0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1648
Okunma
Ayakları yorgunluk kokan gecenin ertesinde
Şafakla uyanan bir yangın gördüm düşümde
Sabah ezanıyla cıvıldayan kuşların
Sesini yakıyordu inceden inceye
Gözlerimin önünde soylu bir kan akışı
Ah çocuk keşke görmez olaydım
Ellerindeki o kandan nakışı
Kim yarışabilir ki kaderindeki o renkle
Kim vurulabilir ki geleceğinden böyle ahenkle.
Zindanların uğultusu, yaşamak diye vururken kıyıya
Mızraklanır durur balkondaki begonyalar
Zehirli sarmaşıklar sarar dört bir yanını
Dünyanın ırmakları kan içiyor sanki ellerinden
Gözlerinin çukuruna gömülüyor son nefesin
Kendi ölümüne kendin mi şahit tutuldun
Bir paçavra gibi kendi mezarında mı kurutuldun...
Çaputlara sarılı döl yatakları gördüm
Hepsi de kendi acısını doğuruyordu
Kimi dişi, kimi erkek kimi ise korkak
Oturup, barut kokusundan tanınan günlere
İsim bulma telaşlarını seyrettim öylece
Takvim yapraklarına sarılı kadınlar vardı
Yürüseler ayaklarında rahmet taşacaktı ama
Peçelerine bulaşmış hüzünleri
Ve gözlerinden süzülen öfkeleri
Birbirinin üzerine yığılan günler gibiydi.
Ölümle şaka olmaz diyenlere
Bıyık altından gülüyordu Azrail
Bu şehrin ne kibirli bir eceli var bilseniz
Ne zarif ihanetleri var sokaklarının
Şahit oldum bir keresinde
Serçeleri uyutmaz bu kentin rutubeti
Kefenlenip gömülürler bir bir
Boğaz tokluğuna çalışan örümcekler...
Bu kentin kadınlar ve çocuklarından başka
Kaburgalarından asılı duran bakire kızları vardı
Yaratılacak eğe kemiği bekleyen zavallı kızları.
Hepsi de birbirinden daha kısırdı
Beyaz dantelalarına asılı duran hevesleri
Gösterişsiz bir tabut bekler gibi
Kursaklarındaki darağacına asılmış duruyordu
Ne yana baksalar önlerinde ölüm yokuşu
Ve hangi yöne dönseler;
Delikanlıların mezardan sızan ter kokusu...
5.0
100% (2)