Açlıktan ölüyorsan, dost sana kapısını açıyor, seni sofraya götürüyor, senin için süt tasını dolduruyor, ekmeği bölüyorsa, içtiğin şey gülümsemedir. EXUPERY
Paylaş
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi dilimizde akşamdan kalma bir küfür salonlar piyasalar sanat sevicileri derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni yakanda bir amonyak çiçeği yalnızlığım benim sidikli kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi kumkapı meyhanelerine dadandık önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi aramızda görevliler ekipler hızır paşalar sabahları açıklarda bulurlardı leşimi öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri çöpçülerin elleriyle okşardın beni yalnızlığım benim süpürge saçlım ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi baktım gökte bir kırmızı bir uçak bol çelik bol yıldız bol insan bir gece sevgi duvarını aştık düştüğüm yer öyle açık seçik ki başucumda bir sen varsın bir de evren saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi yalnızlığım benim çoğul türkülerim ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Duru bir yeşildi ortalık Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık, Ağlarda sanki dargın bir kılınç balığı Pullarını döküyor üstüme Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir Belki de anmak için bi damlacık bir sessizliği
şiirleri kadar makaleleri, televizyon programları da çok güzel. özellikle araştırmacı kişiliğini takdir ediyorum ve Allah başımızdan eksik etmesin diyorum.
şiirleri kadar makaleleri, televizyon programları da çok güzel. özellikle araştırmacı kişiliğini takdir ediyorum ve Allah başımızdan eksik etmesin diyorum.
Birden işitilmez olsun ayak seslerim; Gölgem bir başka sokağa sapıversin; Unutayım bir anda her şeyi, Nerde oturduğumu, Bir tuhaf adem olduğumu Can adında. Aklım arayadursun başka kapılarda kısmetimi, Ben, bilmediğim sokaklarda bir başıma; Gönlüm öylesine geniş, öyle ferah, İlk defa görmüş gibi dünyayı, Bir şaşkınlık içinde, yeniden doğmuş gibi; Hatırlamam artık değil mi, dostlar, Hatırlamam artık garipliğimi?
boşver be yaşı başı gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver şöyle atıp koyu griler-siyahları sabahtan sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna? ondan haber ver koyma bir kenara yüreğini,aç kapılarını gelene geçene yol verme girsin içer diye ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda, ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında bırak aksın yollarına, yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın, sen inan yüreğine, hem ona geçmezse kime geçer sözün?? büyü büyü, bak ellerin ayakların kocaman, aklında maşallah yerinde, e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye akıllı ol,yüreğin gelir peşinden, boşver yaşı başı aşk var mı aşk,sen ondan haber ver?
takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü, öl gitsin,,, parayı pulu savurup, bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin? savrul gitsin. boşver be yaşı başı, kim tutar seni,kim kendi yüreğinden başka kim??? aklını al da öyle git ister bir duvara,ister bir odaya,ister kıra bayıra vur da git dert etme ellerini,onlarda gelir seninle bırakmadıkça birine o biri de gelir gerçekten istediğin oysa, seveceksen ve öleceksen uğruna,,,, yaşa be,yaşa da öyle git,gireceksen toprağa.
yaş yetmişe gelse bile iş daha bitmemiş, sen mi biteceksin? çekeceksen bile bayrağı, yaşadım ulan dibine kadar diyemiyecek misin?
özledim seni Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir... Beynimi uyuşturuyor özlemin... Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum. Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor. Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü... Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... Ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken... Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... O şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek... "Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde... Yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... Ve kendine yeni bir hayat çizmeli..." Bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana... Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek... Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek... "Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor... Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, sesin, kokun hala beynimdeyken... Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek... Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor... Ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek... Yokluğunu beklemek, ne zor... Bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp, terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden... Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum. Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve "Dön bebeğim" demek istiyorum: "Geri dön... Kulüben seni bekliyor..."
Diyelim yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın Dar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenceden denize gireyim dedin Kulaç attıkça sen Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan Ege denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi de dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de İşte çil çil koşuşan balıklar Lapinalar gümüşler var ya Eylim eylim salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı Herkes orda sen de ordasın Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim Özgürlüğe mutluluğa doğru Her işin başında sevgi diyor Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım Can YÜCEL
Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı Ve öylesine harlı ki esrik nefesim Bir kibrit tutsam parlayacak. Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış Boğazın iki yakasından
Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi Gelişi güzel mi güzel bir ocak Suların ortasında sevgili öfkemle benim Yanacak bahar erişinceye değin Soğuktan morarmış kanatlarını ısıtsın diye martılar
Çok seviyorum şiirlerini ve kendine özgü tarzını...
***
Kibrit çakıyorsun karanlıkta badem çiçeklerini görmek için Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin Bir iş açacaksın sen başımıza yangın mı olur artık, bahar mı?
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
CAN YÜCEL