4
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
2723
Okunma

"-o ğünlerde teyibi meyibi
pek bilen yoğ aramızda,
plak Kısırollarda , 40’lı yıllarda
sonra sonra kızı olan evler
halı dokutmaya başlayınca
evlerde ıradıyo türkü söyler
Ali Can,
"erik de dalı gevrek olur, basmaya gelmez •
amman aman
elin de gızı nazlı olur, küsmeye gelmez
amman aman"
gecenin geç yarısında,
sabahın seherinde; “Ocakbaşı”,
yolma zamanı “Tarla Dönüşü”,
tam bizim uçu
ocak başında birikdik mi ocak başı
yomadan dönerkene
yanık-yanık türkü
bi de Ankara Radyosu
“Yurttan Sesler Korosu”
sazlarda
Cengiz Akmeriç, Hüseyin İleri, Atilla Mayda
Adnan Şeker, Yaşar Aydaş,
Güray Taptık ve Nida Tüfekçi,
“-bu Nida Tüfekçi’de türkü dernerimiş
Muzaffer Sarısözen, Ali Can gibi
hani Neriman Altındağ Sözeri’ynen evlendi
“-belki de ıradıyo evine girennerin içinden
Nida Tüfekçi’yi
gazandırtdı
onu kendine ayırdı belli mi”
“-belki de garısının sayasında Radyoevine girdi
kim bili(r)”
“yoğ ülen o garı….
Muzaffer Sarısözenin garısıymış da
hocası ölünce
Neriman Altındağ’ınan öyle evleniyo
garı ondan sonura Tüfekçi soyadını da alıyo
yani …”
“-mezhebi geniş bunnarın”
“-Alamanyalıların ettiği gibi
hani adam garıları hemen alıyollar deye
garıyı yollarımış da
garısı, gocasını isdek ederimiş ya”
“-isdemeyverise”
“-olmamı len heş”
“-olur mu yau çocuklarının bobası”
“-olmamı len
Alamana ğetdikden sonura
ona goca mı yok boba”
kimezi Alamandan filen isdek yapar
“-bu gün ayrılık günü
hakkın helal et anam
gönlünden silme beni
hakkın helal et anam
gelipte dönmemek var
dönüpte görmemek var
dünfa fani bir dünya
gurbette ölmekte var”
açcık daha genç olannar
kocası gelsin deye haral (da)
“meşeler göğermiş varsın göğersin
söyleyin soysuza durmasın gelsin
varmasın kötüye asılsın ölsün
ah varmasın kötüye asılsın ölsün
kötü adamın var ömrünü yok eder
anam yok eder”
üş gardaş var ya Nejla Erol,
Nezahat Bayram, Ülkü Beşgül
bireh bireh..
bi dee Hacer Buluş, Aliye Akkılıç
"helvacı helvacı helvanı yap
tahanını şekerini bolca kat"
“-yolma tarlasına bile ıradıyo davşıyanlar
çoban eşşenin heybesinde davara ”
sabah sabah bi uzun hava asdıltdırıyollar
ince saz yanında
“cevizin yaprağı dal arsında
güzeli severler bağ arasında
üş-beş güzel bir araya gelmişler
benim sevdiceğim yoğ arasında”
birileri de burçak tarlasına getmişler
“sabahtan galkdım da ezen sesi var
ezen sesi değil gızlar burçak yası var
sorun şu adamın kaş tarlası var
aman da gızlar ne zorumuş burçak yolması
burçak tarlasında da yar yar gelin olması”
“-böğün ıradıyoda bi türkü duyuvusunlar
ertesiğün bizim halıcı gızların a(ğ)zında”
“Giresun da gayıklar
gızlar fındık ayıklar
sevenner sevdiğini
gece gündüz sayıklar”
“zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar
yüreğime düştü goygun acılar
su yolunda suya giden bacılar
bacılar içinde yarim var var benim”
"-Çil Murad plak getirmiş İstamboldan
"Rıza Konyalı "- kızlar kazsın mezarımı"
“çek deveci develeri sulansın Amman”
“şerif hanım su doldurur dereden”
herkes bilirdi, kime davetlilerse
toplaşılır davetli oldukları evlere
ezberlenmiş olsa da,
goyvurudu gene
cümbür cema(a)t güle-ğüle”
Çil Murat İsdambolu gerisin geri dönerkene
Akyola varıvıdık yerde
beygirler ürkünşe barabar
ters-mers getmişler de
yatıvımışlar ğarı-ğoca iki hafta
Senget hasdanesinde
köye uğramadı bi daha
nazara mı geldi acaba
ilenen filen mi oldu yonsa
“-Leylek oğlunun Garipli damadı Canan
"lan mırtazo", "koyanın da avradını"
çoluğun-çocuğun ağzında her an
bunun neresi müzüğü kü,
bunu söyleyen nası bi adam
nasıl bi türkücü
Güneyinin ardından geliyon
“Gölyerinde ekine bakayın,
varısa iki armıt,
genlerden, genlerden
ulen yanık bi(r) türkü..
uzakdan uzağa geliyo
biliyon emme..
anıtdım bekleyon
benim gibi her şey durdu
hiş başga bi(r) ün-ses yok,
duruldu her şey..
türkü bitince vardım
Göpleklerin bağa
adam başına birercik armıt üleşdirdim
“-hatma yavrım
ayıbolmasın hu türküyü bi ta(ha) söyleyvi..”
nazlansa da
yüksürdüm
hazırımış valla
ulen ağa bi asdıldı
“Erzurum dağları yar yar da gar ile boran
Aldı yüreğimi de derd ile verem
Sizde bulunmaz mı da gardaş bir gurşun galem
Yazayımm halımı da yare gönderem
Uy beni beni de, belalım beni
Çıkayım dağlara da gurt yesin beni
Sataram bu canı da alıram seni
Erzurum dağına da gara gidelim
Ayvadan usandım nara gidelim
Bu elin güzeli de gönül eylemez
Gönül eyleyecek yare gidelim
Dört yanımı gurbet sarmış telinen
Yaslı yaslı bayram ettim elinen
Göz göz oldu yarelerim dilinen
Yaremi sarmaya da derman bulamam”
Çil Mevlit’in plakları nedense;
Ali Ercan üstüne
bıkdırasıya her ağşam pencerede
haporlo en yünseğinde
"pınara güzeller sürüsü inmiş
ayşe, fatma saçını yana taramış
nurhanın gülleri pek taze açmış
hiç birisi gülizarıma benzemez"
okulda ise; sıra türküsünde kızlar
"fırat kenarında yüzen kayıklar
anam ölmüş, bacım beni sayıklar"
Melahat
“-ak taş diye belediğim
hakdan dilek dilediğim
……
Kırşehirde Hacı Bektaş
mevlam bu taşa can versin”
Şayeste
“-kader torbasına elim uzattım
tecelli kağıdım karalı çıktı
ölüm torbasına bir yol göz attım
dertlerim içimde suralı çıktı
aman dağlar oy, canmım dağlar oy
neden benim durmaz iki gözüm ağlar oy”
Devecinin Gonyalı
“-Bodrumlular erken eker-biçer ekeni
feleğe gurban mı getdin ‘Bodrum Hakimi’
nasıl astın mefaret hanım kendi kendini
altın makas gümüş bıçağıla doğradılar tenini
feleğe gurban mı getdin Bodrum Hakimi
hakim hanımın memleketi Kütahya Tavşan
hakim hanım sen eyledin bizleri perişan”
Azizin Imız
“-gül ağacı değilem
her gelene eğilem”
Dilki Nizamettin
“-yağmur üstüme üstüme
varsın yağsın küçük hanım
ben yağmurdan yaştan değil
aşkından sırıl-sıklamım”
Fatma Oruç
“-atımı bağladım iğde daline
oturdum ağladım kendi halime
bir defter bir kalem verin elime
yazayım derdimi ben o zalime”
yolma tarlasında;
gurbet yolu gözleyen kadınlar
türkülerle ağıtlar yakar
uzaklardan rüzgar
yanık uzun havalar getirir,
insanın içini
eritir
bir getirmez;
bir getirir
Bedia Akartürk’ün sesini
“gayrı dayanamam ben bu hasrete
ya beni de götür ya sen de gitme
ataşın aşkına canım yakma çıramı
ya beni de götür ya sen de gitme!
yar sineme vurdun kızgın dağları
viran koydun mor sümbüllü bağları
sevdiğim geçiyor gençlik çağları
ya beni de götür ya sen de gitme!”
radyoda cuma sabahları dini sohbet,
herkes radyonun başında
doktor Faruk Ermemiş’den
ardından “halk hikayeleri” proğramına
odaklanırdık hemen
pazar sabahları “istekler”
“Almanya’nın Münih şehrinde
çalışmakta olan filanca
Türkiyedeki yakınlarına,
filan yerden bilmem kim
Sivasın bilmem hangi ilçesinin
bilmem ne köyündeki annesine,
babasına, eşi bilmem kime,
çocukları falana, filana, şuna-buna
falan yerdeki ağabeyi falana
filan yerdeki kızkardeşi filana
ablası filana ve yeğenlerine,
eniştesi falana ve çocuklarına
falan şehirdeki akrabalarına
filan şehirdeki yakınlarına selam ediyor
sağlık haberlerini bekliyor ve onlar için;
“Yeşil Ördek Gibi” türküsünü istiyor
aynı türküyü falan yerden filanca
anasına babasına oğluna gızına
liste uzayıp gidiyor;
“yeşil ördek gibi daldım göllere
sen düşürdün beni dilden dillere
başım alıp gidem gurbet ellere
ne sen beni unut ne de ben seni”
diye devam eder gider ve
peşinden gözleri dolduran,
burun direklerini sızlatan,
nefes alıp vermeyi unutturan
insanın boğazına bir şeyleri düğümlendiren
ve derin bir “offfff” çektiren
ağıda benzer gurbet türküleri çalınırdı
insanlar hayıflanır
gözler dolardı
Kara Müslüğün Kara Şaban alır sırayı
“benim anam da yol üstüne çıkar da
sarı saçlarını da gelep gelep yolarsa
nerde benim garip oğlum diye sizden sorarasa
vay sorarsa,
yolda den ağlatman benim anamı,
garib anamı”
5.0
100% (9)