- 560 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HURAFELERE MEYLİMİZ
18- HURAFELERE MEYLİMİZ
Hurafeyi, dinle ilgisi olmayan bazı geçersiz inanışlardır diye tarif edebiliriz. Gece tırnak kesmek, siyah bir kedinin önümüzden geçmesi veya kargaların bize taraf ötmesi gibi hususları uğursuzluk sayarız. Ancak bir saksağanın veya ilk defa kuku kuşunun ötüşünü duymayı ise bize uğur getireceğine inanır, seviniriz. Çünkü saksağanın ötmesinin güzel bir haberle karşılaşacağımıza; kukunun sesini o sene ilk defa duymak ile de o sabah el yüzümüzü yıkamış ve bir şeyler yemişsek kukuyu yenkmiş olarak işlerimizin o yıl daha iyi olacağına inanırız.Hatta göbek artığının cami duvarında saklanan bir bebeğin ileride önemli bir kişi olacağına inanılırdı.Yolcunun arkasından yere su dökmek, bazı türbe ve ağaçlara bez bağlayıp istekte bulunmak veya gök kuşağının bir ucunun yere değdiği alandan geçmekle cinsiyetin değişeceğine inanmak gibi çok sayıda hurafeler vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı ülke çapında araştırmalarında bunlara benzer binlerce hurafenin olduğunu tespit etmiştir.
Bu hurafelerin hoşa giden tarafı ise değişik yörelerimizde aynı şekilde inanılmasıdır. Gelenek ve göreneklerimizin benzerliğine paralel hurafelerimizin bile aynı olması aynı kökün dalları olduğumuzun diğer bir göstergesidir. Çok geniş olan bu konuyu uzmanlarına bırakarak çocukluğumda bir hurafeyi nasıl deldiğimi anlatmak istiyorum.
Köylerden şehirlere akının henüz başlamadığı 1948/49 yıllarında köylü tarım ve hayvancılıkla geçimini temin ederdi. Ardanuç-Yolağzı köyümde de durum aynıydı. Henüz okul çağına gelmemiş çocukların bile görevleri vardı. Çocuklar ailelerine morbetlik/yardımcılık veya çobanlık yaparlardı. O yıllarda henüz okula gitmediğim halde ailenin büyük erkek çocuğu olarak arkadaşlarımla birlikte yayla ve köy otlaklarında koyunlarımızın çobanlığını yapardım. Bu esnada da aile büyülerimizden veya deneyimli çoban dadalarımızdan/ağabeylerimizden de bazı öneriler dinlerdik. Bunlardan bir tanesi de otlaklarda görülen gökkuşağının yere ulaştığı ucunun altından kendimizin veya koyunlarımızın uzak tutulmasıydı. Zira bu durumda insan veya hayvanın cinsiyeti değişirmiş. Erkekse kız, kız ise oğlan olunurmuş.
Olay günü; Ardanuç-Yolağzı köyü Uzun Çayır otlağında koyunlarımızı katarak Rahmi Yüksel, Casim Yenigün ve Adnan Pehlevan ile birlikte sürümüzü otlatıyorduk. Köyümüz nahırını/ineklerini de Hayrı Demirci Ağabey ile kardeşi Asım bizim sürüye yakın otlatıyorlardı. O gün aniden hava karardı ve gök gürlemeye, şimşekler çakmaya başladı. Bizlerden daha büyük ve deneyimli olan Rahmi:
-Doli geliyor olaaa, çabuh suriyi Tek Kukner altına topliyah. Diye endişeli bir şekilde bağırdı. Her birimiz bir tarafa koşarak kısa zamanda büyük ve geniş daldaluhli/koruması olan anıt köknar ağacının altına toplarken fındık iriliğinde dolu yağmaya başladı. Bizler de yakındaki çalılığın arasına saklandık. Ancak başımıza tektük/azda olsa mermi gibi dolu taneleri düşüyordu. Birbirimize iyice sokulduk ve ceketlerimizi başımızda tutarak ak fındıkların kafamıza değmesini önledik. Ancak rüzgâr tüm şiddeti ile esiyor yıldırımlar sağda solda patladığı gibi şiddetli gök gürültüsü dağlardan, ormanlardan her tarafa yankılanıyordu. Biz ufaklıklar korkudan ve soğuktan titremeye başlarken Rahmi yüksek sesle tekbir ve selavat getirmeye başladı. Arkadaşlar da ona uydular. Benden ses çıkmadığını gören “Emimoğlu Rahmi” ayağıma hızlıca vurunca dörtlü bir koro oluşturduk. O kadar yüksek sesle bağırıyorduk ki artık yıldırım ve gök gürültüsünü duymuyorduk bile. Bir müddet sonra dolu durdu, gök gürültüsü ve yıldırım sesleri uzaklardan duyulmaya başlandı. Koyunlarımız otlağa doğru yayılırken biz de çalı çırpı toplayarak ateş yaktık ve kendimizi ısıttık. Bu arada güneş de yüzünü göstermiş ve koyunlarımız otlağa iyice yayılmıştı.Her birimiz görev yerlerimize gitmeye başladık.Bu arada net ve parlak bir gök kuşağı meydana gelmiş, otlağımız güzel bir manzaraya bürünmüştü.Gök kuşağını izleyerek görev yerime giderken bir de ne göreyim? Gök kuşağının bir ucu az ilerideki taşlık, engebeli bir yerde değil mi? Doğal olarak bize tembih edilen cinsiyet değişimi olayı aklıma geldi. Kısır bir koyunum vardı, hiç olmazsa koç olsun da bir şeye yarasın diye onu gök kuşağının altından geçirmeye çalıştım. Engebeli bir yer olduğu ve benim de kendine gücüm yetmediği için geçiremedim. Çabamı gören arkadaşlar ise:
-Ola Fevziii, koyunları oradan uzaklaştır diye bağırıyorlardı. Ben kendi kısır koyunumu geçiremeyince bu sefer kendim geçmeyi düşündüm. Kız olsam bile tekrar geri geçer erkek olur, eski halimi alırım diye kendi kendime karar verdim ve gök kuşağının yere değdiği engebeli yerden geçtim. Sanki orada renkli ışıklar boyacı küpüydü.Nesneyi kırmızı küpe sok kırmızı,yeşil küpe daldır sanki yeşile boyanacaktı.Düşünceme çocukça bir hayal dersek bile büyüklerimizin inanışına ne diyecektik?.İlginç olanı ise ancak fakülte sıralarında öğreneceğim “Tersinir Olayını” o yaşlarımda düşünebilmiş olmamdı.Ne ise konumuza dönelim.
Durumu uzaktan izleyen arkadaşlardan Hayri Abi:
-Olooo!..Fevzi gokkuşağı ucundan geçtiiii!,Fevziye oldu,Fevziye..Kız oldu,kız.Gedin onu bir ayaz edin helee!.. Diye bağırıyordu. Ben şaşkın, şaşkın sesin geldiği tarafa bakarken bir taraftan da elimle yerinde mi diye kontrol ediyordum. Bu arada Adnan ile Casim sevinç içinde gülerek bana doğru koşuyorlardı. İyice yaklaştıklarında:
-İşte Fevziye. Fevziye diyerek çıkartıp kendilerine doğru sallamaya başladım...
Yakacık,10.11.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.