- 487 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yargıçlar Cumhuriyeti mi?
Anayasa Mahkemesinin 10 ve 42. maddelerindeki yeni düzenlemelerin iptaline ilişkin açılan davada karar verildi...
Verilen kararın, mahkeme süreci tamamlandığına göre kamuoyunda tartışılması da artık kaçınılmaz.
Herkes görüşünü söyleyecek, çeşitli saikler ile doğruluğu ya da yanlışlığı üzerinde fikir beyan edecek doğal olarak.
Tabii ki kararın bağlayıcılığı değil, özü tartışılacak.
İtiraz ve üst mahkemeye başvurma gibi bir ihtimal olmadığından, son karar olarak değerlendirildiği hususunda herkes gibi ben de hemfikirim.
Bilindiği gibi sözkonusu değişiklikler AKP ve MHP milletvekillerinin ortak teklifiyle 348 imza ile TBMM gündemine alındı.
Yapılan çalışmalar sonucunda meclisde gurubu bulunan chp dışındaki bütün partilerin ve bağımsızların oylarıyla 411 sayıya ulaşılarak kanun meclisden geçti.
Yapılan değişikliklerin hem meclisin hem de halkın büyük desteğiyle gerçekleştiğini söylemek mümkün.Zira meclis içinden ve meclis dışından kararı desteklemeyen siyasi parti olarak sadece CHP ve ondan ayrılanların kurduğu DSP olmasına rağmen, AKP,MHP,DTP,BBP parti ve milletvekilleri olarak, bazı bağımsız milletvekilleri ve ayrıca barajı geçemeyip ciddi oy alan DP,SP gibi partiler de dışarıdan desteklediler..Meclis temsili açısından 411 milletvekili %74 civarı bir çoğunluğa işaret ediyor, halk temsili olarak da destekleyen parti ve gurupların potansiyelleri açısından %80 e varan bir desteği içeriyor...
Değiştirilen maddeler ise şöyle;
10. madde
Kanun önünde Eşitlik
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar
42. madde
Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi
Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkilapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir. Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır. Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez. Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir
Bu iki maddede kalın harf ile belirtilen kısımlar sadece eski metinden farklılık gösteriyor..
Yani Anayasa Mahkemesinin Anayasanın 2 ve 4. maddelerine atıf ile laikliğe aykırı bulduğu değişiklikler, bu koyu yazılan cümleler oluyor..
Bir başka deyiş ile Anayasa Mahkemesi;
"ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında"
cümlesi ile
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir
cümlesini laikliğe aykırılık ile bağdaştırarak kanunu, yetkisini de aşarak iptal ediyor..
Bu şu anlama mı geliyor?
Devlet bütün işlemlerinde vatandaşlarına karşı eşitlik ilkesi içinde davranmalıdır, ama bu eşitlik her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında geçerli değildir...
Başka bir deyişle vatandaş ne türden olursa olsun kamu hizmetinden yararlanırken devletten eşit muamele beklediğinde laikliğe aykırı davranmış olacak.!!
Dolayısıyla kanun önünde, hizmetten yararlanma noktasında da(hizmeti verme açısından zaten bazı kısıtlamalar var idi), örneğin hastahanelerde, okullarda, vergi dairelerinde, camilerde vb gibi bütün kamu kurumlarında hizmet alırken eşit muamele görmeyi arzu eden vatandaşın laikliğe aykırı fiillerde bulunduğundan mı bahsedilebilecek?
ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında şeklinde maddeye eklenen cümlenin laikliğe aykırı olduğu düşünüldüğüne göre , başka sonuç çıkartmak mümkün görülmüyor..
Diğer yandan
Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir
şeklinde 42 . maddeye eklenen fıkra da laikliğe aykırılık teşkil ettiğine göre mahkeme kararınca,
kanunda yazılı olmayan herhangi bir sebep ile dilediği kişiyi yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum etmeyi yasalaştırmış oluyor bu madde iptal edilerek..
Yükseköğrenim hakkının kullanımının sınırlarının kanunla belirlenmesini de iptal ettiğine göre, bu hakkın kullanımı keyfi uygulamalara kalıyor...
10 ve 42. maddelerdeki değişikliklerin laiklik ile ilgilerini anlamak çok zor..
Yukarıda maddelerin eski ve yeni halleri mevcut..
Yapılan değişiklik ya da eklemeler sadece koyu yazılan bölümler.
Bu haliyle yapılan değişikliklerin laiklikle ve anayasanın değiştirilemez maddeleri ile irtibatlandırılabilecek cümleler olarak mı görüldüğü kamu vicdanında ciddi olarak sorgulanacaktır...
Anayasa mahkemesinin bilindiği gibi meclisin yasama görevini nasıl denetleyeceğine ilişkin kanunlar da açıkça yazılı..
Bu 148. madde de açıkça belirtiliyor.148. madde şöyle
"Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler . Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesi’nde dava açılamaz.
Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı, Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz, defi yoluyla da ileri sürülemez.
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar. Yüce Divan kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa ile verilen diğer görevleri de yerine getirir."
Kanundaki koyu renkle yazılan bölümlere dikkat ettiğimizde, Anayasa mahkemesinin TBMM yani yasama organı tarafından üretilen anayasa değişikliklerini içerik olarak değil, sadece şekil olarak denetleyebilir..
Hal böyle iken mahkemenin 148. maddedeki bu açık "sadece şekil yönünden denetleyebilir" emrini yok sayan bir düşünceyle, 148. maddeyi yetkisini aşan bir şekilde yorumlayarak Yasama organının çıkardığı bir yasayı şekil yönünden değil de içerik yönünden denetlemeyi tercih etmesi açıkça bir yetki ihlali gibi duruyor ortada..
Sadece anayasa metni ile belirli ve sınırlı olan çalışma alanını anayasa mahkemesinin bu türden yorumlar ile genişletmesi, kendisine anayasal metinleri farklı yorumlayarak yeni ve değişik hareket alanları açması demokrasi ile ve kuvvetler ayrılığı ilkesi ile elbette ki örtüşmüyor..
Basında yazılan çizilen görüşlere itibar edildiğinde, yukarıda tam metinleri verilen anayasa değişikliklerinin, bırakın anayasanın etrafından dolaşılarak laikliği hedef aldığını söylemek, vatandaşlar arasındaki eşitsizliğin kaldırılmasını pekiştirmeye yönelik olduğu çok açık iken, bu sefer mahkemenin 148. maddenin etrafından dolaşarak, bu maddeyi yok sayarak ve bu maddedeki "sadece şekil yönünden denetleyebilir" emrini genişleterek her türden anayasa değişikliğini laikliğe aykırı bulup,öyleyse "devlet kamu hizmetlerinden yararlanılmasında eşitliğe uygun davranır" cümlesi laikliğe aykırıdır ve yasa teklifi, teklif edilemez maddeyi hedef aldığından şekli bozukluğuna hükmedilir dediğinde, meclisi bloke etmeye götürebilecek bir yorumda bulunmuş ve demokratik düzene ağır bir darbe indirmiş olur...Mahkeme kendisine 148. maddede verilen yetkiyi aşmış olur...
Bu anlayışın bizi götüreceği nokta cumhuriyetin demokratik özelliklerinin ortadan kaldırılmış olduğu, 3. dünya cumhuriyetleri rejimi olabilir ancak bana göre...
Parlamento hangi yasayı çıkarırsa çıkarsın, yargı bir şekilde 2. madde ve laiklik ile irtibatlandırabilip dilediği yasayı engelleme hakkını eline almış olur..
Bu parlamenter demokratik rejimden başka bir şeye götürür bizi..
Ne yasama organına, ne seçimlere, ne de halka gerek bırakmayan bu rejime belki cumhuriyet denebilir yine ama, asla demokrasi ve demokratik cumhuriyet denilemez..
Anayasa mahkemesi son yıllarda sıkça, kamuoyunda oldukça fazla tartışılan kararlara imza atmakta basından izleyebildiğimiz kadarıyla..
367 zorlamasından sonra bu, yasamanın yetkisinin gaspedildiği şeklinde görülen son iptal kararı yeni bir tartışma konusu ve kamu vicdanını yaralayacak bir karar olacak gibi görünüyor...
Anayasanın 153. maddesi ise başka bir noktaya dikkat çekiyor;
Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.
153. maddenin bu bölümüne göre, anayasa mahkemesi iptal kararının gerekçesini açıklamadan sonucunu açıklamakla ayrı bir anayasa ihlaline de neden olmuştur..
Anayasanın değiştirilemez maddeler ile birlikte diğer bütün maddeleri de anayasa mahkemesini bağlar.
Keza devrim kanunlarının bir çoğu uygulanmamakta(şapka kanunu vb) ama sıklıkla yayınlanan bildirilerde duyurularda pek değinilmemekte..
Bazı maddelerinin uygulanmasında görülebilen esneklik, halkın ve parlementonun %80 ine varan bir çoğunluğunun yasal prosedür doğrultusunda gösterdiği irade yorumlanırken de gösterilmeliydi diye düşünüyorum
Anayasa değişiklikleri yetkisi sadece TBMM nin elindedir...Anayasa mahkemesi ise şekil yönünden denetleyebildiği değişikliklerin, şekil eksiği olmadığında, değişmiş haline göre hüküm tesis etmekte yetkilidir sadece...Anayasal metinden, Meclis iradesinin dışında yeni hükümler üreterek kendisini yasa koyucunun yerine koyamaz..
Anayasa Mahkemesi bilindiği gibi 1960 devriminden sonra kurulmuş bir kurum..
Cumhuriyetin ilk anayasasında böyle bir kurum yoktu.
Anayasanın değiştirilemez, teklif dahi edilemez maddeleri de 12 eylül döneminde değiştirilmiş idi..
Sadece darbe yönetimlerinin anayasa yapabildiği ve sadece darbe yönetimlerinin herşeye dokunabildiği sitemler ile gelebildiğimiz nokta maalesef bugunkü nokta..
Halk iradesinin ve demokrasinin önemi ve gelişimi düşünüldüğünde, yasaların çağın ihtiyaç ve gereklerine göre yorumlanması kaçınılmaz iken, demokrasiyi ortadan kaldıracak, meclis ve halk iradesini anlamsızlaştıracak bir yönde hukuki gelişmeden bahsedilemez...
Acilen yeni bir anayasa yapılmasına ve kurumların görev ve yetkilerinin yeniden tarif edilmesine, demokrasinin önünün acilen açılmasına ihtiyaç vardır...
Dünya üzerindeki hiç bir demokratik ülkede olmayan yükseköğrenimlerdeki başörtüsü yasağının sadece, halkının çoğunluğu müslüman olan Türkiyede uygulanır halde kalmasının demokratik cumhuriyeti tam özümseyememizle ilgisi vardır sadece...
Bütün avrupa ülkelerinde serbestçe başörtüleriyle öğrenim görebilen öğrencilerin, kendi ülkelerinde, üstelik de nüfusunun büyük çoğunluğu müslüman olan bir ülkede, üstelik de nüfusunun ve demokratik meclisinin %80 ine varan bir çoğunluğunun başörtüsünü bir hak olarak ve eşitlik gereği olarak gördüğü bir ülkede, kapılardan döndürülmesini anlamak mümkün değil...
Son anayasa mahkemesi kararları halkın vicdanını kanatmaya devam edecek gibi görünüyor buradan bakıldığında...
Sabır dilemekten başka yapılabilecek bir şey de yok maalesef...
YORUMLAR
sizin de koyuyla belirttiğiniz gibi eklenen bu cümleler nasıl olur da laikliğe aykırı olarak nitelendirilir anlamak mümkün değil. kararın doğruluğunu savunanlar bu soruya cevap verebiliyorlar mı merak ediyorum.
gündeme dair aydınlatıcı, okunması gerekli, güzel bir yazıydı...
"Sabır dilemekten başka yapılabilecek bir şey de yok maalesef..." deseniz de en azından susmadınız.
susmayan kaleme tebrikler...