Sevgi insanı birliğe, bencillik de yalnızlığa götürür. Schiller [Paylaş]
E-mail: Şifre: Facebook ile bağlan Üye ol | Şifremi Unuttum
Türkiye Şiir Platformu
ANASAYFA ŞİİRLER Edebiyat Defteri YAZILAR Edebiyat Defteri FORUM Edebiyat Defteri ETKİNLİKLER Edebiyat Defteri NEDİR? Edebiyat Defteri Kitap KİTAP  Edebiyat Defteri Tv TİVİ Edebiyat Defteri Sesli Şiirler MÜZİK Edebiyat Defteri BLOG Edebiyat Defteri Atölyeler ATÖLYE  Edebiyat Defteri BİCÜMLE Edebiyat Defteri ARAMA Edebiyat Defteri İLETİŞİM
Yeni Şiir Ekle Şiirinizi eklemek için tıklayın.
• Anasayfa • Şiirler • Yeni Şiirler Sesli şiirler Sesli Şiirler Resimli şiirler Resimli Şiirler Bugün Eklenenler Bugün Eklenen Şiirler • Etkili yorumlar • Seçki Şiirler • Son Eleştirilen Şiirler • Son Yayınlanan Şiirler • Yazılar • Makaleler • Öyküler • Denemeler • Söyleşiler • Mektuplar • Masallar • Anılar Bugün Eklenen Yazılar Bugün Eklenen Yazılar • Tüm Yazılar • Etkili Yorumlar
• Edebiyat Defteri
• Yazım Türkçeleştirici • Türkçe Sözlük • Site Kuralları
Online Üyeler


İçerideki üyelerimizi görmek için üye olmanız gereklidir.

Üye olmak için tıklayın.

Online Üye:72







Sıkıntı 

“Yine de Antarktika sahillerinde elma yetiştirmenin iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. Geçen seneyi hatırlarsanız ay çiftliklerinden elde edilenlerin neredeyse yarısı, pazar bulamadığı için uzaya boşaltılmıştı. Üstelik halk, sindirilmiş meyveleri daha pratik buluyor” diye itiraz etti kısa boylu adam. Fabrika sahibi, öyle hemen teslim olacak cinsten biri değildi. Koltuğunun içine iyice gömülüp itirazı reddetti “Yanılıyorsunuz. Uzaya boşaltılanlar, Japonların ürettikleriydi. Normalin üstünde magnezyum içerdikleri için besin standartları teşkilatı istemişti bunu. Pazar olmadığından değil.” Şişman olan üçüncü adam, ukalaca bir kahkaha attı. “Hiç mi aklınız yok sizin? Gezegenin elma ihtiyacının % 65’ini Meksika’nın Mars’taki çiftlikleri üretiyor. Besin Standartları Teşkilatı’nın yönetimi de onların elinde sayılır.” Kısa boylu adam derhal müdahale etti “Öyle olsaydı, güçlü ülkeler buna izin vermezdi”
Şişman adam, hiç umursamadan yapıştırdı cevabı: “Danışıklı dövüş bu!”
Fabrika sahibi, tartışmanın ateşini kısmak için harekete geçmek üzereydi ki fabrika mühendisi, sanki kovalayanı varmış gibi nefes nefese daldı büroya. Her haliyle paniğe kapılmış olduğu belliydi zavallının.
Fabrika sahibi telaşlanmıştı “Ne oldu mühendis?”
“Şey.. iki tane... Xe-14 kayıp, efendim” diye kekeledi mühendis. Fabrika sahibinin gözleri faltaşı gibi açılmıştı “Ne demek şimdi bu!”
“Fabrikanın her yerini taradım efendim Yoklar!.Üstüne üstlük sinyallere de cevap vermiyorlar”
“Ama bu imkansız”
“Ben de anlayamadım, efendim”
“Bir daha tara. Kaybolmuş olamazlar. Mutlaka buralarda bir yerdedirler” diye mühendise çıkmasını işaret etti.
“Çok tuhaf” dedi kısa boylu adam. Şişman olan bunu farketmişti.
“Nedir tuhaf olan”
“Dün öğleyin benim de üç Xe-14’üm kaybolmuştu, ama akşamüstü bulundular”
Çok meraklı bir adamdı şişman olan “Xe-14 dediğiniz, şu kendinden düşünmeli yeni model robotlar değil mi?”
“Öyle” diye başını salladı fabrika sahibi. Yüz hatları sanki dile gelmiş “Ne olacak şimdi?” diye soruyordu.
Kısa boylu adam, bacak bacak üstüne atıp “Bitişikdeki fabrikanın da bir Xe-14’ü kaybolmuştu dün. Benimkilerle hemen hemen aynı saatte. Ne yazık ki daha bulamadılar onu” dedi, patavatsız vurgularla. Fabrika sahibinin morali iyice bozulmuştu “İyi de nasıl olur ki bu? Programlarını bizzat ben yaptım onların. Kendi başlarına kaybolmuş alamazlar ya.. Mutlaka birisi çalmıştır”
“Sanmam” diye cevapladı, kısa boylu adam ve devam etti:
“Benimkiler bir kaç saat sonra döndüler. Çaldılarsa niye geri bıraktılar?”
“Hay Allah, bu da doğru” diye söylendi fabrika sahibi.
O sırada, fabrika mühendisi de soluk soluğa dönmüştü odaya. “İyice taradım efendim. Fabrika sınırları içerisinde değiller. Kısacası, bir şekilde yok oldular.”
Aynı anda radara benzeyen ekranda nokta halinde bir ışık belirmişti. Fabrika sahibi, bir kaç tuşa basıp mühendise döndü.
“Su sıralarda hareketli bir araç bulunacak mıydı bahçede?”
“Hayır olmaması gerekir, efendim”
Ani bir hareketle solundaki monitöre dönüp bahçeyi santim santim taramaya başladı, fabrika sahibi. Ta ki onu görene kadar. “Nereye gidiyor bu?” diye bağırdı. Bunun üzerine diğerleri de monitörün başına üşüşüverdiler. Fabrika sahibi, masanın üzerindeki bir cihazı kapıp alelacele tuşlarına bastı. Ardından da çaresizlik ifade eden bakışlarla mühendise dönerek, “Dinlemiyor...Dinlemiyor” diye haykırdı. Kısa boylu adamın kafasında zararsız bir şimşek çakmıştı o anda. Mühendisi kolundan kavradığı gibi “Takip et onu. Bakalım nereye gidecek?” dedi gözleri parıldayarak. Fabrika sahibini de aynı fikirdeydi. “Evet...Evet öyle yap. Takip et onu” diye tasdikledi öneriyi.
Mühendis, süratle odadan çıkıp Xe-14’ü peşine düştü.
Diğerleri ise, koltuklarına dönmüş şaşkın şaşkın oturuyorlardı.
“Polise haber verelim” dedi şişman olan.
“Bekleyelim biraz” dedi fabrika sahibi. Kısa boylu adam, bir iç çekip lafa başlamıştı o esnada. M-90’lar daha iyiydi. Beş tane Xe-14’e değişmem onları. Öyle seri iş yaparlardı ki. Bir tane M-9O’ın bir günde 418 imalat yaptığına tanık oldum ben.” Fabrika sahibi, dudaklarını büktü; “Hadi oradan eski kafalı. M-90’ları hurdacılar bile almaz şimdi. Xe-14’ler, en gelişmiş çok amaçlı sanayi robotları. Üstelik düşünebiliyorlar da. Ya M-90’lar, neydi? Bir tek işi bile doğru dürüst beceremiyorlardı.”
Kısa boylu adamın dili tükürdüğünü yalayacak cinsten değildi. “Otuz iki tane M-90 çalıştırdım ben. Hiçbiri de kaçmaya kalkışmadı!”
Fabrika sınırının birkaç yüz metre ötesindeki ağaçlıklarla çevrili göle doğru ilerliyordu robot. Mühendis, on-onbeş metre kadar arkasından takip ediyor, elindeki aletle de kontrolü ele almaya çalışıyordu. Fakat robot sinyal dinlemeksizin hızlı ve mekanik adımlarla yoluna devam etmeye kararlı görünüyordu.
Kısa boylu adam konuşuyordu o sıra “Son üç gündür; yani şu Xe-14’ler geldiğinden beri bir tuhaflık var benim fabrikada. İlk gün çok iyi imalat yaptık, ama sonra gün be gün azaldı. Özellikle de ben fabrikada değilken düşüyor. Hantallaşıyor mu acaba bunlar? ”
Fabrika sahibinin aklına birşey takılmıştı. Hemen bilgisayarına dönüp imalat analizi yaptı. Ardından da bir kaşını kaldırıp “Garip” diye söylendi. Şişman adam dikkatli bir kişiydi “Neden garip dedin?” diye sordu, fabrika sahibine.
“Dün 14:15 ile 16:00 arasında mühendisle birlikte şehre gitmiştik Çok gariptir ki; o arada bizde de % 42 imalat düşüşü olmuş. Anlayamıyorum doğrusu”
“ Dedim sana, bu Xe-14’ler işe yaramaz! M-90’lar gibisi imal edilmedi daha”
Şişman adam atıldı hemen “T-47’ler var ya”
“Hani şu Pakistan yapımı olanlar mı?” diye sordu kısa olan.
“Evet onlar.”
“M-90’lar gibi değildiler yine de.”
Fabrika sahibi biraz öfkelenmişti “Takmışsın M-90’lara! Herkes biliyor ki T-47’ler daha çabuktu ama yeterli miktarda yapılmadıkları için M-90’lar kadar ünlenemediler. Ancak şimdi en gelişmiş robotlar Xe-14’ler. Herşeyden önce kendinden düşünmeli. Önprogramlamadan sonra her işi halletmekle kalmıyor, düşünüp kendi güncellemelerini yapabiliyorlar. Hayal güçleri var onların! M-90’ların ise sadece eklem gücü vardı.
“Benim kendi hayal gücüm var, yalnızca eklem gücü lazım bana” deyip saldırıyı savuşturdu, kısa boylu adam.

Kaçak Xe-14, dere kenarındaki patikanın sonuna gelmişti. İki insan boyundaki iri kayayı dönüp de gözden kaybolunca koşar adım dönemece geldi mühendis. Sırtını kayaya verip soluklandı biraz, sonra da büyük bir dikkatle başını uzattı... Öylece donakalmıştı zavallı.
“Olamaz böyle bir şey” diye sersemce söylendi birkaç defa. Bir süre orada kalıp tekrar tekrar kafasını uzattı. Gözlerinin gördüğüne inanası gelmiyordu bir türlü.
Fabrika sahibi, ahizeyi düşünceli bir biçimde yerine koydu. “Kimmiş arayan?” diye sordu şişman adam.
“Yandaki monitör fabrikasının sahibi. Onun da iki Xe-14’ü kayıpmış. Bir bilgim olursa haber vermemi istiyor”
Kısa boylu adam boyuna cık cık ediyordu. Şişman adam, önerisinde ısrarlıydı, “Polise haber verelim”
“Mühendis, döner dönmez ararız” diye cevapladı fabrika sahibi. Aslında epey de meraklanmıştı. Kalkıp birkaç tur attı odada. Bir yandan da “Ne oluyor bu robotlara” diye sorup duruyordu.
“Ben, hepsini iade edip M-90 getirteceğim yeniden” diye yüksek sesle söylendi kısa boylu adam.
“Saçmalama! Uzmanlarını çağırır kontrol ettiririz. Belki bir imalat hatası vardır? diye de tersledi ardından. Şişman adam ise ahkam kesmeye başlamıştı bile “Danışıklı dövüş bu da. Elde kalan çürükleri bize sattı, Çinliler. Sonra da iklimdendir falan deyip sıyrılacaklar işin içinden.”
Kısa boylu adam ile şişman adam, tırnak ıslatmayacak kadar derin bir politik tartışmaya girmiş, durmadan su sıçratıyorlardı birbirlerine. Fabrika sahibi ise başını iki eli arasına almış inceden inceye düşünüyor, ama her defasında da boş çekiyordu oltasını.
Mühendis, odaya daldığında öyle soluk soluğa bir haldeydi ki bir dakikaya yakın doğru düzgün tek kelime bile edemedi. Ama yüzünden anlaşıldığı kadarıyla garip şeyler oluyordu. Sonunda kendine gelip anlatmaya koyuldu:
“Göl kenarına kadar takip ettim onu. Orada ne gördüğümü asla tahmin edemezsiniz”
“Ne gördün söylesene be adam!” diye bağırdı fabrika sahibi. Bütün gözler ve kulaklar mühendisteydi şimdi.
“Onlar....Onlar, çocuklarla oyun oynuyorlardı!”
“Ne?” diye bağırdılar hep bir ağızdan. Mühendis devam etti:
“Çocuklarla saklambaç oynuyorlar. Biri ebe oluyor, sonra da ebelikten kurtulmak için çocukların ve diğer Xe-14’lerin peşinden koşuyor!”
Kısa boylu adam, “Saçmalık bu! Onlar sanayi robotu” diye azarladı mühendisi. Fabrika sahibi, son derece şaşkın görünüyordu.
“Nasıl olur bu?” diye belli belirsiz sordu ortalığa.
Şişman adam biraz düşünüp “Kendinden düşünmeli dediniz ya!” diye yanıtladı soruyu.
Kısa boylu adam, hemen karşılık verdi “Kendinden düşünmeli; fakat üretim tecrübesini artırma amaçlı bu.”
“Olsun. Yine de düşünebiliyorlar.”
“Susun biraz!” diye bağırıp sessizliği sağladı fabrika sahibi.
Kısa boylu adama dönüp sordu:
“Sen fabrikada olmadığın zaman verim düşüyordu, değil mi?”
“Evet”
“Ben yokken de öyle olduğuna göre bunun tuhaf bir açıklaması var.”
Odadakiler bütün dikkatlerini fabrika sahibinin dudaklarına vermişlerdi.
“Cevap çok açık. İşten kaytarıyorlar!”
Kısa boylu adam, afallamış bir halde “Doğru olabilir bu!” diyerek başını sallıyordu. Fabrika sahibi ise devam ediyordu:
“Robotları yaparken insan yapısını örnek almakla hata ettik galiba. Bacakları yürümeye ve gövdelerini taşımaya yarıyor. Kolları, tutmaya, çevirmeye, itmeye. Nasıl davranacaklarını önyazılımla anlıyorlar sonra da elektronik beyinleriyle de öğrenip güncelliyorlar yazılımlarını. O halde biz onlara, bizim gibi hareket etmenin yanı sıra...Sanırım, bizim gibi düşünmeyi de öğrettik. Biz de nasılsa herşey otomatik diyerek günde en az iki-üç saat sağa sola gitmiyor muyuz? Siz de bu nedenle burada değil misiniz? Yani sıkıldığınız için, kaytarmak için, biraz da dalga geçmek için. Arkadaşlar, galiba onlara sıkılmayı ve kaçış yollarını öğrettik. Tek çare var. O da bizim gibi düşünmelerini engellemek ”
“Doğru” diye yanıtladı şişman adam. Kısa boylu adam da “Evet” anlamında başını sallıyordu o sırada.

O sırada kısa boylu adamın mühendisi, hortlak görmüş gibi içeri atıldı. Kısa boylu adam, yerinden fırladığı gibi sordu:
“Neden geldin mühendis?”
“Efendim, inanmayacaksınız ama bizim Xe-14’ler çıldırdı. Futbol maçı yapıyorlar fabrikada!”

-SON-

(Falcının Ölümü, 1992, Selvi Yayınları, Ankara)



Bu Hikayeleri Okudunuz mu?


Affet Babacıığım
Şarkı Söylemeyi Sürdür
Sisli Gecelerde Yolunu Kayıp Etmiş Hayaller (1)
Siyah-Beyaz
Sonda Denilenler




Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Kapat Çerez Politikamız