- 2246 Okunma
- 26 Yorum
- 0 Beğeni
Seni Seviyorum
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Öğretmen arkadaşları, az önce odadan çıkıp giden Tülin Hanım’ı uzun bir zamandan sonra ilk kez bu kadar mutlu görüyorlardı.
Tülin Hanım otuz üç yaşında, İngilizce öğretmenliği yapan dul bir hanımdı.. Bundan yıllar önce arkadaşlarının vasıtasıyla eski eşi olan İrfan Bey’le tanışmış ve kısa sürede birbirlerine aşık olmuşlardı. Sonra da bu beraberliklerini evlilikle nihayetlenmişti..
Her şeyin güzel gittiği cicili bicili günlerin birinde Tülin Hanım okulda ders verirken tansiyonu aniden yülselmiş ve bundan dolayı eve her zamanki dönüş saatinden daha erken gelmişti. Kapıyı açıp içeri girdiğinde gördüğü manzara yüzüne şamar gibi yapışmış, adeta başından aşağı kaynar sular dökülmüştü!
Eşi İrfan Bey’i, yatak odalarında haram bir tenle, en uygunsuz, ve bir daha hatırlamayı hiç istemeyecek kadar iğrenç bir şekilde yakalamıştı!
O günden sonra eşinden bir celsede boşanan Tülin Hanım hayata küsmüş, erkeklere karşı olan güvenini tamamen kaybetmişti. Fakat son günlerde Tülin Hanım’da gözle görülür bir değişiklik yaşanıyordu! Bu değişikliği hem beraber kaldığı Suna ablası, hem de okuldaki meslektaşları hemen fark etmişlerdi.
Tülin Hanım karanlıklara gömüldüğü o eski inzivai,renksiz, kokusuz yaşamından, çıkmış sanki hayata yeniden başlamış gibiydi. Arkadaşlarıyla şakalaşıyor, etrafına gülücükler dağıtıyor, kıştan çıkan baharı anımsatıyordu. Okuldaki son teneffüs zilinin çalmasınıysa herkesten önce sabırsızlıkla o bekliyordu.
Yaşlı kadın, bilgisayarın başında bir şeyler yazan oğlu Kemal’e umutla bakıyordu. Oğlunun yüzünde uzun zamandır görmeye alışık olmadığı tebessümleri görüyordu şu an. Kırk bir yaşındaki Kemal Bey inşaat mühendisiydi. Üç yıl önce çok sevdiği eşi Fulya Hanım ve oğlu Fatih’le tatile giderken talihsiz bir kaza geçirmiş ve bu kazada eşi ve çocuğunu kaybetmişti. Ayrıca Kemal Bey, kazada maalesef çok önemli bir vücut yetisini de yitirmişti.
O günden sonra yaşlı annesiyle beraber matem havası içinde yaşıyorlardı. Ta ki, kardeşi Mete’nin ona zorlada olsa aldığı bilgisayarı kullanana kadar. Kemal Bey, bir gün internette dolaşırken gelişi güzel girdiği bir Edebiyat sitesinde takma adı “Kırık Kalp” olan, daha sonra da gerçek adının Tülin olduğunu öğrendiği bir öğretmen hanımla tanışmıştı. Sitede başladıkları sohbeti daha sonra ikisi çekinerek de olsa ‘msn’ adreslerine taşımışlar ve son iki haftadır msn’den sohbet etmeye başlamışlardı.
Suna Hanım, kardeşi Tülin Hanım’ı biraz tasalı, biraz sevinçle izliyordu. Kız kardeşinin bilgisayarda bir beyle sohbet ettiğini yüzüne yansıyan mutluluk hallerinden sezmişti. Fakat, yıllar önce yaşadığı o ihanetten sonra, onun gene bir gönül macerasından dolayı hayal kırıklığına uğramasını hiç istemiyordu.
Kemal Bey, Tülin Hanım’la yazışırken yaralı yüreğinde seneler sonra ilk kez aşkın o sıcak vuruşlarını hissediyordu. Aslında eve bilgisayar gelmeden önce, internette tanımadığı birisiyle tanışıp, arkadaş olmaya çokta sıcak bakmayan ve buradaki dostlukların samimiyetten çok uzak olduğuna inanan birisiydi. Ama Tülin Hanım’la yazışmaya başladığından beri ona güven duymuş ve onunla sohbet etmekten büyük keyif alır olmuştu.
Tülin Hanım az önce okuldan gelmiş ve hemen bilgisayarın başına geçmişti. Aslında o da Kemal Bey gibi bu internet arkadaşlıklarına pek hoş bakmayanlardandı. Buralarda genelde çapkın erkeklerin söyledikleri kaplama altınlı bin bir yalanla, incinmiş, sevgiye ve ilgiye muhtaç kadınları nasılda kandırdıklarını az duymuş değildi. Hatta kendi de buna benzer olaylarla birkaç kez karşılaşmıştı. Fakat Kemal Bey’i iki haftalık yazışmanın sonunda çok farklı bulmuştu. Nedense sözlerinden onun dürüst birisi olduğunu sezmiş, kalavyeye dökülen güzel kelimeleri ruhunun ve kalbinin derinliklerine dek serbestçe yol almıştı.. Ama yine de ona karşı temkini elden bırakmaş değildi.. Bu arada on beş gündür yazışmalarına ve kameraları olmasına rağmen bunu kullanıp da birbirlerini de henüz hiç görmemişlerdi.
Tülin Hanım ileti yazıyor…..
“Merhaba”
“Nasılsınız Kemal Bey?”
Kemal Bey ileti yazıyor…..
“Merhaba”
“Teşekkür ederim iyiyim.”
“Siz nasılsınız Tülin Hanım? Dersleriniz nasıl geçti bugün? Keratalar gene yordular mı sizi?”
Tülin Hanım, geçen günlerin ardından artık Kemal Bey’le yazışmaktan ziyade bizzat yüz yüze görüşmeyi arzuluyordu. Çünkü uzun bir zamandan sonra mateme bürünmüş kalbinde aşkın mutluluk ve heyecan veren ılık rüzgarları esmeye başlamıştı. Artık yazışmaktan ziyade, bir an önce bunları yazan kişiyi tanımak istiyordu. Ama işin garip yanı, Kemal Bey’den bu anlamda ne bir davet, ne de bir imalı teklif almıştı! Bu yüzden birazca düşünüp karar vermişti; yüz yüze görüşebilecekleri ortamı kendisi oluşturacaktı.
Tülin Hanım ileti yazıyor….
“Ben de iyiyim sağ olun Kemal Bey.”
“Dersler oldukça yoğun ve yorucu. İyi ki hafta sonları var. Hem dinleniyorum, hem de yalnızda olsa dolaşıyor ve alışveriş yapıyorum.”
“Peki siz Kemal Bey?”
“Yani, siz diyorum hafta sonlarında neler yapıyorsunuz?”
Arada bir sessizlik oluyor…
Nedense Kemal Bey, Tülin Hanım’ın sorusuna hemen cevap yazamıyor! Aslında Kemal Bey, Tülin Hanım’ın sorusundaki asıl maksadı anlamıyor değil. Fakat ne cevap yazacağı konusunda endişeli! Zira “Hafta sonları başka işlerle meşgulüm, hiç vaktim olmuyor” dese, Tülin Hanım’ı şüphelendirip onu bir anda kaybetme korkusunu yaşıyor. Ve böyle bir şeyi de asla istemiyor. Çünkü uzun zamandır gömüldüğü ıstırap ağlarıyla örülü karanlık yurdu, Tülin Hanım’la yavaş yavaş aydınlanmaya başlıyor. Öte yandan “Hafta sonları ben de genelde gezmeyi seviyorum. Hatta isterseniz bu hafta sonu buluşup beraber vakit geçirebiliriz” diye yazsa ve Tülin Hanım bu daveti kabul etse…İşte bunu düşündüğü anda Kemal Bey’i büyük bir sıkıntı basıyor! Kaygıyla ne yazması gerektiğini düşünmeye başlıyor. Bir kaç saniye sonra cesaretini toplayıp ve her şeyi göze alarak Tülin Hanım’ı hafta sonunda bir yere davet etmeye karar veriyor. Bir an “Belki ” diye düşünüyor. “Belki de, Tülin Hanım davetimi kabul etmeyecek ve sonu daha şimdiden hüsranla son bulacağı kesin olan buluşma gerçekleşmeyecek ” diye umutlanıyor.
Kemal Bey ileti yazıyor….
“Genelde uzun yürüyüşler yapıyorum. Bazen de iyi bir film olursa onu izlemeye gidiyorum.”
“Tülin Hanım, eğer yanlış anlamazsanız size bir şey söylemek istiyorum?”
“Bu hafta sonu müsait olursanız buluşup, bir şeyler içelim mi?
Kemal Bey’in bu sorusu, Tülin Hanım’ı oldukça heyecanlandırıyor. Uzun zamandır yaşamadığı tatlı bir kıpırdanış hissediyor içinde. Bu arada biraz emrivaki olsa da amacına ulaşmanın sevinci yüzündeki sıcak gülümsemeden belli oluyor. Ama bu daveti hemen kabul etmek yerine biraz naz yapmak ve birazda ağır kadın imajı vermek için
kesin olmayan bir cevap yazıyor.
Tülin Hanım ileti yazıyor….
“Bilmiyorum. Aslında ben de sizinle bir şeyler içip, sizi daha yakından tanımak isterim. Ama hafta sonu için şimdiden size söz veremem. Olmazsa siz bana telefon numaranızı verin,ben size haber veririm.”
Kemal Bey’in vücudunu bir anda ter basıyor! Rahatsızlığı Tülin Hanım’ın davete gelebilecek olma ihtimalinden değil, telefon numarasını istemesinden. Oysaki evde telefon var. Ama bu telefonla hep yaşlı annesi konuşuyor. Kendisi bu telefonla hiç konuşmuyor. Ve şu an Tülin hanıma evin numarasını vermeyi de asla düşünmüyor.
Kemal Bey ileti yazıyor….
“Size numarayı vereyim. Ama bir problem var! Geçen gün sokağımızda kazı çalışması yaparlarken maalesef bizim telefon hatlarını koparmışlar. O yüzden bir süredir telefonlarımız kapalı.”
Kemal Bey’in bu cevabı Tülin Hanım’ı hem tatmin etmiyor, hem de biraz şüphelendiriyor!“Yoksa” diyor içinden “Karşımdaki bu insan da güzel sözler söyleyip, karşısındakiyle eğlenen sonrada asıl iğrenç amaçlarını su üstüne çıkaran evli tiplerden mi?”
Fakat kalbinin sesi nedense bu kuşkularına destek vermiyor. Bu davet işini daha fazla riske sokmak istemiyor ve bu meselenin üzerinde fazla durmuyor.
Tülin Hanım ileti yazıyor….
“Tamam. Bu hafta sonu bulaşalım. Eğer çok önemli bir problem çıkarsa ben size mail atarım. “ Nerede ve ne zaman buluşalım?”
Tülin Hanım’ın daveti kabul edişi, Kemal Bey’i bir an panikletip, elini ayağını birbirine dolaştırıyor! Kaygıyla “Ok yaydan çıktı artık, geri dönüş yok.”diye sızlanmaya başlıyor..
Kemal Bey ileti yazıyor….
“Davetimi kabul etmenize inanın çok sevindim. Eminim ki sizinle karşılıklı sohbet etmek çok hoş olacak. Eğer sizin içinde uygun olacaksa, İstiklal Caddesindeki, Çiçek pasajını sanırım biliyorsunuzdur. Hemen oranın girişinde Yakamoz balık lokantası var. Küçük şirin bir yer. Cumartesi 14.00 sizce de uygun olur mu?”
Tülin Hanım, buluşma yerini ve saati makul buluyor ve o gün orada buluşmak üzere sözleşiyorlar.
Kemal Bey bilgisayarı kapattıktan sonra kara kara düşünmeye başlıyor. Bugün günlerden Perşembe ve buluşmalarına iki gün var. Ama buluşmaya gidecek ne cesareti var ne umudu. Daha buluşur buluşmaz, Tülin Hanım’ın kendisine vereceği tepkiyi şimdiden tahmin ediyor. Bir an yaşadıklarına lanet ediyor. Başını iki elinin arasına alıp sessizce ağlamaya başlıyor. “Ah o kaza “diye söyleniyor içinden. “Sevdiklerimi benden aldığı yetmezmiş gibi bir de beni ömür boyu yalnızlığa mahkum etti. “Bu iş bitti “diye acıyla söyleniyor. “Keşke Tülin Hanım’la hiç tanışmasaydık” diye kendine kızıyor ve bilgisayarı artık bir daha hiç açmamaya karar veriyor. Bir daha Tülin Hanım’la yazışamayacak olması içini yakıyor. "Fakat" diyor “Keşke bir kere de olsa onu görebilseydim” diye de ahlanıyor.
O an aklına delice bir fikir geliyor! Yarın Tülin Hanım’ın çalıştığı okula gitmeye ve belli etmeden onu yakından görmeye karar veriyor. Fakat bir sorun var! Tülin Hanım’ı hiç görmediği için onu nasıl tanıyacağını bilemiyor. Hemen Tülin Hanım’ın görevli olduğu okulun internet sitesine giriyor ve biraz uğraştıktan sonra, gözlerini hayran hayran Tülin hanımın vesikalık resmine bakarken buluyor. Muhteşemmm..
Günlerden Cuma…
Kemal Bey, Tülin Hanım’ın çalıştığı okula gelmiş ve sanki bir öğrenci velisiymiş gibi yapılan hafta sonu törenini izliyor. Gözleri hararetle onu arıyor. Birkaç dakika sonra Kemal Bey’in gözleri kamaşıyor. Zira Tülin Hanım, az ötede diğer öğretmen arkadaşlarıyla cıvıl cıvıl bir halde. Güzelliği Kemal Bey’in içini titretiyor. Lakin birkaç saniye sonra Kemal Bey’in morali daha çok bozuluyor! Önce "Bu kadar güzel birisinin internetten hiç tanımadığı birisiyle ne işi olabilir ki?" diye evhamlanıyor. Ardından “Hem tanışsak bile böylesine mutlu bir insana benim gibi eksik bir insan ne verebilir ki?” diye içlenip oradan yıkılmış bir vaziyette ayrılıyor…
Kemal Bey okuldan çıktıktan sonra bir parkta oturuyor. Keder içinde şu an yaşadıklarını düşünüyor. Özellikle de Tülin Hanım’ın baş döndüren güzelliği halen gözlerinin önünde, tıpkı masallardan çıkmışçasına....
Yıllar sonra ilk kez bir kadına karşı böyle aşktan yana duygular hissediyor. Bu duygu şu an öylesine güçlü ki, Kemal Bey’i bir anda yeniden yaşama döndürüyor. İçinde büyük bir coşku patlak veriyor! Tam "Bitti" derken kalbini yeniden Tülin Hanım’a çeviriyor ve her şeyi göze alarak cumartesi buluşmaya karar veriyor. Ama karar verdiği anda da içine yine o büyük korku çöküyor. Çünkü geçmişte yaşadığı o büyük kaza sırasında dişlerinin arasına sıkışan dilinin büyük bir kısmı kopuyor. Bu yüzden yıllardır kimseyle konuşmuyor, konuşamıyor…Kemal Bey olduğu yerde büzüşüp kalıyor. Gözlerindeki isyan yaşları yanaklarına süzülüyor. Bir an ölümü, ölmeyi düşünüyor. Artık ne geçmişin acılarını, ne de geleceğin acı yükünü taşıyabilecek gücü kendinde göremiyor. İşte o an gözlerinin önüne yeniden Tülin Hanım’ın o güzel silületi geliyor. Bu güzel yüz Kemal Bey’e yeniden büyük bir güç veriyor. Yüreğinde az önce kuruyan binlerce çiçek yeniden umutla açıyor.
Cumartesi Sabah saatleri….
Tülin Hanım sabahı zor ediyor. Gece sürekli yatağında bir o yana bir bu yana dönmüş, defalarca aynanın karşısına geçip kendini incelemiş, saçıyla başıyla oynayıp durmuştu. Şu an yatağında sürekli olarak bugün buluşacağı Kemal beyi hayalinde canlandırıyor. İnternette birisiyle tanışıp yazışacağı ve sonunda da buluşacağı hayatta aklına getirmiyor. “Eeee.. Aşk bu! İnsana nerede ve nasıl merhaba diyeceğini kim bilebilir” diyor ve şu anki heyecanlı haline kıs kıs gülüyor.
Yaşlı kadın sabahın erken saatinde kalkıp, telaşla evin içinde dolaşan oğlu Kemal’e sevinçle bakıyor! Kaç zamandır hayattan vazgeçen oğlu dün saçlarını kestirmiş. Gardıroptan en sevdiği takım elbisesini çıkarıp giymeye hazırlanıyor. Kemal’in hayata dönüşü yaşlı kadını mutluluğa boğuyor. Kemal Bey öğlene doğru hazırlığını tamamlıyor. Evden çıkmadan önce son olarak eczaneden aldığı bandajla banyoya gidiyor!
Cumartesi Saat :14.00, Yer: Yakamoz Balık Lokantası…
Kemal Bey, lokantaya az önce gelmiş, uygun bir masaya oturarak heyecanla Tülin Hanım’ı beklemeye başlıyor.
Tülin Hanım lokantaya girerken oldukça çekingen davranıyor. Gözleri merakla hiç tanımadığı Kemal Bey’i arıyor. Ve birkaç saniye sonra köşedeki masadan kendisine el sallayıp, tebessüm eden kişinin Kemal Bey olduğunu hemen anlıyor.
Tülin Hanım, köşedeki masada kendisi ayakta bekleyen takım elbiseli, düzgün fizikli Kemal Bey’i oldukça çekici buluyor. Fakat garip bir durum hissediyor! Zira Kemal beyin ağzında kocaman bir sargı bezi duruyor. İstemeden de olsa şaşkınca gülümsemek zorunda kalıyor.
Kemal Bey, Tülin Hanım’ın, kendisinin konuşamadığını anlamaması için böyle bir formül buluyor. Ama onun kendisine gülmesine alınmayıp, o da gülümseyerek ona karşılık veriyor.
O gün, Yakamoz Lokantasında Kemal Bey ve Tülin Hanım kah peçete kağıtlarına yazarak, kah gözleriyle konuşarak, uzun zamandır hasret kaldıkları çok keyifli anları hayatlarına yeniden davet ediyorlar.
O akşam Tülin Hanım eve geldiğinde, oldukça etkilendiği Kemal Bey’i düşünüyor…Her ne kadar konuşup sesini duyamasa da, yazdıklarından ve de yüz ifadelerinden onun dürüst ve kibar birisi olduğunu anlıyor. Bu arada yüreğinin paslanmaya başlayan aşk kapısı, Kemal Bey’e geçit veriyor.. Fakat bir şey dikkatini çekiyor. Diş çektirdiğini yazan Kemal Bey, işaret dilini çok ustaca kullanıyor!
Kemal Bey gecenin bir yarısı salonda, gündüz beraber vakit geçirdiği Tülin Hanım’lı anlara dalıyor yeniden. Ve onu hayal ettikçe onunla geçirdiği her saniyenin lezzetini kalbi yeniden tadıyor. Tülin Hanım’ın güzelliği, sesi, kokusu her hareketi, Kemal Bey’in kuruyan aşk tarlasını gülistana çeviriyor. “Ama gerçeği ondan daha ne kadar saklayabilirim? Daha ne kadar sargı bezi yalanına sığınabilirim” diye düşünüp umutsuzluğa boğulmaktan da kendini alamıyor. “Nasılsa konuşamadığımı öğrendiğinde arkasına bile bakmadan çekip gidecek diye” kahırlanıyor.
Aradan beş gün geçiyor... Farkında olmadan sohbetleri iki sevgilinin muhabbetine dönüşüyor. Bu arada açık olan kameraların yardımıyla birbirleriyle de kah tebessüm, kah mimik hareketleriyle de sıcak bir iletişim kuruyorlar.
Az önce okuldan gelen Tülin Hanım, şu an yine hararetli bir şekilde Kemal Bey’le yazışıyor.
Bir müddet yazıştıktan sonra içindeki duyguları iyice kabaran Kemal Bey, bunları Tülin Hanım’a da aktarmak istiyor.
Kemal Bey ileti yazıyor…
“Tülin kameraya bakar mısın? Sana bir şey söylemek istiyorum!”
Şaşkınlıkla ve merakla kameraya bakan Tülin Hanım’a “Seni Seviyorum..Seni Seviyorum” anlamında dudaklarını oynatıyor.
Tülin Hanım’ın kalbi, dudaklardan tercüme ettiği sözlerle hızlı hızlı atmaya başlıyor. O da aynı coşkuyla yazmaya başlıyor.
“Tülin ileti yazıyor…
“Ben de seni seviyorum Kemal. Ama bu sözcükleri şu an senin ağzından duymayı çok istiyorum. Lütfen beni hemen arar mısın?”
İşte o an Kemal Bey’in yüzü kıpkırmızı oluyor.! Kendini sanki suçüstü yakalanmış gibi hissediyor.
Tülin Hanım kameradan şaşkınlıkla Kemal Bey’in bu tuhaf halini izliyor!
Kemal Bey’in alnı ter zerrecikleriyle doluyor. Tülin Hanım’ın bu halini görmesini istemiyor ve hemen kamerayı, ardından da bilgisayarı kapatıyor. Yıkılmış bir vaziyette odasına kapanıyor. Keder içinde “Bu güzel rüya buraya kadarmış” deyip yaşadıklarına bir kez daha isyan ediyor.
Aradan bir hafta geçiyor…
Tülin Hanım, Kemal Bey’in o gün bilgisayarı tuhaf bir şekilde kapatmasından ve o günden beri de hiç açmamasından dolayı kötü günler yaşıyor. Bir türlü ne olduğunu anlayamıyor. Fakat bu işin içinde garip bir şeyler olduğunu seziyor ve olayın iç yüzünü öğrenmeye karar veriyor. Kemal Bey’in oturduğu evin adresini zaten daha önceden kendisinden öğrendiğinden evine gitmeye karar veriyor. Fakat direk Kemal Bey’in evine gitmeye çekiniyor, çünkü orada nelerle karşılaşacağını bilmiyor. O yüzden Kemal Bey’lerin sokağındaki muhtara gidip ondan bilgi almaya karar veriyor.
Muhtar, Kemal Bey’le ilgili bir sürü övgü dolu söz söyledikten sonra, Tülin Hanım’ı asıl şoke eden meseleyi anlatıyor! Tülin hanım duydukları karşısında gözyaşlarına hakim olamıyor. Muhtar anlattıkça Tülin Hanım’ın içi daha da parçalanıyor. Kafası allak bullak olmuş bir halde muhtarın yanından çıkıyor. Yolda yürürken büyük bir üzüntüyle, Kemal Bey’in neden evin telefonun kesik olduğunu söylediğini.. Neden ilk buluşmaya ağzında kocaman sargı beziyle geldiğini.. Dahası neden kendisine telefonla ”Seni seviyorum” diyemediğini şimdi daha anlıyor. Kemal Bey’in bu çaresiz haline çok üzülüyor. Ve en önemlisi Kemal Bey’in kendisi için gösterdiği bu çaba ona olan aşkını ikiye katlıyor. Gözlerinden yaşlar süzülürken “İşte benim aradığım insan, her şeyimi uğruna feda edeceğim insan bu” diyor.
Tülin Hanım, bir arkadaşının vasıtasıyla o hafta bir kursa gidiyor (işaret diliyle anlaşma) Belki de hayatında gittiği en azimli kurs bu oluyor!
Kemal Bey, bilgisayarı kapattığı o kötü günden sonra, eski virane dünyasına bu kez daha da acılı dönüyor. İçindeki ıstıraptan dolayı yemeden içmeden kesiliyor. En çokta Tülin Hanım gibi nazik ve iyi bir insana böyle sorumsuzca davrandığına kızıyor. “Keşke onu üzmeseydim.. Keşke hayatına girmeseydim” diye vicdan azabı çekiyor. Bir süre sonra bu azap onu yerinde daha fazla tutamıyor ve Tülin Hanım’a her şeyi anlatmaya karar veriyor. Sabırsızlıkla onun okuldan gelmesini bekliyor. Bu arada kamerayı bilgisayardan söküyor, zira Tülin Hanım’a bakacak yüzü kendinde bulamıyor.
Tülin Hanım, bir haftadır gittiği kursun sonunda söylemeyi arzuladığı sözlerin hareket ve mimiklerini öğreniyor. Ama canı sıkkın! Her akşam bilgisayarı büyük bir ümitle açmasına rağmen Kemal Beyin ‘msn’ sini kapalı görüyor. Şu an yine bilgisayarı açarken onu bulmayı çok istiyor, ve açtığı anda da yüreği hızla çarpıyor! Çünkü Kemal Bey hatta.
Tülin Hanım’ın bilgisayarı açtığını gören Kemal Bey hararetle yazmaya başlıyor.
“Tülin biliyorum bana çok kızgınsın. Bunda da haklısın. Sana hiçbir açıklama yapmadan ortadan kayboldum. Şimdi sana bazı gerçekleri söylemek istiyorum. Biliyorum bunlar son yazışmalarımız olacak ama, olsun. Senin gibi birisini tanımak.. Aynı masayı paylaşıp sessizde olsa sohbet etmek çok güzeldi biliyor musun? Sen her şeyin en iyi layık birisisin. Seni üzdüğüm için inan çok özür dilerim. Beni affet olur mu? Tülin asıl bilmeni istediğim şu! Ben o lanet olası kazadan sonra konuşabilme özelliğimi kaybettim anlıyor musun? Yani anlayacağın sana hiçbir zaman “Seni seviyorum” diyemeyeceğim.”
Kemal Bey bunları yazıp gönderdiği anda, Tülin Hanım bilgisayarını kapatıyor!
İşte, karşılaştığı bu manzara Kemal Bey’i adeta perişan ediyor. Açıkçası Tülin Hanım dan bu kadar ağır bir tepki beklemiyor! Asabı tamamen bozuluyor ve bilgisayarı kaldırıp yere fırlatıyor! Odasına gidip kendini yatağa bırakıyor. Hem Tülin hanım’ı kaybetmeyi, hem de onunla böylesine kötü bir şekilde ayrılmayı hazmedemiyor. “Belki de en iyisi bu anlamsız hayatı burada bitirmek” diye düşünüp nasıl canına kıyacağını düşünmeye başlıyor.
Yaklaşık bir saat sonra…
Yaşlı kadın, üzüntüyle Kemal Bey’in kırdığı bilgisayar parçalarını yerden toplarken kapı çalıyor. Yaşlı kadın önce kapıyı açıyor, sonra şaşkın haliyle gelip oğluna kapıda bir bayanın kendisini görmek istediğini söylüyor. Kemal Bey şüpheyle kapıya geliyor ve geldiği anda da gözleri parlıyor!
Tülin hanım, kapıda kendini sevinçle karşılayan Kemal Bey’e gülümseyerek bakıyor. Sonrada hiçbir şey söylemeden el hareketleriyle sadece şunu söylüyor. “Seni seviyorum”
YORUMLAR
İlahi Kemal Bey sizinki de iş mi yani, basit bir konuşamama vakasını problem yapıp hem Tülin hanıma hem kendinize eziyet etmişsiniz. Kırdığınız bilgisayarın maddi zararı da çabası.
Allah eksikliğini kimseye vermesin, çevremden biliyorum, günümüzde sağır ve dilsizlerin büyük çoğunluğu kendilerine engelli denilmesine ve engelli muamelesi yapılmasına isyan ediyor. Bunları engel bile saymıyorlar.
Hele sevince, sevilince
Bir vesile ile bir “Fizik ve Rehabilitasyon” merkezinde bir olaya şahit oldum. Tekerlekli sandalye mahkûmu omurilik felci iki genç, hastaların içinde nişanlandılar. Bir görseniz, çocuk erkek güzeli, yakışıklı mı yakışıklı, kız zaten güzel(zira çirkin kız yoktur). Millette burk ve endişeli bir sevinç hâkim. Ya sonrası, ne yapacaklar, nasıl yaşayacaklar. Allah affetsin, şeytan hemen galebe çalıyor, insanın aklına “bunlar nasıl halvet olacaklar” diye bir soru geliyor. Ne kadar adice değil mi?
Yok, yok öyle değil işte. Yeter ki iki gönül bir olsun, engel mengel hikâye. Görmeniz lazımdı, ben gördüm. Gözlerindeki mutluluğu, ışığı. İki gönül bir olunca…
Kaldığın yerden devam, tebrikler Mustafa dost
Selamlar
Mustafa Sakarya
...Hanım davetimi kabul etmeyecek ve sonu daha şimdiden hüsranla son bulacağı kesin olan buluşma gerçekleşmeyecek ” diye umutlanıyor....
Burada unutlanıyor değilde cümlenin akışına göre umutsuzluğa kapılıyordu olması gerekirdi.
...Evden çıkmadan önce son olarak eczaneden aldığı bandajla banyoya gidiyor!...
...Fakat bir şey dikkatini çekiyor. Diş çektirdiğini yazan Kemal Bey, işaret dilini çok ustaca kullanıyor!...
Sargı bezi dii çektirildikten sonra kullanılmaz ve ayrıca ne akdar zorlasada bir kaç kelime söyleyebilir böyle durumda olan biri.
...Tülin Hanım, Kemal Bey’in o gün bilgisayarı tuhaf bir şekilde kapatmasından ve o günden beri de hiç açmamasından dolayı kötü günler yaşıyor. Bir türlü ne olduğunu anlayamıyor. Fakat bu işin içinde garip bir şeyler olduğunu seziyor ve olayın iç yüzünü öğrenmeye karar veriyor. Kemal Bey’in oturduğu evin adresini zaten daha önceden kendisinden öğrendiğinden evine gitmeye karar veriyor....
Böyle bir durumla karşı karşıya kalan biri hiç gitmediği bir adrese gidip sevdiği kişiyi göreceğine telefon açar nede olsa yazıda telefon numarasını bildiğini belirtmiş yazar. Ayrıca hiç kimse gidip tanımadığı bir mahallede muhtar arayıp bulup bir kere gördüğü birini sorgulamaz ve bunu bir bayan asla yapamaz.
...Neden ilk buluşmaya ağzında kocaman sargı beziyle geldiğini.. Dahası neden kendisine telefonla ”Seni seviyorum” diyemediğini şimdi daha anlıyor....
Burada yazar;'' Dahası neden kendisine telefonla ”Seni seviyorum” diyemediğini şimdi daha anlıyor.'' derken yazının hiç bir yerinde telefon konuşması olmadığınıda çok bariz bir şekilde belirtiyor buna rağmen yukarıdaki alıntı cümlede konuşmuşlar gibi bir hava yaratıyor.
Yazı bana göre günün yazısı olmayı her şeye rağmen hak ediyor. Yazıdaki en güzel şey ise; olaylar ve zaman birbirine karıştırılmadan aktarılmış olmaması.
Kutlarım.
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Tebrikler Mustafa Bey, hakettiği yerde yazınızı görmek sevindirdi bizi. Saygılarımla
Mustafa Sakarya
Mustafa kardeşime öncelikle tekrardan hoşgeldin diyorum
güzel yazısını günde görmek beni sevindir
paylaşımına teşekkürler
selam ve sevgiler
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
hoş geldin gülüm......toynakla atışmalı şiirle uğraşırken kaçırmışım kutlamaya yetiştim....sayfanı çok özlemişiz....hem yeni işini hemde bu güzel hikayeni kutluyorum .....sevgiler gözlerinden öperim....
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Okurken çok şey canlandı gözümün önünde
ve hayatın güzelliklerini bir kez daha yaşadım bu güzel öyküde
ne denmeli bilmiyorum, çokca tebrik etmekte yetersiz kalır..
belki 40 dakikaya yakın ve ya fazlası sayfanızdayım..
ve gerçekten bu güzel eserleri okumak insana bir adım daha attırıyor
ayağa kalkıp alkışlasam siz görmezsiniz ve ya abartılı bulursunuz, yani bilmiyorum
bu sayfada geçirdiğim vakit benim için çok anlamlı çok değerliydi
siz yazarımızın kalemi defteri ve okuyucusu çok şey ifade eder öyle değil mi?
o zaman şöyle izah edeyim bütün tamamlanmayan cümlelerime rağmen
çoğaltarak yazmalarımın sebebi bitmeyen ve ışık olan öykünüzün güzelliğidir
emeğinizi ve okuyuculara ilettiğiniz bu zerafeti, gelip bende yaşadım...
candan kutlarım , güne iyiki düşmüş
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Çok geldiniz Mustafa Bey.. Harika bir öyküydü. Tebrikler. Saygılarımla...
Mustafa Sakarya
Mustafa kardeşim, öncelikle hoş geldin diyorum. Bu öykünüzle, gerçek sevginin ne olduğunu çok güzel anlatmışsınız.
İşte bu öykü günümün öyküsü. 10 puan.
Kutluyorum... saygı ve sevgimle...
Mustafa Sakarya
Hoş geldiniz. Bomba gibi bir hikaye okuduk kaleminizden. Benim favorim bu öykü. Tebrik ediyorum değeli yazarım. 10 puan.
Saygılarımla.
Mustafa Sakarya
Bir kez daha hoş geldiniz Mustafa bey. Sizin öyküleriniz ve tarzınız bir başka. Hepsinde insani duygular ve mesajlar mutlaka ön planda. Tebrikler.
Mustafa Sakarya
Hoş geldiniz Mustafa bEY. EPEYDİR YOKTUNUZ ARAMIZDA. SİİN HİKAYELERİNİZE KAVUŞMAK SEVİNDİRDİ BİZİ. GERÇEK SEVGİYİ ANLATAN BU HİKAYEYİ OKUMAKTAN KEYF ALDIM. TEBRİKLER...
Mustafa Sakarya
Çok akıcı ve çok güzeldi.
Beğeniyle okudum.
Tebrik ediyorum.
Selam ve sevgiler.
Mustafa Sakarya
Uzun bir aradan sonra sıkı bir geliş...
Yazılarınızdaki mesajı içindeki kurgu dünyanız sizin farklılığınız bence...
tebrikler...
Mustafa Sakarya
Öncelikle " Merhaba " demek istiyorum, Mustafa Bey. Merhaba!
Su gibi okudum, öykünüzü. Niyetinde dürüst ve doğru olan insanlara yakışan şekilde sonlanmasından çok mutlu oldum.
Kaleminize, yüreğinize sağlık. Selamlar, saygılar.
Mustafa Sakarya
Okuyunca bu güzel öykünüzü hatırladım Mustafa bey.
Fiziksel engellerin sevgiye engel olamayacağını çok güzel dile getirmişsiniz, beğenerek okudum.
Uzun süredir yoktunuz, hoş geldiniz.Kıymetli yazılarınızı bekliyoruz, tebrikler, saygılar.