Hayata Bakışı Değiştirmek Gerek
Ters bir insan değilim. Aslında pozitif ve hayat doluyumdur kendime göre… Bu günlerde yakın gözlüğü kullanmaya başlayınca, hayat tersten bakmaya karar verdim. İnsan hep ileriye bakar, hiç geriye bakmaz… Hep gelecekle meşgul olur, onu unutur ve asla ders almaz da… Aslında mevsimler bile tersten başlar… Kış ve sonra bahar… Ölüm ve doğum silsilesi döner durur. Ölümden bakınca başka doğum da başlar. Hiç birimiz bu akışa bakmayız. Hep gördüğümüze inanırız, hangi gözden ya da gözlükten bakıyorsak! Sonuçta hüsran yaşar, acılara yenisi ekler, ayağa kalkamayız böylece, Notre Dame’nin kamburu gibi gezeriz ta ki ebediyen toprağa uzanana kadar…
Vakit geçsin de,
Eğlenelim de,
Gerek olmasın da
Düşünmeye…
Ancak, hayat devam ederken bizi paylaşmaya iten toplumsal hareketlilik de ister istemez bu kaygısızlıktan bizi kurtarıyor. Toplum denince paylaşım her an yoğunlaşıyor…
Karşıma bir dilenci geliyor. Göğsünde “Sağır ve Dilsiz” yazıyor. Ellerini açıyor, gözlerime bakıp elini göstererek ver diyor. Gördüğüme değil görmediğime bakıyorum. O sağır dilsiz değil diyorum. Yanından sanki kendisini görmemiş gibi geçip gidiyorum.
Yanımdan çok güzel görünümlü ve misk kokulu bir bayan geçiyor. Kör ve sağır gibi bakıyorum. O güzel değil diyorum. Dökülüyor makyajı ve uçuyor kokusu… Sanki iskeleti önüme düşüyor. Ne kadar da çirkinmiş diyorum.
Yanıma kardeşim geliyor. Bana borç ver sonra öderim diyor. Duyduklarıma değil, geçmişte verdiği sözler çınlıyor kulaklarımda. Karşımda çaresiz gibi duran görüntüsünü değil, içinden nasıl kandıracağını hesaplayan kurgusunu görüyorum. Olaya tersten bakmak, kardeşimin işlerini bozuyor.
Makam isteyen gözlüğümü değiştiriyorum. Olaya tersten bakıyorum. Ya o makama gelirsem, şunu bunu yap diyenlere zalim ol dediklerinde olamam diyorum.Yap dediklerinin sınavı ağır gelir bana. Öbür dünyada nasıl hesap veririm diye düşünüyorum. Tüm isteğim tuz buz oluyor. Vazgeçiyorum isteğimden, nefsim buna boyun büküyor ister istemez.
Tüm dünyanın malı mülkü, saltanatı benim olsun diyen nefsime, tersten bak diyorum. Sen benim dostum ol, bana boyun eğ, bunlar elimden çıkacak şeyler. Ölsem hangisi benim olur, dost olur ki… Üstelik onları terk etmek ne kadar zor gelir sana diyorum. Ölmeyi değil, dünyada yaşamayı isteyeceksin, bana kötülük ve şerri bileyeceksin… İster istemez susar, sesini keser ve itaat eder bana!
Olayın tersinden bakarım. Bu nedenle her an yeniden doğarım. Hiç büyümem. Ölüm bile hoş gelir, tıpkı ana rahminde yaşar gibi… Tıpkı Elest Meclisinde Rabbime söz verdiğim an gibi, La İlahe illallah Muhammedür resülullah!
Hiç doğmamış, ölümü tatmayacakmış gibi, safi ve Rabbinden razı…
Şimdi uzandım toprağa, ne gördüğünü düşün diyorum arzularıma. Asuman yok, ışık yok, kıpırdayamadığımı hissettim, var olduğunu düşündüğüm cesedimin yok oluşuna şahit!
Doğumdan ileriye değil, ölümden geriye bakmak, ölümün ne olduğunu bilerek…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Zor gözüken bir süreç, bir edim lakin çok da muhtemel.
Ve bu b/akış açısı nasıl da yansıyor gündelik hayatta yaptığımız her bir rutine de üstelik.
Dış etkenler, izafi sancılar, yüksünmeden yaşarken atfedilen de.
Ne yazık ki ön yargılar asılı ve kalıntı mahiyetinde ama insan kendini bilip de tüm gücüyle asılmalı hayata.
Ve...
Değişmeyen ve asla değişmeyecek olgular da var: Ne gam.
Yeter ki üç olguda kesişsin yolumuz:
İnanç.
Sevgi.
Umut.
Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi.
Ve bunu dile getirmek şart.
Var olun değerli ağabeyim.
Selam ve saygılarımla.
saf şiir
Güzel bir yazıydı. Tebrik ederim.
Gördüklerimizi baktığımız pencere belirliyor. Manzarayı penceremizin boyutu üzerinden yorumlayabiliyoruz. Pencere büyüdükçe manzaradan aldığımız haz da artıyor, küçüldükçe konfor alanımızdan çıkmaya pek muktedir olamıyoruz. Düşündüklerimiz ve inandıklarımız için de öyle. İlgilendiğimiz, üstüne kafa yorduğumuz alanlar, düşünce ve inançlarımıza da yön veriyor.
Saygılarımla.