- 815 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MENEMEN
O gün okuldan sonra ana-babasının işlerine koşturacaktı. Bir gün öncesinden ihtiyarcıkların işlerine yardımcı olmuş ancak yetişmediği için bir güne sarkmıştı her şey. Okulda yarım gün dersinin olması avantajınaydı, okuldan çıkar çıkmaz öğle tatilinden önce kendini bekleyen babasına yetişmeliydi. Trafik canını sıktı ancak zamanında tapu müdürlüğüne yetişti. Babasını hem fazla bekletmemiş hem de sıcak yüzünden çekilmez hal alan şehir trafiğinde fazla kalmamıştı.
Tapuya gelen babasıyla buluşmuş, öğle sonrası mesaisine yetişip sırayı alıp kuyrukta beklemeye başlamışlardı. Zamanlaması iyiydi. Öğle sonrası mesaisine yetişmiş ilk sıralardan babasıyla sırayı kapmış olmak günün geri kalanını kurtarmak demekti. Bir saati aşan bir sürede tapu işini hallettiler. Anasının üstüne yıllardır ödenmeyen ve haksız yere yüklenen haciz kalmış baba-oğul rahatlamıştı.
On iki yıl önce tapusu anasının üzerine olan bir arsanın satıldığı halde alanlar tarafından ödenmeyen vergileri hala ilk sahibi görünen anasına- ki çocukları için sata sata hiçbir ziynet eşyası bile olmayan kadıncağıza- oldukça yüklü vergi cezası olarak gelmiş; ilk anda yaşanılan şaşkınlığın yerini kızgınlık almıştı. Ancak elinde avucunda bir şey olmayan kadının yapacağı bir şey de yoktu. Haciz işlemleri başlatılmış ancak mesele tatlıya bağlanmıştı artık.
Gülerek tapudan ayrıldı baba-oğul. Otoparka yönelip araca bindiler. Hasan’ın aklına ilk gelen şey babasını kardeşinin yanına bırakmak olduğundan direk aracı kardeşinin mahallesine sürmek oldu. Bir gün öncesinden yoğun geçen ama bitmeyen tapu işlemlerinden sonra ikisini kardeşinin evine bırakmıştı Hasan. Hem torunlarını sever hem de kursaklarından bir şey geçerdi, düşüncesiyle böyle davranmıştı. Hasan’ın eşi ailesinin yanında olduğundan Hasan’ın evi hem tam takır kuru bakır hem de oldukça dağınıktı.
- Nereye gidiyorsun? Dedi babası
- Kardeşime. Yemek yeriz sonra annemle seni akşam arabasına bindirip yollarım, olmaz mı?
- Annen bir gün daha kalacakmış, torununu biraz daha sevecekmiş. Sabah erkenden yola çıkarız sıcağa kalmadan eve gideriz, dedi bana. Hem ben seninle kalayım muhabbet ederiz, istemez misin?
Bu son cümlesi ”istemez misin?” oldukça imalı çıkmıştı babasının ağzından. Babasının bir an alındığını düşündü Hasan. Hemen açılamaya koyuldu.
- Tabi baba da ama benim ev hem dağınık hem de yiyecek hiçbir şey yok. Ben onun için seni kardeşime götürmek niyetindeydim yoksa ayıp ediyorsun senden kaçar mıyım hiç?
Ah, acı bir durum oldu işte Hasan için! Yüzü asıldı birden ve içinden hiç o niyette olmadığından babasının kendisini yanlış anlamasına kızdı.
- Ne bileyim istemiyor gibiydin.
- Ne alakası var baba? Ne diyorsun, böyle düşünürsen üzersin beni!
Cümlesinin bitimiyle yolu değiştirip yeniden yoğun trafiğin içine daldı Hasan. Babasının güvence vermesinden beri yanında rahat sigara içer olduğundan konsoldan bir sigara alıp yaktı. Camdan dışarı üflerken; içinden, babasının gerçekten yaşlandığını ve de alınganlığının arttığını düşündü. Işıklar, dur-kalk derken kendi mahallesinin sınırlarındaki son trafik ışıklarında beklerken babasına döndü:
- Lahmacun yiyelim mi baba? Ama benim param yok ısmarlar mısın?
Şirinlikten çok yılışık bir tavırdı yüzündeki hal. Beden dilini bu kez iyi kullanamadı ki babasından olumsuz bir cevap aldı. Ardından babasının teklifine de razı olmak zorunda kaldı: Menemen. Evinin yakınında bulunan manavın önünde durdu. Babasının arabadan inip domateslere yönelmesi menemenden kaçışın olmadığının kanıtıydı. Hasan, manava selam verip babasını tanıştırdı. Babası, manavın şivesinden hareketle hemen memleket sorgusuna geçti. Manavın memleket bilgisini aldıktan sonra kendinin o memleketteki –yaşayıp yaşamadığı belli olmayan kelli felli adamları-tanıdıklarını tanıyıp tanımadığı sorgulamasında “neden tanımıyorsun?” bakışlarıyla manavı inceden inceden süzdü menemen ustası.
Manavın bu halden hoşnut kaldığı kesindi ki ekstradan ücret talep etmeden hediye ettiği acı biberlerden belliydi. Babasının kırk yıllık ahbabıymış gibi muhabbet ettiği manavı ve babasını yine yarı şaşkınlık ve kızgınlıkla izledi Hasan.
Aklında canlanan bir anı buna sebepti. Küçükken babasıyla gittiği mahalle pazarında çektiği çileydi bu. Adamcağız sohbeti seven halkla daima ilişkide olan bir meslekte olduğundan pazarcıların hemen hepsini tanırdı. Onların da babasının hem mesleğine hem de kişiliğine hürmeten saygıları sonsuzdu. Pazarın girişinden başlayan muhabbet pazarın sonuna dek devam eder, ardından oğluna-kesin lakap taktığı pazarcının yanına gideceğini söylerdi-dönelim derdi. Böylece pazarın en başına gidilir, ilk selam verilen pazarcıdan sadece domates alınırdı ve işkence Hasan için başlardı. Pazar listesindeki her ürün o ilk pazarcıda bulunduğu halde hepsi oradan alınmaz. Kiminle muhabbet ettiyse onlara yeniden uğranır ve liste tamamlanırdı. Oysa Hasan’a kalsa pazarın girişinden ilk sebzeciden bütün siparişler alınır eve de fazla yorulmadan dönülürdü. Ama öyle olur mu, olmaz. Hasan, sipariş poşetlerini tek tek yüklenir pazarı boydan boya geçer ve alışveriş bitiminden sonra sinirden ağlamaklı bir halde evin yolunu hızlı hızlı tutardı. Kopardı yolda parmakları, kolları.
Şimdide onun bir küçük anı yaşanıyordu manavda. Allahtan aracı vardı da aynı işkenceyi otuz küsürlü yaşında çekmeyecekti. Menemen için bütün malzeme alınmıştı. Arabaya binip oturduğu sokağın yolunu tuttular. Site kapısından girip aracı apartmana en yakın yere park edip siparişleri yüklendi Hasan. Eve çıktılar, eşyalar mutfağa bırakıldıktan sonra Hasan kabaca hemen evi topladı. Babasının ikindi namazına müteakip menemene başlayacağını bildirmesi ile açlık sorunu çözülecekti. Babasının namazda olmasından fırsat mutfağın tezgâhını toplayıverdi Hasan. Malzemeleri yıkayıp önce domatesleri ardından da soğanları soydu. Manavın ekstra hediyesi acı biberleri de yıkayıp ince ve halka olacak şekilde doğradı.
- Nasıl da açıktım, şimdi güzel ce bir menemen yapalım çay demleyip keyfimize bakalım evladım.
Demesiyle arkasına dönüp babasına gülümsedi Hasan. Tüm malzemeleri babasının önüne yığdı. En büyüğünden bir tavayı da ocağa bıraktı. Babasına dönüp:
- Baba, manavı iyi sorguladın ha.
- Bilirim onun memleketini baya gittim dediğim adamlar benim eski dostlarım.
- Doğrudur. Bak ev tam takır baba, benim derdim seninle olmamak değildi. Ayıp olmasın diye dedim. Yoksa başım üstünde yerin var. Hem öyle düşünmeden de beni üzdü haberin olsun. İnsan babasından kaçar mı?
- Tamam, evladım tamam. Bende sende kalayım ananda kardeşinde kalsın istedim.
Hasan güldü, meseleyi anladı:
- Akşam rahat rahat sigara içemedin değil mi?
Babasından hiç ses çıkmadı, soğanı doğrarken oralı da olmadı hatta. Tam babası Hasan’a bir şey diyecekken Hasan’ın telefonu çaldı. “bir saniye baba” diyerek babasının sözünü kesip balkona çıkan Hasan’ın konuşması bitene dek babası soğanları ve biberleri kızartmış, domatesleri eklemek üzereydi. Konuşma uzun sürmüştü. Hasan açıklama hissiyatındaydı:
- İzmir’den bir öğrencim baba, dershaneye gidecekmiş tanıdığım biri olup olmadığını sordu. Bende İzmir’deki bir tanıdığımı arayıp bilgi verdim indirim sözünü aldım. Onları yarın buluşturmak için de birbirilerine telefonlarını verdim. Yarın kısmetse kızımız dershaneye yazılacak inşallah.
- Haydi, eline sağlık.
An geçmeden telefon yeniden çaldı. Telefonu açmadan babasına arayanın can dostu olduğunu söyleyip telefonu açtı. Kısa bir konuşmanın ardından oğlunun ciddileşmesi üzerine babası dikkatle Hasan’ı dinlemeye başladı. Oğlunun ”hemen kardeşim yola çıkıyorum” demesi üzerine telaşlandı da. Babası, telefonu kapatır kapatmaz meseleyi öğrenince bir çözüm olarak tandık bir kargocu tanıdığının telefonunu vererek yardım edebileceğini belirtti. Hasan bunun üzerine önce kargocuyu ardından da can dostunu arayıp bilgi verdi. Ancak bir dakika sonra yeniden dostunun araması üzerine kısa bir konuşmanın ardından Hasan:
- Baba menemen dursun Ceyhan’a gidiyoruz. Bir evrak alacağız, evrak da köydeymiş. Köyden de bir araç bulup Ceyhan’a inecek durumu yokmuş belgenin bulunduğu kişinin. Kadınmış, tekmiş kimsesi yokmuş.
- Tamam.
Sözünden sonra ocağı kapatıp her ikisi de hazırlanacakken yeniden telefonun çalması ile durdular. Arayan yine Hasan’ın can dostu Tarık’tı. Olumsuz bir konuşma geçmiş olacak ki Hasan’ın “sen bilirsin” lafı ile masaya oturmasını izliyordu babası. Konuşması biten Hasan:
- Köy Ceyhan’a uzakmış hem kadın belgenin nerede olduğunu da bulamamış. Kızı varmış…
Bütün olayı baştan sona anlattıktan sonra yeniden menemen yapımına devam etti baba-oğul en son yumurtaları çırpıp koyduklarında çay da demlenmiş buharı mutfağı sarmıştı. Masayı hazırlayan Hasan, hazır yoğurttan ayranı da yapıp birer bardak doldurup menemenin yanında sundu. Bir lokma, iki lokma üçüncü lokma nasip olmadan yeniden Hasan’ın telefonu çaldı. Özellikle ayarlansa telefon trafiği bu denli tesadüfün hızına yetişemezdi. Telefona bakan Hasan” hayırdır inşallah” deyip samimi bir sesle açtı telefonu.
Telefonu kapattıktan sonra gülerek babasına “Mustafa geliyor ”dedi. Bir lokma aldıktan sonra” bu akşam muhabbetimiz baya kalabalık olacak.” dedi. Mustafa’nın eşi, çocukları ve kayın babasıyla geldiğini, onlara bir ekmek almalarını yemekte de menemen olduğunu, söyleyen Hasan, durumu anlattı. Mustafa’nın küçük kızının sağlık durumundan dolayı acil geldiklerini ve kendisinde kalacaklarını babasına söyledi.
Hasan içinden” ya, bak kalbimi kırdın” diye geçirse de bunu dillendiremedi. Ancak yüzündeki kocaman gülümsemeye de engel olamadı. Menemeni yiyemeden yeniden telefon çaldı. Duracağı yoktu artık bu gidişatın. Telefondan Mustafa’ya, kendi evine dek gelene kadar yol tarifi yaptı Hasan. Yirmi dakikayı aşan bir süre sonra Mustafa’yı başarıyla apartman kapısına dek getirtmeyi başarmıştı. Bu arada babası yemeyi bırakmış kendine bir bardak çay alıp balkonda sigarasını tüttürmeye koyulmuştu. Hasan, gelenleri karşılayıp yenge hanımı, Mustafa’nın kayınbabasını babasıyla tanıştırdı. Aç olduklarını bildikleri misafirleri için hemen mutfakta işe girişen Hasan, yeniden menemen yapmaya başladı. Menemen sen nelere kadirsin, diye içlendi Hasan. Mustafa, Mustafa’nın eşi, iki çocuğu ve kayınbabasına yaptığı menemenin yanına babasından kalan menemeni de ekleyip yeniden misafirleriyle yemeğe oturdu Hasan.
Çocuklara, kendi çocuklarının oyuncaklarını verip oynamasını sağladıktan sonra sıcak yaz akşamında topluca balkona geçen misafirlerine çay servisini de yaptı Hasan. Babasının Mustafa’yla öncesinden samimiyetiyle akşam güzel bir sohbet başlasa da Mustafa’nın küçük kızının rahatsızlığını anlatması ile de hepsi üzüldü. Hasan’ın babasının olumlu konuşması sürerken yeniden telefonu çaldı Hasan’ın. Yok yok bu telefonun bugün bütün garezi babasına idi. Sanki intikam alırcasına. Hasan güldü, bak gene çalıyor, dedi Bu seferde tanıdıktan öte samimi biriydi arayan. Babasına” Osman arıyor. “Deyip uzaklaştı misafirlerinin yanından.
Gülerek geldi misafirlerin yanına:
- Bugün bir bereket var maşallah. Osman diye bir arkadaşım var ki Mustafa’da tanıyor İstanbul’dan. Babam da bilir. O bu gece bir buçuk –iki gibi burada, Adana’da, olacakmış sende kalabilir miyim, diyor. Kendi okulundan bir arkadaşının yeğeni vefat etmiş onları cenazeye getiriyormuş gece bende kalıp sabah altı uçağı ile de İstanbul’a dönecekmiş.
Dedikten sonra babasıyla gün boyunca süren durumunu Mustafa’ya da anlattı, herkesin gülüşmesinden sıyrılıp babasına manalı manalı baktı Hasan.
Çaylardan sonra gece fazla ilerlemeden misafirlerinin yoldan geldiğini ve yorgun olduğunun bilinciyle hemen onlara yatacak yerleri ayarlayıp misafirlerini yatırdı. Mustafa’ya yarın evden çıkıp hiçbir yere sapmadan tarif ettiği yoldan gittikleri takdirde hastaneyi bulabileceklerini söyleyip babasına da iyi geceler deyip yatağına geçti.
Uymalıydı gece Osman’ı alacak sonra erken kalkıp onu havaalanına bırakacaktı. Yattı ama döne döne uykusunun kaçtığını fark edip telefonunu eline alıp internete girdi. Ardından babasının uyuyup uyumadığını merak etti, su içme bahanesiyle mutfağa geçerken babasının odasını kontrol ettiğinde onun çoktan uyuduğunu görünce umudunu yitirdi. Kendine koca bir bardak neskafe hazırlayıp balkona geçti. Sigara yakıp günü düşündü. Kahvesi bitene dek birkaç sigara içti.
Bir saat doldu dolmadı uykusu geldiğini anlayınca evden çıkmaya Osman’ı alacağı buluşma noktasına gitmeye karar verdi. Kontrol için Osman’ı aradı. Bir mola verdiklerini Adana’ya gireceklerini öğrenince rahatlayıp evden çıktı. Buluşma noktasına varması ile on dakika beklemesi Osman’ın gelmesi bir anda geçirivermiş gibi geldi Hasan’a hem daha gün bitti sayılmazdı. Osman’la kısa bir halleşmeden sonra ona eve götürmeden gecenin de sessizliği ve sakinliğinden faydalanarak bir Adana turu atmayı teklifini sundu. Teklifi kabul eden Osman’la Adana’nın içine daldılar.
Geceleyin Adana gerçekten güzeldi. Ulucami muhteşemdi ışıklandırmasıyla. İstanbul, Sultan Ahmet geldi ikisinin de aklına. Osman’a da günün özetini anlattı. Aşırı yorgun olan Osman baya gülmüş, uykusu açılmıştı. Eve dönüş yolundayken sokak ortasına üç gencin kendilerine doğru arkalarında polislerle koştuklarını görüp durdular. Sağlarından sollarından geçen gençlere ve polislere şaşkınlıklarını atınca gülmeye başladılar. Bir süre sonra gecenin ikisinde açık olduğunu gördükleri meşhur bir ciğer kebapçısının önünden geçerken Hasan, arabayı hemen lokantanın önüne çekip durdu. Osman’ın itirazlarına aldırmadan arabadan inip lokantaya yöneldi. Osman’ın yapacak bir şey olmadığından Hasan’ı takip edip lokantaya geçti. Gecenin bir yarısı ciğer kebap yemek ikisi içinde bir ilk olacaktı. Yemek, yemek adına değil de gecenin bir yarısı ”ciğer” yemek heyecanı oluştu ikisinde. Hasan “evde, koca tavanın yarısı meşhur menemen var, onu yemene gönlüm razı değil dostum.” Dedi alaycı bir tavırla. İkisi de gülerek siparişlerini verdiler.
Yemek boyunca sohbetin ardı arkası kesilmedi. Hasan hep İstanbul özleminden bahsetti, Osman da şuan ki durumun kötülüğünden dem vurdu İstanbul’dan bahisle. Lokanta balkonundan
Adana’nın meşhur caddelerinden birinde olduklarını anlatırken Hasan, hızla giden bir motosikletin önlerinde durduğunda onlara bir aracın çarpmasını şahit oldular. Motosiklettekilerin havaya uçtuklarını, arabanın da motosikleti önüne alıp park halindeki arabalara da çarparak durduğunu görünce her ikisi de istemsiz bir şekilde gülmeye başladılar. En çok ta “daha neler olacak” diyerek Hasan güldü. Bir anda herkesin kaza yerine koştuğu sırada Hasan’la Osman’ın gülmesi onları görenlerin sarhoş olduklarına kanaat etmelerine neden oldu. Ama bunu ikisi asla bilemezdi ki neden güldüklerini de onları bu kargaşa içinde gülerken görenlerin bilemeyeceği gibi.
- Kardeşim bu nedir ya? Daha Adana’ya ayak basar basmaz TV’deki haberleri yaşadım bir an. Bir kovalamaca bir de bu kaza. Yok, ben bir daha gelmem Adana’ya
- İlahi kardeşim o benim bahtsızlığım ve bu günün döngüsü. Kaderim
Saat üçe gelirken Hasan’ın evine geçtiler. Balkondaki minderlerin üzerlerine uzanıp serinlemeye başlayan havanın etkisiyle balkonda kısaca kestirdiler. Beşte kalkıp yeniden yola koyuldular. Hasan, havaalanına Osman’ı bırakıp eve döndüğünde babasının giyinik, hazır halde kendisini beklediğini gördü. Annesi sabah namazı vakti telefonla arayarak babasını kaldırmış, hazır beklediğini söylemiş. Hasan, elini yüzünü yıkayıp üstünü değiştirdikten sonra hiç konuşmadan babasıyla evden çıktılar.
Yirmi dakikaya varmadan annesinin olduğu kardeşinin evinin önündeydiler. Kardeşi annesini getirmiş arabaya bindirirken abisine “iyi misin” demesi üzerine “uykusuzum” cevabından sonra yola koyulmuştu. Gözleri sabahın ilk saatlerinde uykusuzluktan ve de güneş ışıklarından yanmaya başlayan Hasan gözlüklerini taktığı halde bir fayda göremedi, hala yanıyordu gözleri.
Otogara girip Adana’dan kalkacak ilk minibüse yetiştirmişti ana-babasını. Erkenden binmeliydiler çünkü Çukurova’nın nemli sıcağı başlamadan bir önce yola koyulmalıydılar ki anası sıcaktan rahatsız olmadan bir an önce eve varsındı.
Minibüsün dolmasına daha vakit varken babasıyla hala konuşmayan Hasan, dün olanları bir solukta anlattı anasına. Kısa bir gülüşmenin ardından anası babasına dönüp:
- Gördün mü evladımın kalbini bilmeden kırdın? Onun için bak iki çift laf edemeden telaşe ile geçmiş gününüz.
- Canı sağ olsun babamın, başka bir sefere inşallah.
#edebiyatcicash
YORUMLAR
Babaların kıymeti bilinmeli.
Yaş ilerlediğinde,
onlara daha çok zaman ayırmak gerek aslında.
Çocukken bizlerin,
yaşlandıklarında onların ihtiyacı var.
Güzeldi hikaye.
edebiyatciCASH
okumanıza kıymet verip yorumunuza beğeninize teşekkürler