Geçen gün, Kapýdan içeri girdi, Ýlham diye bir güzel Peri. Selamsýz, sabahsýz tutuþturdu elime, Kýrýk bir kara kalemi. - ‘’Ýþim çok bekletme beni, -Ne beklersin?! - Haydi! Haydi! Hemen yaz!, alel acele bir pusula! ’’ dedi. - Sonra çýkýp gitti, gerisin geri…
Ýçten içe hayýflandým kendimce;
’’Vay! Sen misin? Benden pusula isteyen...’’ diye.. Olan gücümü toplayýp, Elimde vücut bulmuþ, Kýrýk kara kaleme doðru, Eðildim hafifçe. Duyulur, duyulmaz sesimle, Söylendim kendi kendime; ‘’Yaz! Arzuhâlci hâllerimi.. Hal, vaziyet aynen böyledir, böyle!’’ diye…
’’YAZ! ARZUHALCÝ; HALLARIM AYNEN BÖYLE BÝLÝNE!’’
NÝÞAN TAÞI!
Hal bilmezlik, Yol bilmezlik, Belki de Çaresizlik.
Umut ettim, Çocukça. Her þey, Güzelleþir, Düzelir Diye.
Umutlarým, Ümitlerim; Deðirmen taþý misali, Ben saða çevirdikçe O sola çevrildi.
Düþtüm bir gaflete…
Dil bilmez dilim, Dilbaz oldu. Küfür bilmez idi Küfürbaz oldu.