- 537 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
RUH SAĞLIĞIMIZ BOZULUYOR
RUH SAĞLIĞIMIZ BOZULUYOR
Eskiden nasıldı? Bilmiyoruz. Ekonomik kalkınma ile birlikte ruh sağlığımızın bozulduğu ortaya çıkıyor. Zenginleşme ile birlikte meydana gelen, diğer bir deyişle maddi refahın getirdiği bir sorun mu bu bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa o da giderek artan psikolojik sorunlarımız olduğu kesin. Bu yüzden geleceğin en önemli mesleği psikologluk ve psikiyatri olacak. Bu kesin.
Şimdi biz ne yapabiliriz? Bunu düşünelim. İnançlarımızın zayıfladığı, Allah ile irtibatımızın azaldığı, giderek koptuğu anlaşılıyor. Dünyevileşmenin çok ileri boyutlara vardığı, maddeci bir dünyanın kapımızı kırıp ruhumuzu işgal ettiği kesin.
İşte ruh dünyamız işgal edildi ve biz bu evden kovulduk. Şeytan ezeli arkadaşı nefisle gelip oturdu, yerleşti evimize. Bu iki ezeli düşmanımız bizi asli evimizden kovdu. Her şeyimiz maddileşti. Ruhumuz havasızlıktan öldü ölecek. Dikkat toplumca intihar ediyoruz.
İbadetlerimiz göstermelik. İbadetlerimizin ruhu çalınmış. Onu da o iki düşman kapıp götürmüş besbelli. Ağlayamıyoruz. Ölümleri görüyoruz, görmezlikten geliyoruz. Dünyaya ve zevklerimize tapıyoruz. Ama artık o zevkler de bizi tatmin etmiyor. Aradığımız orada da yok. Bu yüzden birbirimize saldırıyoruz. Kendimizle ve çevremizle çatışıyor, büyük bir savaşa giriyoruz. Sonuçsuz bir savaş bu. Her hal-u karda mağlup olacak olan biziz.
Topluca intihar ediyoruz diyorum. Hedeflerimiz kalmamış varsa bile dünya üstüne. Amaçlarımız kalmamış varsa bile dünyevi ve faydasız. Hiçbiri bizi mutlu etmeyecek. Hepsi geçici hazlar üstüne kurulu. Kalıcı bir mutluluk sağlamıyor hiçbir dünyevi amaç ve hedef. O halde bir çıkış yolu bulmalıyız.
Bu çıkış yolu ne olabilir. Çağın, toplumun ve insanın Allah’a dönmesi. Kalbin mutluluğu onu anmakta. Dünyamızı yeniden kurgulamak zorundayız. İnananlar olarak inançsızlar gibi yaşıyorsak varılacak nokta buydu. Ve buraya vardık. Tabiri caizse uçurumun kenarına geldik son sürat gittiğimiz bu dünyevileşme yolunda. Manevi değerleri harcadık, heba ettik maddi varlıklara. İnsanı sevmeyi kaybettik, hayvan sevgisini kaybettik, kendimize olan sevgimiz de kalmadı artık.
Çünkü taptık nefsani hazlarımıza. İlahlaştırdık nefislerimizi. Şeytan ve nefis esir aldı bizi. Boyun eğdik onlara. Şimdi kalkıp diyoruz ki ne oldu bize. Ne olacak düşmana teslim olmuşuz. Ve o düşman içerde. Düşman işgal etmiş bütün manevi kalelerimizi. Ruhumuz kararmış bizim. İşte bu yüzden mutsuzuz. Bu yüzden psikolojimiz bozuk. Bu yüzden toplumca çıldırıyoruz.
Herkes cehennem artık bizim için. Başkaları cehennem diyoruz. Oysa cehennem bizim içimizde. İç dünyamız kalmamış. Ne kitap okuyoruz, bir şey öğrenmeye açığız. Her şeyi biz biliyoruz. En iyi, en doğru biziz. Kimseden yardım almıyoruz. Nasihatler bize kar etmiyor. Öğüt dinlemiyoruz.
Sorunlarımız çok artık. Taşıyamıyoruz. Ya da sorunsuzuz. Sorunsuzluk en büyük sorun artık. Erdemlerimiz kaybolmuş. Bu gün insanlar için ne yaptım diye sormuyoruz kendimize. Bugün insanlar bizim için ne yaptı diyoruz. Hep başkalarından bir şeyler bekliyoruz.
Fakirlere, muhtaçlara düşmanız. Göçmenleri sevmiyoruz. Başkalarının felaketlerine biganeyiz. Daha fazla harcamak, daha fazla tüketmek peşindeyiz. Bu işin sonu nereye varacak. Bu gidişe bir dur demek zorundayız. Toplumca, milletçe felaketlere sürükleniyoruz. S.O.S, S.O.S. S.O.S.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Merhaba.
Haklılık payınız olmakla birlikte çok karamsar bir tablo çizmişsiniz. Durumun bu kadar vahim olduğunu sanmıyorum.
Gelişen teknolojiye bağlı olarak, Batı ekseninde küresel bir kültür oluşuyor. Neden Batı ekseninde? Askeri, siyasi, teknolojik ve ekonomik anlamda güç sahibi olan onlar çünkü. Bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir çağda gücü elinde bulunduranın yaşam tarzının, yorumlama biçiminin, dünya görüşünün normalleşmesi ve aktarımının hızlanması kaçınılmazdır. Bu aktarıma paralel olarak bir bakıma toplumsal kişilik yapımız da değişmekte. Kişilik değiştirmek kolay şey değildir. Dolayısı ile bu aktarım süreci sancılı olacaktır. Körü körüne direnenler olacaktır. Peşinen kabul edip tatbike kalkışanlar olacaktır. Şu an için ne yazık ki süreç bu. İyi mi, kötü mü olduğunu, çektiğimiz sancının doğumu mu muştuladığını kestiremeyiz. Allah bilir, zaman gösterir.
Batının yaşam tarzı bireyselleşmeye dayalı. Hatta haddinden fazla bireyselleşme söz konusu. Bu durum beraberinde doğal olarak yalnızlaşmayı da getiriyor. Kolektif yaşam anlayışıyla var olan bu ülkede de kabullenilmesi kolay şey değil. Ama kaçınılmaz. Güç sahibi olup baskın hale gelmediğimiz müddetçe kültürümüz bize pek şirin gelmeyecek. En fazla "Ah, neydi o eski günler! edebiyatı yapabileceğiz.
Yöntem sıkıntısı da çekiyor olabiliriz. Ülke sathına bakıldığında iki ana cenah göze çarpıyor. Körü körüne batılı olmak isteyenler ve körü körüne kendiliğini korumak isteyenler. Güncel tabirlerle konuşalım. İlericiler ve muhafazakârlar. Çeşitli siyasi ve ideolojik akımlara bölünmüş olmaları bu iki ana cenahın varlığını ortadan kaldırmıyor.
Üçüncü bir seçenek gündeme gelmiyor. Ya ilerici olacaksın, ya muhafazakâr. Kendiliğini muhafaza ederek ilerlemek ve yenilenmek gibi bir düşünce pek itibar görmüyor mesela. Toplumun ruh sağlığındaki bozulmanın bir sebebi yalnızlaşmaysa, bir sebebi de bu. Bireyin Doğu-Batı arasında yaşadığı kimlik bunalımı, toplumsal çapta da aynı şekilde karşılığını buluyor.
Karamsar olmayın bu kadar. Müslüman ümitvar olmakla da vazifelidir. Sancımız var fakat ihtimal o ki bu bir doğum sancısıdır. Bakarsınız, kendiliğimizi koruyarak yenilenmeyi ve gelişmeyi öğreniriz bu sürecin sonunda.