- 858 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Saçları da Yağmurluydu O Kızın
Yağmur sonrası rehavetine kapılan kentin en çarpık sokaklarındaydık.. Kapı kapı dolaşıp süt satan amcalar tedavülden kalkmamışlardı.. Ve hırka düğmeleri çilekten bir kız hala sempatik bulunabiliyordu.. Kavak kavak uzayıp asma gölgesine sığınılırdı.. Gün gelirdi erik ağacına tırmanmak için kömürlüğün çatısını kullanan çocuklar kovalanırdı.. Ama yine de fluydu her yan.. Uzaklarda varla yok arası bir viyadük seçilirdi.. Bir kömür sobası etrafında toplanıp kestane közlemek arabesk bulunmuyordu, ki mandalina yediğimizde de, kokusundan nasiplenmek için sobanın sütüne bırakıverirdik kabuklarını.. Zamanla dayanılmaz bir hal alan o koku tahammül sınırlarımızı zorlasa da bundan hiç vazgeçmezdik, hiç utanmazdık, gururdan kendimizden geçerdik..
Yürüdüğümüzde kaykılan ve gıcırdayan ahşap zeminli evimizde, evsizliğimize ağlardık çoğu zaman.. Hava hep yağmurluydu, hep soğuktu, hep griydi.. Tek kanal hükümranlığında siyah beyaz günler yaşardık.. Babalarımızın siyah deriden terlikleri olurdu, annelerimizde de aynısının topuklusundan; ve belki de sadece bu yüzden evlilik kötü bişiydi, çünkü ayağına ne giyeceğine bile bürokratik akrabalık ilişkileri karar verirdi.. Özgürlüğümüze bacak kadarken bile fevkalade düşkündük, bi de liderlik olacaktı ya serde, evin tek tekli koltuğu hep şahsımıza ayrılacaktı..
Aynı yokuş üzerinde düşerek büyüdüğümüz, topumuzun kesilmesi tehditlerine maruz kaldığımız, kıçımıza sert şaplaklar yediğimiz arkadaşlarımız vardı.. O zamanlar bu kadar bedava değildik, zira menfaati tanımıyorduk henüz.. Yağmurun yağmasını elinde leğenlerle bekleyen teyzeler diyorum, biz eskiden çok samimiydik..
Ama bakın size yemin ediyorum, ben o samimiyeti hiç unutmadım.. Babaannemin edepsiz fıkraları hala saklımda durur..
Sütsüzlük nöbetlerinde çay sayıklamalarıyla sabaha vardık kaç gece.. Sabah olunca kavak yapraklarından sarma sarardık.. Sonra bir gün bir kamyonet geldi, kırmızı, meğer yalnızlık taşırmış.. Yemek odası ampülsüzlüklerinde içime karalar basa basa yalnızlığı tanıdım..
İlkokulun arka bahçesinde, kömürler üzerinde annesi geciktiği için ağlayan bir kız vardı ya, işte o ben’dim.. Annesinin ilk gecikişini acılarına katık eden kız, suluğunda kızılcık şerbeti saklıyor hala..
YORUMLAR
Pırıl pırıl bir kalem.Ben daha çok yazının göbeğine düştüğümü görerek öykündüm.Her şey aynıydı ds biz kestane yerine kavurga kavurur yerdik.Armut turşuları en güzel eylencelerimizdendi..Soba yerine ayaklarımızı içine saldığımız tandırımız ve iskemlemiz.Uzun uzun masallar,fırtınanın acımasız isreni,buz kesen ayazlar ve yırtık trabzon lastikleri..Ayaklarım yerden kesildi...Çok yaşayın.Yürekten kutladım.Tabiki tam puan..Selam,saygı...
öncelikle ellerine ve hayal gücüne sağlık...
okadar güzel imgelerle bezemişsin ki gerçekliği ,çok beğendim...yaşadıklarımız aynı ama dile getirişlerimiz ve de dile getiremeyişlerimiz farklı...
soba üstü mandalina kabuğu,(ki evime gelip desoba bu mu diye soran arkadaşlarım vardı)
sütçü teyze ve amcalar,
anneannemin o vahşi fıkraları:)
ve o da yok artık ve şapur şupur öpmeleri de:(
çok güzeldi yazın...çok...
sevgiler...