetmez. Ya? Onların üstüne çıktığında bazı yeni haklar(!) kazanır. Ve bu haklarını onlara karşı kullanır. Karşı tarafın bunu zulüm olarak görmesi tamamen onun hatasıdır.
Nakşibendiliğin esaslarını ifade eden "Der tarik-i Nakşibendî: Lâzım âmed çâr terk./Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk!" hakikati bu açıdan çok öğreticidir. Dünyayı, ahireti, hatta varlığını terkeden insan, eğer bunları terkettiğini ’bir fedakârlık olarak’ hatırında tutuyorsa, üzerlerinden aldanabilme ihtimali vardır. Çünkü ’elde etmenin kibrini’ elde edemeyenler ’kaybetmenin kibrine’ yönelirler. Acılarının üzerinden bir seçkinlik devşirirler. "Benim yaşadıklarımı kimse yaşamamıştır!" diye ballandıra ballandıra mazisini anlatan insanlarda bunu görürsünüz. Hatta aşk acısı üzerine yazılmış çoğu romanda bunun kokusuna rastlarsınız. Acıların da kibri vardır.
İslamî terminolojide ’ucb’ denilen şey, işte, kibrin bu yüzüne bakar. Terkettiklerini de terkedemeyen, yani, yaptıklarının ’fedakârlık’ değil ’olması gereken’ olduğunu düşünecek kıvamına gelemeyen insan, olduğundan büyük görünmek için, vazgeçişlerinin tepesine tırmanmaya başlar.
Kendimde de bu tehlikeli temayülü sezerim. Evet. Fakat bu temayülün önünü kesebilecek kimi silahlara da sahibim. Bu silahlardan birincisi ’birşeyin parçası olmak’ heyecanıdır. Yazdıklarımda adımlarını takip ettiğim mürşidim beni (benden aşkın) birşeyin parçası kılar. Allah Resulü aleyhissalatuvesselam beni (benden aşkın) birşeyin parçası kılar. Kur’an-ı Hakîm beni zamanı kaplayan (benden aşkın) bir resmin parçası kılar. Reşhalığın zevkiyle kibre yumruk atarım. Damlalığımdan vazgeçer okyanusa katılırım.
Kibir tek başına görünmektir. Kibrin tek başına görünmekle elde ettiği ’görünürlüğü’ büyük resmin azâmetini nefsime hatırlatarak kötülerim. Küçümserim. Alay ederim. Aşağılarım. Nihayetinde, küçük bir kum tepesi olmayı, böyle bir sıradağın üstünde kaya olmaya tercih eden ancak eşekliğine doyar. Eşekliğiyle büyüklenen ise katmerli bir eşektir. Mülkiyetini terketmediğimiz her iyilik bizi aşağı çeker. Ben de yazdıklarımı büyük bir sıradağın parçası kılarak hem kendimi hem onları kurtarırım. İnşaallah kurtarırım. Denerim. Tevfik ise herdaim Allah’tandır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.