9
Yorum
25
Beğeni
0,0
Puan
1112
Okunma

Hayat ömürlük tuval, düşler rengârenk boya
Yüreğinin sesidir her ressamın fırçası...
Yarım kalan tablolar...Ansızın biten rüyâ...
Her gizemli kördüğüm bir nizâmın parçası.
Bir nizam ki, âsârı, âşikâr gören göze
Sığmaz beşer ufkuna kâinat arazisi
Bir nizam ki, cem olmuş, yazılmış otuz cüze
Karıncayı gözetmiş adalet terazisi.
Bir nizam ki, Hâlık O; O’dur kimsesize Kim
Fenâ fillâh makamda O’dur yeğâne sâhi
Düşünmeyi bilene herşey açık, nitekim;
Her nesnede O’ndan iz, hep o Mühr-ü İlâhi.
Bir nizam ki, her can çün, dört mevsim açık büfe;
Ne mü’minler kayrılmış, ne aç kalmış beynamaz
Bir nizam ki, içinde, yer yoktur tesadüfe
Rüzgâr emir almadan, yaprak dahi oynamaz.
Bir nizam ki, doğarken, sütü hazır bebeğin
Her annenin göğsünden en billur pınar taşar
Bir nizam ki, kanadı, "düşün!" der kelebeğin
Hakk ve hikmeti idrak aklın boyunu aşar.
Şaşarım, nûr var iken, tercih edip zifiri
Şûası sönsün diye güneşe üfleyene.
Şaşarım, unutarak, "davetsiz misafir"i
Şandan, şereften sayıp, günah istifleyene.
Bir yer var ki, yolu sarp; üstünde ince Sırat
Ne akçe fayda eder, ne iltimas ne nüfuz
İrâde, lâkin cüz’i, gerisi mukadderât
Yazan kudret kalemi; yazılan Levh-i mahfuz.
Bak toprağın bağrına; pürüzsüz olsa da ten
Her yol mezara çıkar, diller sükûta, susa
Bu handa çadır kurduk, geçici; muvakkaten
Ben diyeyim üç günlük, siz deyin daha kısa...
Mecit AKTÜRK
Berlin, 03.01.2016