Ahmet Haşim Fecr-i Âtî edebiyat grubuna dâhildir. Bu topluluktakiler, şiir ve sanat anlayışları itibariyle Servet-i Fünûncuların devamıdırlar. Yani sanat sanat içindir anlayışını benimsemişlerdir. Hâşim de Fecr-i Ati beyannamesine imzasını atmış ve hayatı boyunca kabul ettiği sanat anlayışından sapmamıştır. Elbette şairimizin yaşı ilerledikçe fikirleri de inkişaf etmiştir ama bulunduğu çizgi itibariyle ilk şiirindeki tutumu neyse son şiirinde de aynı Hâşim çıkar karşımıza. O ne millî edebiyatçılardan ne de diğer gruplardan etkilenmiştir. Şunu da belirtelim ki Hâşim’in yaklaşık on yıllık bir şiir orucu vardır. 1911–1921 seneleri arasında Hâşim’in hiç şiiri yayımlanmamıştır. Ne mecmualarda ne de gazetelerde tek bir şiirine rastlanmaz. Ya yazmamış ya da yazdıklarını neşretmemiştir. Sanat anlayışındaki sağlamlığın delili tam da burada çıkar karşımıza. Haşim orucunu Dergâh mecmuasında yayımlanan “Bir Günün Sonunda Arzu” şiiriyle bozar. Tarihler 1921’i göstermektedir. Yani İstiklal savaşı günleri. Millet vatanı işgalden kurtarmak için istiklal mücadelesi verirken, deyim yerindeyse kan gövdeyi götürürken, o tutmuş bir günün sonundaki arzudan, istekten bahsetmektedir. Elbette o sıkıntılı ve gergin ortamda bu şiir tartışmalara sebep olur ve Haşim eleştiri oklarına maruz kalır. O ise doğru bildiği yolda ilerlemeye devam eder ve yine aynı üslûpla yazar şiirlerini. Hatta, hem bu eleştirilere bir cevap hem de onun poetikası konumunda olan ve aynı zamanda Türk Edebiyatı’nın ilk esaslı poetikası sayılan “Şiirde Mânâ ve Vuzûh” veya “Piyâle Mukaddimesi” olarak adlandırılan metni kaleme alır. Bu olaylar ve yazılardan sonra sanat anlayışını ve şiirini bir mücahit gibi savunan bir Ahmet Hâşim çıkar karşımıza.
Haşim’in sanat anlayışında ne derecede sâbit-kadem olduğunu yakın dostu Nurullah Ataç şu cümlelerle özetler: “Ahmet Haşim, şiirini böyle herkese kabul ettirmek için modaya hiçbir tavizde bulunmadı. Eserleri beğenilen şairlere uymadı. Kendi çerçevesi içinde mütemadiyen değişen bu şair, denilebilir ki hiç değişmedi. İlk manzumeleri kimlere hitap ediyorsa, hangi tasavvurunun mahsulü ise, yeni şiirleri de yine o tasavvurlarının mahsulüdür ve yine o kârilere(okuyuculara) hitap eder.”**
rivayete göre çirkin olduğundan geceye aşıkmış çirkinliğini gizler diye... bi de fazla yalnız kalırmış kendini çirkin bulduğundan kafası kocamanmış.. doğrumu hatırlıyorum bilmem edebiyat hocaları olaya el atsın hemen...Doğru mu?
sembolist bir şair olup şiirlerinde daha çok sonbahardan, akşamdan vb. bahseder.gün ışığının bütün çirkinlikleri direkt meydana çıkarması yüzünden şiirlerinde daha çok akşama yer verir.
Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi fecr oldu nümayan, Güller gibi... sonsuz, iri güller Güller ki kamıştan daha nalan; Gün doğdu yazık arkalarında! Altın kulelerden yine kuşlar Tekrarını ömrün eder ilân. Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Alemlerimizden sefer eyler? Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Üstümde sema kavs-i mutalsam! Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam!